Ramazan orucu, fıtr sadakası, hac ve kurban gibi ibadetler için ise ayın hareketlerine göre düzenlenen hicri takvim esas alınmıştır. Buna göre hicri yılın dokuzuncu ayı olan Ramazanın girmesiyle, bir ay sürecek oruç ibadeti, istisnai durumlarla beraber, Müslümanlar için farz olur. Ancak geçmişten günümüze Ramazan ayının ilk gününün belirlenmesi ile alakalı bazı fikir ayrılıkları mevcuttur. Hicri bir ay, hilalin gökyüzünde açık bir şekilde görülmesi veya görülebilecek konumda ufukta bulunmasıyla başlar, daha sonraki ayın hilaliyle de biter.



Lübnan’da İkinci Patlatılan ICOM Marka Telsizlerle İlgili Türkiye Detayı Lübnan’da İkinci Patlatılan ICOM Marka Telsizlerle İlgili Türkiye Detayı


Hz. Peygamber döneminde Ramazanın ilk gününün tespiti için, Ramazandan bir önceki hicri ay olan Şabanın yirmi dokuzuncu akşamında, yüksek yerlere çıkılıyor ve hilal gözlemleniyordu. Eğer hilal, Şabanın yirmi dokuzuncu gecesinde görülürse, ertesi gün Ramazana başlanıyordu. Hilalin görülmemesi durumunda, Şaban ayı otuz güne tamamlanıyordu. Çünkü hicri takvimde aylar için hesaplamalar gereği iki bitiş senaryosu vardı; ya yirmi dokuz gün ya da otuz gün sürmesi.

Hz. Peygamberden sonra onun emirleri ve uygulamaları üzerine Ramazanın başlangıcını tespit işi devam etti. Fakat zamanla konu hakkında çeşitli görüş ayrılıkları ortaya çıktı. Bunlardan ilki hilalin, ayın ilk günü gökyüzünde çok zayıf bir şekilde belirmesinden ya da havanın kapalı olmasından dolayı ortaya çıkan şahitlik mevzusuydu.

Eğer bir ya da iki kişi hilali gördüğünü söylerse, bu görme şahitliği esas alınıp Ramazan’a başlanacak mıydı?

İkinci mevzu bazı bölgelerde hilalin görülüp bazı bölgelerde görülmemesiydi.

Bu durumda bir bölgede görülen hilal diğer bölgelerde de Ramazan’ın başlaması için delil olabilecek miydi?

Son olarak da astronomi hesaplarından yararlanılarak, hilalin görüleceği günün önceden hesaplanmasının geçerli olup olmayacağı mevzusu vardı. Bu üç mesele tarih boyunca İslam âlimleri arasında birçok ilmi tartışmaya neden oldu.

Bu konular hakkında, tüm tartışmacıların kendilerini destekleyecek yeterli delillerinin olduğunu belirttikten sonra durumu şöyle özetlemek mümkün olacaktır:

Öncelikle Türkiye başta olmak üzere, astronomi verilerini kabul eden ülkeler, hilalin dünyanın herhangi bir yerinde görülmesini esas alıyorlar. Bu esas alışta hesaplamayla beraber, dünyanın farklı yerlerinde kurulan merkezlerde de hilal gözlemleniyor. Tüm bu işlemlerde, dünyanın birçok ülkesinden katılımla İstanbul’da yapılan Kasım 1978 Ru'yet-i Hilal Konferansının ortak sonuçları esas alınıyor.


Özellikle teknolojinin gelişmesiyle beraber, en ince gök olaylarının bile neredeyse hatasıza yakın bir şekilde önceden hesaplanabilmesi, hesapla hilalin tespitini savunanların en büyük dayanağı durumunda.

Suudi Arabistan’ın başını çektiği birçok Arap ülkesi, İran ve Pakistan gibi bazı ülkeler hilalin gözle görülmesini esas alıyorlar. Buna göre, Şaban ayının yirmi dokuzuncu akşamı hilal gözlemleniyor.

Ramazanın başlangıcını ve bitişini belirlemek için en az iki kişinin bu hilali gördüklerine dair şahitliği isteniyor. Bu şahitlikler devletin ilgili organlarının tasdikinden geçtikten sonra duyuruluyor. Eğer yirmi dokuzuncu gün hilal görülmezse Şaban otuza tamamlanıyor.


Hilalin farklı bölgelerde görülmesi meselesi özellikle iletişimin artmasıyla biraz kenarda kalmış görünüyor. Sadece kendi kriterlerini esas alan bazı ülkeler olsa da özellikle Arap ülkelerinin birçoğu Suudi Arabistan’da görülen hilale uyuyor. Hilalin gözle görülmesini esas alanların en büyük dayanakları konu hakkındaki hadislerin zahirinden çıkan hükümler ve geleneksel İslam hukuku birikimi.

Hilalin tespiti ve Ramazan ayının başlangıcı konusu bugün tam bir keşmekeşe dönmüş durumda. Özellikle bazı senelerde hilali hesap yöntemi ile belirleyen ve gözle görülmesini esas alan ülkeler arasında üç- dört gün farkın olduğu dahi oluyor.

Hatta bazen durum aynı ülke içinde farklı altyapıya sahip dinî grupların Ramazan ayını ve bayramı farklı günlerde idrak etmesine kadar varıyor. Birlik ruhunu zedeleyen bu farklılık aynı zamanda zihinlerde ciddi soru işaretlerine de neden oluyor. İslam dünyasının içinde bulunduğu karışık durum, bu konu hakkında yakın gelecekte bir çözümün maalesef zor olduğunu gösteriyor.


2020 Ramazan ayı için hesaplama yöntemini esas alan ülkelere göre; Ramazan hilali yirmi üç nisanda ilk olarak büyük okyanusta görülecek. İlk teravih yirmi üç nisan akşamı kılınacak. İşin diğer tarafında hilalin gözle görülmesini esas alan ülkeler ise Şaban ayının yirmi dokuzuncu akşamına denk gelen, yirmi iki nisanda hilali gözlemleyecekler. Eğer hilal bu akşam görülmezse Şaban ayı otuz güne tamamlanacak ve Ramazan, hesaplamayı esas alan ülkelerle aynı gün başlayacak.

Eldeki astronomi verilerine göre dünyanın herhangi bir yerinde yirmi iki nisanda hilalin görülmesi beklenmiyor. Bu durumda eğer hilalin binlerce yıllık mutad seyrinde bir değişiklik olmazsa, İslam dünyasının Ramazana aynı gün başlayacağı öngörülüyor. Ramazan bayramı hilalinin ise Ramazanın otuzuncu gününde hem Ankara’da hem Mekke’de gözle görülebileceği aktarılıyor. Türkiye Diyanet İşleri Başkanlığı’nın konu hakkındaki bu seneki genel kanaati de bu şekilde.

Mevlana Celaleddin Rumi, Mesnevisinde Hz.Ömer döneminden bir olay aktarır:

Halife ve Müslümanlar hilali gözlemlemek için yüksek yerlere çıkarlar. Yaşlı Adamın biri hilali gördüğünü iddia ederek tekbir getirir ve sevinçle bağırır. Hz. Ömer kendisi hilali göremediği için şaşırır. Daha sonra gülümseyerek yaşlı adama kaşlarını düzeltmesini söyler. Yaşlı adam kaşlarını düzeltir. Bu sefer de şaşkınlıkla ‘’Ey müminlerin emiri, hilal kayboldu’’ der. Hz. Ömer yaşlı adama yaklaşarak ‘’hayır’’ der.

"Kaşından aşağı sarkan bir kıl yay oldu ve senin kalbine zan oku attı."

Bugün İslam dünyasının önde gelen liderlerinin de bu hilal karmaşasının çözülmesi için, Müslümanların dünyanın dört bir tarafında aynı zamanda Ramazanı idrak etmesini engelleyen kaş kılı mesabesindeki sorun, şüphe ve ihtiraslardan kurtulmaları gerekiyor.

(İbrahim Reşid - gzt.com)