Avrupa Birliği (AB) Kıbrıs ve Doğu Akdeniz konusunda tek taraflı dayatmalar yapmaya devam ediyor. Fransa, Hırvatistan, İspanya, İtalya, Malta, Portekiz, Slovenya, Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nden (GKRY) oluşan AB Üyesi Güney Avrupa Ülkeleri (Med9) geçtiğimiz Cumartesi yapmış oldukları zirvede yine Türkiye üzerine kurgulanmış çeşitli dayatmalar konusunda uzlaşmaya vardılar. Bu toplantı da gösterdi ki, GKRY altına sığındığı AB şemsiyesi ile tarihinin en güvenli dönemini yaşıyor.
Bu toplantıda Türkiye'yi Doğu Akdeniz'de saldırgan olmakla suçlayan Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, 'AB'nin bölgede gözlenen çeşitli tahriklere karşı kendi stratejik savunmasını belirlemesi' çağrısında bulundu. Ayrıca, 'Fransa ve AB'nin, Yunanistan ve Kıbrıs'ın Doğu Akdeniz'deki haklarını korumak için gerekenleri yapacağını' açıkladı. Bu toplantıdan cesaret alan Yunanistan ise Girit'in doğusunda Türkiye'nin kıta sahanlığını da kapsayan alanda Navtex (Seyrüsefer Bildirimi) ilan etti. Yunanistan, İsrail ve GKRY Malta bandıralı Nautical Geo araştırma gemisini geçtiğimiz Temmuz ayında bu türden ortak adımlarda kullanmak üzere kiralamışlardı. Yunanistan bu geminin kullanıldığı Navtex'in amacını da, 'Girit'in doğusundaki East Med boru hattının olası güzergahını haritalama amacıyla yapacağı araştırma' olarak açıkladı. Türkiye ise Yunanistan'ın bu girişimini 'provokatif' olarak niteledi, gereken tedbirlerin alındığını ifade ederek karşı Navtex yayımladı.
Bir yandan Amerika Birleşik Devletleri (ABD) tarafından Ege ve Doğu Akdeniz üzerinden kuşatılan bir Türkiye varken, diğer taraftan AB'nin Yunanistan ve GKRY'yi koçbaşı olarak kullandığı taciz girişimleri Türkiye'nin hareket alanını kaotik olarak daraltmaktan başka bir şey değildir. Yunanistan Başbakanı Kiriakos Miçotakis'in 'uluslararası hukuk ve deniz hukuku' vurgusu içeriği boş ve tamamen kurgusal aynı zamanda sanal bir yaklaşımdan ibarettir. Batılı ülkelerin çifte standartlı gösterilerinin kullanışlı aygıtlarına dönüşen bu iki alan Miçotakis tarafından çok açık bir şekilde istismar edilmektedir.
Bununla birlikte Türkiye 2004 yılında GKRY'nin Kıbrıs Cumhuriyeti adı altında AB üyesi yapılması sürecinde ortalığı ayağa kaldırmadığı ve bunu engellemek için her şeyini ortaya koymadığı için hayati bir yanlış yapmıştır. Bugünkü manzara o gün yapılan ölümcül hataların sonucudur. Maalesef bu yanlışla birlikte adada muhatap GKRY değil artık AB olmuştur.
Diğer taraftan Kıbrıs ve Doğu Akdeniz konusunda dayatmaların yapıldığı Med9 toplantısında, bir diğer gündem de göçmenler meselesiydi. Akdeniz'de Türkiye'yi tehdit eden katılımcı ülkeler dalga geçer gibi 'göç konusunda Türkiye ile işbirliği yapılması için görüş birliğine vardıklarını' açıkladılar. Türkiye ile birlikte Afganistan'a komşu ülkelere yardım yapılması gerektiği konusunda hemfikir olduklarını dile getirdiler. Yani AB'nin Türkiye'yi göçmenler için toplama kampı olarak gördüğünü oybirliği ile teyit ettiler.
Sonuç olarak dış politikada alınan yanlış bir kararın, atılan yanlış bir adımın olumsuzluklarının ortadan kaldırılması asırları bulabilir. Görünen o ki, dış politika ve diplomasiyi mevcut şartlar ve biçilen roller üzerinden değerlendirerek bu kuşatmaları yarmak mümkün olmayacak. Farklı bir çıkış yapmak ve başta yeni diplomatik çözümler üretmek zorundayız. Çünkü Türkiye'nin söylemdeki vizyonu ile sahada karşı karşıya kaldığı gerçeklikler arasında mesafe iyice açılmaya başladı. Bunu aklıselim ile yeniden birbirine yaklaştırmalı ve kuşatmaları ortadan kaldıracak bir yol haritasını ivedilikle hayata geçirmeliyiz.