'İslam dünyası' diye bir coğrafya var madem, o zaman bu dünyaya nasıl bakacağımıza da kafa yormak gerek. Usulünce yaklaşım geliştirilmediğinde, ortaya pek müspet neticeler de çıkmıyor zira.
İslam dünyasına:
- Muhabbetle bakmalı
Coğrafyamıza yaklaşımda, başlangıç noktamız her zaman muhabbet olmalıdır. Bu topraklar hasbî bir sevgiyle ve derinden sevilmedikçe, detaylarına nüfuz etmek de imkansızdır. Oryantalist bir merak saikiyle ve kuru bilgiyle değil, tamamen ve gönülden gelen bir yakınlıkla işe başlanmalıdır. Bu önemli nokta ihmal edilirse, sonrasında ne yapılırsa yapılsın, muhakkak eksik ve kusurlu kalacaktır.
- Aidiyet hissederek bakmalı
Hz. Peygamber, iki ayrı hadisinde, Müslümanların birbiriyle ilişkisini anlatırken bir vücudun organlarını ve bir binanın tuğlalarını misal olarak zikreder. Vücuttaki bir organ rahatsızlandığında, diğerleri bu acıya ve hastalığa nasıl katılırsa, Müslümanların da birbirine yakınlığı bu seviyede olacaktır. Keza, bir binanın sağlamlığı, tuğlalarının birbirini sıkıca kavramasına ve hep birlikte o binayı ayakta tutma gücüne bağlıdır. Müslümanlar da aynı şekilde sımsıkı irtibatta olacaklar, ümmet binasını ayakta tutacaklardır. İslam coğrafyasına bakışta, 'aidiyet hissi' çok hayatîdir. Bu, yorumlara ve değerlendirmelere insaf katacak, konuşan kişi İslam dünyasından bahsederken aynı zamanda kendisinden de bahsediyor olduğunu bilecektir.
- Önyargısız bakmalı
Önyargılar (olumsuz veya olumlu biçimleriyle), herhangi bir şeyi doğru algılamanın önündeki belki de en büyük engeldir. İslam dünyası söz konusu olduğunda, tanımı kolayca yapılabilecek olan olumsuz önyargıların yanı sıra, olumlu önyargılardan da arınmak gerekir. Her gelişmeyi kazanmasını istediğimiz tarafa yontmak, çeşitli ülkelerdeki belli hareketleri idealleştirerek adeta günahsız addetmek, İslam'ın en doğru formlarının daima uzaklarda yaşandığını düşünmek, kahramanlar listesini sürekli yabancı isimlerle doldurmak gibi davranış kalıpları, olumlu önyargılara verilebilecek başlıca örneklerdir.
- Gerçekçi bakmalı
İnsan hayal kurmadan yaşayamaz ve hayata tutunamaz, doğru. Ancak hayaller fazla kaçırıldığında, bu defa insan günün vazifelerine ve yapabileceği şeylere odaklanamaz hale gelir. O halde şöyle diyebiliriz: Hayal kurmaya evet, ancak İslam coğrafyasına sadece hayal penceresinden bakmaya hayır. Gerçekler canımızı sıksa ve hoşumuza gitmese de, gerçekçi bakışı yitirmemek durumundayız. Aksi halde, coğrafyaya dair algılarımız ve kanaatlerimiz sadece zanlardan ve temennilerden ibaret kalır.
- Bilgi eksenli bakmalı
Türkiye'de yaşayan insanlar olarak, İslam dünyasına bakışta belki de duygu yoğunluğu en yüksek milletiz. Dolayısıyla, meseleleri ele alırken duygu ve his eksiğimiz yok. Fakat altı bilgiyle doldurulmayan duygular, insanları sadece slogana ve hamasete sürükler. Bu duygu potansiyelini mutlaka bilgiyle desteklemeli, coğrafyamıza derin bir muhabbet ve aidiyet hissi içinde, gerçekçi ve bilgi eksenli bakmayı başarabilmeliyiz. Teklifim, ömür boyu devam edecek bir ısrar ve disiplinli bir çalışma gerektiriyor. Evet yorucu, ama başka çaremiz de yok.
- Çeşitliliği görerek bakmalı
İslam coğrafyası, dünya tarihine dair bütün önemli hikayelerin ve dönüm noktalarının yaşandığı mekanları barındırdığı için, aynı zamanda muazzam bir çeşitliliği de içerir. Dolayısıyla, coğrafyaya bakışta tek tipçilikten, at gözlüklerinden, hipermetropluktan kurtulmak gerekiyor. Bütün renkleri ve çeşitleriyle, İslam coğrafyasını oluşturan unsurların tümünü kavrayan ve kapsayan, hepsine coğrafyanın parçaları olarak hak ettikleri değeri veren ve tamamını bağlam içinde yerlerine oturtan, kuşatıcı bir bakışla yaklaşmak… Yapılması gereken bu.
- Bütüncül bakmalı
Üstteki maddeyle bağlantılı olarak, kurtulmamız gereken bir başka handikap da, coğrafyaya 'Osmanlı-merkezci' bir yaklaşım geliştirmek. Bugünkü İslam dünyasının merkezinde, 600 yıla yakın hüküm süren Osmanlı İmparatorluğu'ndan geriye kalan hatıralar ve tarihin kaydettiği safahat, tüm insanlığın göğsünü kabartan numunelerle doludur. Ancak İslam tarihi Osmanlı'dan ibaret değildir. Osmanlı'nın ihtişamıyla kamaşan gözlerin, İslam medeniyetinin diğer unsurlarına tamamen kapanması, gerçek bir talihsizlik olacaktır. Çünkü Osmanlı'yı doğru anlamak, onu İslam tarihi içindeki yerine ve bağlamına oturtmakla mümkündür. Sadece Osmanlı'ya odaklananlar resmin tamamını göremeyeceği gibi, aslında Osmanlı'yı bile kavrayamazlar.
(*) Taha Kılınç'ın bu yazısı Yeni Şafak Gazetesi'nden alıntılanmıştır.