Koronavirüsün dünyadaki siyasi dengeleri etkilemesi artık büyük ihtimal. Dünya Sağlık Örgütü’nün bu virüsün dünyayı tehdit eden pandemik boyuta ulaştığını ve merkezinin de Avrupa’ya taşındığını açıklaması, değerlendirmelerin virüsten önce ve sonra diye yapılacağını gösteriyor. Çin tarafından virüsün ABD ordusu tarafından Çin’e getirildiği iddiaları, virüsün bir kurgu olduğuna dair yorumlar, virüs üzerinden dünyanın bilinçli olarak bir yerlere çekildiğine dair ifadelerin her birisi doğru olabilir. Ancak bunlara rağmen bu sürecin en titiz şekilde atlatılması ve karamsarlığa düşülmeden geçilmesi, salgın sonrası atmosferde de kendimizi doğru konumlandırmamıza yardımcı olacaktır.
Geliniz biz bugün gündemin dışına çıkarak farklı bir konuyu tartışalım. Bendeniz birazdan paylaşacağım detayları Halil Tokel Bey’in YENİAD’ın (Yeni Bir Dünya İşadamları Derneği) aylık Ekonomi Sohbetleri programında dinledim.
PWC Global tarafından 2017 yılı Şubat ayında yayınlanan, “2050’de küresel ekonomik düzen nasıl değişecek?” başlıklı araştırmaya göre, 30 yıl sonra dünyada köklü değişiklikler olacak. Çin uzun zamandır tartışıldığı gibi Gayri Safi Yurtiçi Hâsıla’sına (GSYİH) göre yaklaşık 58,5 trilyon USD ile dünyanın en büyük ekonomisi olacak. Ardından 44,1 trilyon USD ile Hindistan geliyor. Bugünün en büyük ekonomisi olan Amerika ise 34,1 trilyon USD ile üçüncü büyük ekonomiye dönüşüyor. Bunun yanında bu araştırmaya göre D-8 ülkeleri ekonomide ilk 25 arasına giriyor. GSYİH toplamları açısından ise 38,4 trilyon USD ile Amerika’yı geride bırakarak, Çin ve Hindistan’ın ardından üçüncü sıraya yerleşiyorlar.
Ülkeler bazında bakıldığında, PWC Global’e göre Endonezya 10,5 trilyon ile 4. sıra, Türkiye 5,2 trilyon ile 11.sıra, Nijerya 4,4 trilyon ile 14.sıra, Mısır 4,3 trilyon ile 15. sıra, Pakistan 4,2 trilyon ile 16. sıra, İran 3,9 trilyon ile 17. sıra, Bangladeş 3,1 trilyon ile 23. sıra, Malezya ise 2,8 trilyon ile 24. sıraya yerleşiyor. Bu şu demek oluyor ki, D-8 ülkeleri aslında dünyada her açıdan çok önemli bir konumdalar.
Bunun yanında Amerika’nın 52 eyalet, Çin’in 34 idari bölge, Rusya’nın 21 tanesi cumhuriyet-81’i federe yapı, Hindistan’ın 28 eyalet-7 bölge, Avrupa Birliği’nin 28 ülke, Brezilya’nın 26 eyalet olduğunu düşünürsek, D-8 ülkelerinin 1,2 milyar nüfus ve 7,7 milyon metrekare yüzölçümleriyle dünyada nasıl bir denge unsuru olarak öne çıkabileceklerini daha iyi anlayabiliriz. Aslında bugün D-8 neden aktif olamıyor, üye ülkeler arasındaki sorunlar neden bir türlü giderilemiyor sorularının cevabını PWC’nin bu raporu bize net olarak göstermiş oluyor.
Sonuç olarak D-8 üyesi ülkelerin işi gücü bırakıp “Savaş değil, Barış”, “Çatışma değil, Diyalog” merkezli işbirliği alanlarını geliştirmeleri kendileri için hayati bir önem arz ediyor. Bugün dünyada dert yandığımız sömürünün ve adaletsizliklerin ortadan kalkabilmesi ancak D-8’in daha da aktif hale gelebilmesiyle mümkün.
Şimdi herkes bu öngörüler ışığında, 2050 yılında nasıl bir dünyada yaşamak istediğine karar versin. Dağılmış ve her biri yem haline dönüşmüş ülkeler mi olacaklar, yoksa D-8’i dirilterek, kendileri için de doğru ve faydalı olan, dünyada adaleti sağlayacak bir güç haline mi gelecekler. Karar artık kendilerinindir.