Kırım’ın Hafızası

Abone Ol

'Mevcut durum bizden, kararlı ve derhal eylem istiyor. Donbass Halk Cumhuriyetleri Rusya'ya yardım başvurusunda bulundular. Bu bağlamda, BM Şartı'nın 7'nci bölüm 51'inci maddesi uyarınca, Rusya Federasyon Konseyi'nin onayıyla ve Donetsk Halk Cumhuriyeti ve Lugansk Halk Cumhuriyeti ile yapılan ve Federal Birleşim tarafından 22 Şubat'ta onaylanan dostluk ve karşılıklı yardım anlaşmasının yerine getirilmesi amacıyla, tarafımdan, özel bir askeri operasyon yürütülmesi kararı alınmıştır.'

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in 24 Şubat günü fiilen başlayan Ukrayna işgalini duyurduğu uzun konuşmasında geçen bu cümleler, Moskova yönetiminin hadiseyi nasıl ele aldığının ipuçlarını barındırıyordu. Böylece, ta ortaokul yıllarından beri karşımıza çıkan o ünlü ifadeler, yeni bir konjonktür içinde ama aslında özünden hiçbir şey kaybetmeden bir kez daha gerçek oluyordu: 'Sıcak denizlere inmek isteyen Rusya…', 'Ortodoksları koruma bahanesiyle Osmanlı'nın içişlerine müdahale eden Rusya…', 'Kafkaslarda yayılmacı politikasını sürdüren Rusya…'

Meselenin güncel detayları veya Batı ile Rusya çekişmesine dair değerlendirmeler, elbette uzun bir süre daha ekranları ve zihinleri meşgul etmeyi sürdürecek. Dolayısıyla, bu konuyu konuşmaya devam edeceğiz. Ben bugünkü yazımda, Ukrayna'nın incisi konumundaki Kırım Yarımadası'ndan çok önemli bir portreyi öne çıkarmak istiyorum. Önce, tarihî arka plandan başlayarak…

Osmanlı İmparatorluğu ile Rusya arasında 1768'den 1774'e kadar devam eden yıkıcı savaş, Osmanlıların ağır yenilgisiyle sonuçlanmıştı. Günümüzde Bulgaristan sınırları içinde kalan Küçük Kaynarca kasabasında 21 Temmuz 1774 günü imzalanan meşhur anlaşma ile çatışmalar sona ererken, uluslararası siyaset açısından artık yeni bir döneme giriliyordu. Osmanlı 'büyük devletler' liginin alt sıralarına geriliyor, imparatorluk dahilindeki Ortodoks Hristiyanların hamisi olarak da Rusya sahneye çıkıyordu.

Küçük Kaynarca'nın Osmanlı İmparatorluğu açısından en net sonuçlarından biri, 1449'dan itibaren payitahta bağlı Müslüman bir belde olarak varlığını sürdüren Kırım'ın kaybedilmesiydi. Anlaşma ile 'bağımsız' ilan edilen Kırım, sadece 9 yıl sonra Ruslar tarafından işgal edildi. Bundan böyle Yarımada'nın Müslüman halkı için, hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı.

Kırım'ın ilhakından sonra, Rus hükümeti ve Rus Ortodoks Kilisesi, Yarımada'nın Müslüman kimliğini ortadan kaldırmak için seferber oldu. Sonraki on yıllar boyunca, baskı ve yıldırma politikaları neticesinde Müslüman Tatar nüfusun önemli bir kısmı Kırım'ı terk etmek zorunda kalırken, onların yerine Hristiyanlar iskan edildi. Sivastopol-Yalta-Aluşta kıyı hattına Rus stilinde mimarî eserler inşa edildi, şehirlerin geleneksel İslamî manzarası değiştirildi. Bu demografik, kültürel ve dinî müdahalelerle aidiyetlerini yitirme tehlikesiyle karşı karşıya kalan Kırım Tatarları, kendi mücadelelerini vermeye koyuldular. Böylece, en meşhuru Gaspıralı İsmail Bey (1851-1914) olan bir dizi eylem adamı ve mütefekkir sahneye çıktı. Ancak bunlardan bir tanesi, Kırım'ın millî ve manevî kimliğinin kayıt altına alınması ve sonraki nesillere aktarılması noktasında çok kritik bir rol oynadı: Hüseyin Bodaninski. Kendisine 'Kırım'ın hafızası' dense yeridir.

1877'de Akmescit'e (günümüzde Simferepol) bağlı Bodana köyünde bir öğretmenin oğlu olarak dünyaya gelen Hüseyin Bey, çocukluğundan itibaren iyi bir eğitim aldı. 1905'te Moskova'daki Sanat ve Sanayi Üniversitesi'ni bitiren Bodaninski, Paris'te sanat alanında tecrübe kazandıktan sonra 1911'de St. Petersburg'a giderek iç mimar ve tasarımcı olarak çalışmaya başladı. Beş yıl sonra Kırım'a dönen Hüseyin Bey, Bahçesaray'da bir zamanlar Kırım hanları tarafından ikametgah olarak kullanılan Hansaray Külliyesi'nin müdürlüğüne getirildi. 1920'lerin başından itibaren Kırım'daki dinî ve millî kültür varlıklarının envanter çalışmalarına başlayan Bodaninski, Yarımada'nın her bir köşesini kayıt altına aldı, fotoğraflarını çekti, arşiv belgelerini muhafaza etti…

Stalin rejimi tarafından 1934'te görevinden alınan Hüseyin Bodaninski, bir süre sonra tutuklandı ve 17 Nisan 1938 günü kendisi gibi bir grup arkadaşıyla birlikte (içlerinde Hasan Sabri Ayvazov, Fevzi Musanif, Hasan Rafetov, Osman Akçokraklı, Bilal Çagar, Ramazan Aleksandroviç ve Cafer Gafarov gibi isimler vardı), yalnızca 20 dakika süren göstermelik bir yargılamanın ardından kurşuna dizilerek öldürüldü. Maktullerin cesetlerinin nereye gömüldüğü hiçbir zaman açıklanmadı.

Hüseyin Bodaninski bugün çok az insanın hatırladığı bir isim. Ama işbaşında olduğu o kısacık ve daracık zaman dilimde yerine getirdiği hayatî vazife sayesinde, Kırım'ın Müslüman kimliğinin sayısız ayrıntısı bugün elimizin altında. Ruhu şad olsun.

(*) Taha Kılınç'ın bu yazısı Yeni Şafak Gazetesi'nden alıntılanmıştır.