Filistin Bilgi Merkezi "Ma'ta", Batı Şeria'da son 24 saat içinde direniş tarafından 28 eylemin gerçekleştirildiğini kaydetti.
Merkez, bugün (12 Ağustos Pazartesi) yayımladığı raporda, 5 silahlı çatışma ve silahlı saldırının yanı sıra, 4 patlayıcı cihazın infilak ettirildiğini, 2 molotof kokteyli ve havai fişek saldırısının yapıldığını, yerleşimcilerin saldırısına karşı çıkıldığını, 2 araçlarının tahrip edildiğini ve bir askeri aracın işlevsiz hale getirildiğini belirtti.
Batı Şeria'nın 11 farklı noktasında gençler ile işgal güçleri arasında çatışmalar yaşandığı ve işgal suçlarına karşı protesto olarak iki gösteri düzenlendiği belirtildi.
İşgal ordusundaki askeri kaynaklar, Batı Şeria'daki silahlı saldırıların 2023 yılında önceki yıllara kıyasla üç kat arttığını, 2021 yılında yaklaşık 50 silahlı saldırı kaydedilirken, 2023 yılında 350 benzer olay kaydedildiğini belirtiyor.
Filistin Siyasi Araştırmalar Merkezi tarafından yapılan anketler, Filistinlilerin %58'inden fazlasının mevcut siyasi tıkanıklığı sona erdirmek ve işgali bitirmek için silahlı mücadeleyi desteklediğini gösteriyor.
7 Ekim 2023'teki Aksa Tufanı operasyonunun ardından Batı Şeria'da da şehitler ve tutuklamaların, insansız hava araçlarıyla saldırıların ve arananların evlerini yıkma işlemlerinin artmasına rağmen silahlı tugayların ve gençler arasındaki silahlı direnişçilerin sayısı da arttı.
Filistin Merkezi İstatistik Kurumu'nun verilerine göre, işgal altındaki Batı Şeria'da şehit sayısı 620'ye ulaştı ve bunların %75'i gençler ve çocuklardan oluşuyor.
İşgal ordusunun Batı Şeria'daki direnişin büyümesini engellemek için "çim biçme" politikasını uygulaması, Cenin ve Tulkerem şehirlerinde ve mülteci kamplarında gerçekleştirilen onlarca askeri operasyon, yollar, su, elektrik ve kanalizasyon ağlarının kazılması ve tahrip edilmesi gibi altyapıda büyük hasara neden oldu.
Bu politika, direnişin nefes almasını veya ikinci intifada sırasında olduğu gibi büyük çaplı saldırılar gerçekleştirmesini engellemeyi amaçlıyor. Bu politika, Filistinlilerin ödediği bedelin, direnişin devam etmesi sonucunda elde edilen kazanımlardan çok daha büyük olduğu mesajı vermek suretiyle direnişi caydırmayı amaçlıyor.
Ramallah'taki Filistin Yönetimi'nin güvenlik güçleri, vatandaşları yerleşimci terör çetelerinin günlük saldırılarından korumaktan aciz kalırken, muhalifleri takip etmeye ve siyasi tutuklamalar yapmaya devam ediyor. Filistin Yönetimi, yerleşimci saldırılarına karşı halk direnişini savunduğunu iddia etse de, Gazze'deki soykırım savaşı devam ederken, onlarca genci, İran'ın başkenti Tahran'da Hamas lideri İsmail Heniyye'ye düzenlenen suikastı protesto eden gösterilere katılmaları sebebiyle tutukladı.
İnsan hakları verilerine göre, Batı Şeria'da Filistin Yönetimi'nin güvenlik güçleri, aralarında direnişçilerin, işgal tarafından aranan kişilerin, üniversite öğrencilerinin, eski mahkumların, vaizlerin, yazarların ve gazetecilerin de bulunduğu 150'den fazla Filistinliyi, serbest bırakılmaları yönünde mahkeme kararları olmasına rağmen gözaltında tutmaya devam ediyor ve serbest bırakmayı reddediyor.
İsmi açıklanmayan bir kaynağın bir gazeteye yaptığı açıklamaya göre, son siyasi tutuklamalar, uzun yıllar sonra ilk kez Hamas bayraklarının açıldığı bir yürüyüşün ardından yapıldı. Güvenlik güçleri, yürüyüşü organize ettiklerini düşündükleri Hamas üyelerini ve yürüyüş sırasında öne çıkan, slogan atan veya yeşil bayrakları yükselten aktivistleri takip etti.
Kaynak açıklamasına şunları ekledi: “Elimizde özellikle Koruyucu Güvenlik teşkilatı tarafından tutuklananlardan oluşan on kişilik bir liste var. Bunlar savcılığa sevk edilerek tutukluluk süreleri uzatıldı. Ne yazık ki, bu kişilere yönelik suçlamalar, yasak bir örgüte üye olma veya mezhepsel kışkırtma gibi alışılagelmiş suçlamalar. Ancak soruşturma, bilhassa İsmail Heniyye suikastını kınayan yürüyüşe katılımlarına odaklanmıştı ve onları bu yürüyüşü düzenlemekle suçluyorlardı."
Kaynağa göre, işgale yönelik her türlü eylem, ister askeri direniş, ister ayaklanma çağrısı veya yürüyüş düzenleme olsun, Filistin güvenlik güçleri tarafından tutuklama ve takibe neden oluyor.
Ancak siyasi tutuklamalardan daha tehlikeli olan, direnişçilerin takip edilmesi, üzerlerine ateş açılması ve tutuklanmalarıdır. Nablus şehrinde iki gün önce olduğu gibi, direnişçilerle teslim olma ve işgalci güçlerin Filistin bölgelerine baskın düzenlerken yollarına yerleştirilen patlayıcıları sökme konusunda pazarlık yapılıyor.
İsrail işgal güçleri tarafından aranan İsmail Avkel, geçen Perşembe günü Nablus’un eski şehir kısmında Filistin Yönetimi güvenlik güçleri tarafından vurularak yaralandı. Görgü tanıklarına göre, yaralı yerde sürüklenirken etrafa kan izleri yayılmıştı. Tanıklar, yaralıyı sürükleyenlerin Filistin Yönetimi’nin güvenlik güçlerine mensup olduklarını belirtti.
Avkel (28 yaşında), Filistin Halk Kurtuluş Cephesi'ne yakın eski bir mahkum olup, ilk kez 2010 yılında çocukken tutuklanmış, 20 ay hapis yatmış ve "Özgürlerin Sadakati" anlaşması kapsamında serbest bırakılmıştı. 2012 yılında tekrar tutuklanmış, 15 ay hapis yatmış ve 2014 yılında üçüncü kez tutuklanarak 28 ay hapis cezası almıştı. 6 Ekim 2021 tarihinde yeniden tutuklanmış ve işgal zindanlarında iki yıl geçirmiştir.
Avkel, sol gözünden görme kaybı yaşadığı, kafatasında bir çatlak olduğu ve bacaklarında platin bulunduğu için özel bakım gerektiren zor bir sağlık durumu yaşamaktadır. Ayrıca, çocukken bir İsrail askeri cipinin çarpması yüzünden kalp kasında genel bir zayıflık çekmektedir.
Takip edilen bir direnişçinin silahını almak ve kendisini tutuklamak amacıyla güvenlik güçleri tarafından saldırı ilk kez yapılmıyor. Son aylarda, Tulkerem'deki Sabit Sabit Hastanesi'nde direnişçi Muhammed Ebu Şuca' ve İsrail işgal güçleri tarafından aranan Tubas Tugayı üyesi Ahmed Ebu Devvas'ı tutuklama girişimleri gibi, Filistin Yönetimi, önemli direnişçileri tutuklamaya çalışmıştır.
Güvenlik takiplerinin yoğunluğu, direniş eylemlerinin artmasıyla artar ve direnişin gerilemesiyle azalır. Tubas Tugayı’nın bir üyesi, şu anki aşamada işgal güçlerine yönelik doğrudan ateş açma, patlayıcı yerleştirme ve işgal güçlerine yaklaşan araçlara tuzak kurma gibi çeşitli saldırı yöntemleri kullanıldığını belirtiyor.
Aynı kişi güvenlik güçlerinin bütün bu takiplerinin direnişin işgal güçleri karşısındaki eylem ve direniş alanlarını daraltmayı ve onları dar bir alana sokmayı amaçladığına dikkat çekti. "Bu takiplerin işgal güçlerinin takibinden daha zor olduğunu, çünkü onlar kontrol noktaları kurup, tugayın hareketlerini engelliyorlar, oysa işgal baskınları önceden fark edilebilir ve direnişçilerin gizli ve müsait sığınaklara çekilmesiyle durum kontrol altına alınabilir, bu da gençlerin işgalin eline düşmesini zorlaştırıyor." diye konuştu.
Son zamanlarda, Filistin güvenlik güçlerinin Batı Şeria'da direniş tarafından planlanan operasyonları çeşitli yollarla engelleme ve başarılı olmasının önüne geçme amaçlı baskınlarda artış oldu. Engelleme uygulamalarının başında, bu operasyonların planlayıcılarını veya uygulayıcılarını tutuklamak geliyor, tıpkı Avkel'in ve ondan önce onlarca kişinin tutuklanması gibi.
Filistin Yönetimi'nin güvenlik güçleri ayrıca, İsrail işgal güçlerine karşı direnişçiler tarafından yerleştirilen yerel yapım patlayıcıların yerlerini tespit etmeye yönelik itiraflar almayı başardı. Bu itiraflar doğrultusunda, patlayıcıları çıkarıp etkisiz hale getirmek için Filistin güvenlik güçlerinin mühendislik ve patlayıcı biriminden özel ekipler gönderildi, ardından bu patlayıcılar boş arazilerde imha edildi.
Avukat İbrahim El-Amir, Gazze savaşının patlak vermesinden bu yana siyasi tutuklamaların durmadığını ve birçok davanın "güvenlik" olarak sınıflandırıldığını, dolayısıyla serbest bırakılmalarına yönelik mahkeme kararlarının yasal bir gerekçe veya hüküm olmaksızın uygulanmadığını belirtti.
Avukat El-Amir basın açıklamalarında şunları söyledi: "Bazen serbest bırakma kararları, herhangi bir gerçek gerekçe veya yasal dayanak olmaksızın iptal ediliyor, bu durum birçok siyasi tutuklu için sürekli olarak ve durmaksızın devam ediyor."
Avukat, tutuklamanın gerçek nedenini belirlemenin kolay olmadığını, soruşturmanın esas olarak belirli siyasi konular etrafında döndüğünü, ancak mahkemede ve yargı sürecinde, onlara yasal bir çerçeveye oturtulan farklı suçlamalar yöneltildiğini ve bu suçlamaları destekleyecek gerçek delillerin yargıya sunulmadığını ifade etti.