Muslim Port Haber
Merkezi | Salih Eser
Therese Halsa, 1954 yılında İsrail'in işgal altında tuttuğu Acre kehrinde Hıristiyan/Arap bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi ve ilköğrenimini bir İsrail okulunda aldı. İsraillilerin içerde ve dışarda Araplara karşı artan düşmanlığı gerekçesiyle Filistin Kurtuluş Örgütü'ne katıldı.
1971'in sonlarında genç yaşlarda Lübnan'da başkenti Beyrut yakınlarındaki bir eğitim kampında silah eğitimi aldı.
Viyana-Tel Aviv Uçağına Düzenledikleri Saldırıyla Tanındı
Therese Halase, 7 Mayıs 1972'de Rima Tannous, Ali Taha Abu Snina ve Abed al-Aziz Atrash ile bir araya geldi ve bu dörtlü sahte pasaportla Viyana’ya uçtu.
Viyana’dan da Belçika havayollarına ait Sebena 571 uçuşunu yapan ve 100 yolcunun bulunduğu uçağa binen dörtlü, havada operasyon gerçekleştirdi. Uçak, Tel Aviv'deki şimdi Ben Gurion olarak bilenen o zaman ki adı Lod Uluslararası Havalimanı'na indirildi. Halase ve arkadaşları uçaktakileri rehin alarak esir takası karşılığında serbest bırakacaklarını duyurmuştu. Ancak o dönem asker olan Ehud Barak ve Benjamin Netanyahu yönetimindeki Sayeret Matkal komando birlikleri uçağa basma kararı aldı.
Ve 24 saatten fazla süren operasyonun ardından İsrail güçleri uçağa girdi. Çatışma sırasında o zaman Teğmen olan Benjamin Netanyahu’da yaralandı. Dönemin İsrail İşgal Yönetimi Cumhurbaşkanı Zalman Shazar tarafından ödüllendirilen Netanyahu kolu sargılı görülmüştü.
Halase 12 Yıl Sonra Serbest Bırakıldı
İki kişiyi vuran İsrail güçleri, Therese ile Tannous’u yakaladı.
İkili çıkarıldıkları mahkemenin ardından ömür boyu hapse mahkûm edildi.
12 yıllık mahkûmiyetin
ardından Kasım 1983'te iki arkadaş, Lübnan İç Savaşı sırasında esir takasıyla
serbest bırakıldı. 2015 yılında bir verdiği bir röportajda “Uçağı havaya
uçurmak istedim. Gerçek bu." İfadelerini kullanmıştı.
Uzun süredir Ürdün’de yaşayan Halase, 65 yaşında hayatını kaybetti.
Halase 2016 yılında
Mahkumiyet yıllarına dair bir makale de kaleme almıştı. İşte o yazıdan öne çıkan
bölümler;
‘‘Hapishanede 2 blok vardı: Yahudiler A blokta, Araplar B blokta kalıyordu. Yahudilerin bloğu uyuşturucudan, hırsızlıktan vb. mahkum edilenler içindi. Bende İsrail kimliğine sahip olduğumdan ilk başta A bloğa hapsedildim. İtiraz ettim ama taleplerimi sürekli reddettiler. İsrail İçişleri Bakanlığı taleplerimi geri çevirdi. İçişleri Bakanı aynı zamanda hapishane otoritesinin de başkanıydı. Bir gün mahkumlar bana saldırdı, hastaneye kaldırıldım. Ondan sonra B bloğa aldılar.
Buradaki kadın mahkumlarla iyi bir ilişki yürüttük. Filistin’deki gelişmelerle birlikte grevler düzenledik.Her seferinde bize müdahale ediyorlardı. Sürekli dayak atıyor, kirli gazla saldırıyorlardı. Bir gün Knesset üyeleri hapishaneyi ziyaret etti. Hapishanedeki durum o kadar kötüydü, fazla dayanamadı ve ayrıldılar. O hafta hapishanede yasaklı gaz kullanıldığı konuşuldu ve gazların kullanımı yasaklandı. Hapishanede tutuklu çocuklara dersler verdik. İngilizce İbranice ve Matematik gibi. En son üniversite eğitimi için bir yer açılması talebinde bulunduk. Üniversite eğitim alanı kurmaya ulaşamadan serbest bırakıldım.
Dünyanın dört bir yanındaki diğer devrimler hakkında bilgi edinmek için oturumlar düzenledik. Filistin davasını, Lübnan krizini, Rus ve Vietnam devrimlerini inceledik. Bir defa cezaevi yetkilileri ile genel müdürü hapishaneyi ziyaret etti ve kitaplarımıza, ders defterlerimize el konuldu. Vahşice döverek misilleme yapıldı. Serbest bırakıldığımızda hala yüzümde yanıklar vardı. Birçok kez ailelerimizin ziyaretlerine yasak getirildi. Acılarımız hakkında pek konuşmak istemiyorum. Sadece vahşi bir yerde tutulduğumuzu ve zulüm dışında bir şey görmediğimizi söyleyebilirim.’’