Kral Faysal’ın Kemikleri Sızlıyor

Abone Ol

3 Kasım 2020 tarihi artık gittikçe yaklaşıyor. Amerika Donald Trump mı, Joe Biden mi sorusuna bulacağı cevap için gün sayıyor. Türkiye'de iktidar çevresi ise iki aday arasında özellikle Trump'ın kazanması yönünde bir beklenti taşıyor. Nedense Trump ile ülke menfaatlerinin daha rahat korunabileceğine dair bir umut var. Aslında hep söylediğimiz bir şey var; ister Biden, isterse de Trump kazansın, Türkiye dış politikasına format atmadığı müddetçe çok bir şey değişmeyecek.

Peki, Trump'a karşı beslenen umudun realitede bir karşılığı var mı?

Cevap için çok düşünmemize gerek yok. Hayır!

Son olarak Suriye'de PYD/YPG ile yapılan petrol anlaşması bile Trump'ın niyetini anlamak için yeterli olur. Hatta Akdeniz'de yaşanan gerginlikte tarafını açıkça Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Yunanistan ve Fransa'dan yana koyması da Trump'ın ne denli güvenilir(!) olabileceğini gösterdi. Aslında Trump iyi ve kötü polisi aynı anda oynayabilen binbir surat bir aktör gibi. Seçimlerde kazanmak için kendisini tekrar etti ve yine İsrail'e yatırım yaptı. ABD elçiliğinin Kudüs'e taşınması kararı, Suriye toprakları olan İsrail'in işgali altında bulunan Golan Tepeleri'ni İsrail'e verdim demesi, Yüzyılın Anlaşması adı altında Filistin'i tarih sahnesinden silme hedefinden sonra şimdi de Birleşik Arap Emirlikleri ve İsrail arasındaki normalleşme anlaşmasını hayata geçirdi. Bu anlaşma ile BAE, Mısır ve Ürdün'den sonra İsrail ile anlaşma yapan üçüncü Arap ülkesi oldu.

Bilindiği gibi Libya'da BAE, Mısır ve Suudi Arabistan meşru hükümete karşı ayaklanan General Halife Hafter'in yanında duruyor. ABD ise sanki taraf değilmiş gibi hareket ederek aslında kurduğu bu birliktelikle gelişmeleri kendi lehine perde gerisinden kurgulamaya devam ediyor. Dolayısıyla dünyanın polisi konumundaki ABD her ne kadar olayların tam göbeğinde görünmese de derin devleti sayesinde hadiseleri yakından takip edip yönlendirmeye çalışıyor.

Peki, BAE ve İsrail arasındaki bu anlaşma ne anlama geliyor? BAE Suudi Arabistan'ın bilgisi dışında böyle bir adım atabilir mi? Bu sorunun da cevabı aslında herkes tarafından biliniyor. Şöyle ki, BAE ve S. Arabistan arasındaki ittifakın yakın tarihteki geçmişi Arap Baharı sürecine dayanıyor. Mısır, Yemen ve Libya'da peş peşe gelen rejim değişikliklerini kendileri için büyük tehdit olarak gördüler. Oysa unuttukları veya görmek istemedikleri bir şey vardı. Emperyalistler rejimler değişirken yeni sinsi planların peşindeydiler. Yani hep söylediğimiz gibi, uzun vadeli planları neyi gerektiriyorsa kendileri için ufak tefek değişimlere her zaman izin vermişlerdi.

Hatırlanacağı gibi Trump'ın ışıklı kürenin etrafında diğer ülke liderleriyle poz verdiği Suudi Arabistan ziyaretiyle, bugün yapılan BAE-İsrail anlaşması arasında doğrudan bir bağlantı var. Malumunuz o ziyarette ABD 350 milyar dolarlık silah satış anlaşması yapmıştı. Aslında her şey İsrail içindi. Trump adımlarını hep buna göre attı. Ortadoğu'dan çekilmeyi dile getirirken aslında temelde yanlış yapıldığını değil, Amerikan hazinesinden bunun için çok kaynak aktarıldığını iddia etti. İsrail'in güvenliği için gereken adımlar atılacak ama aynı zamanda maliyeti de düşürmek gerekliydi. O yüzden BAE ile İsrail arasında bu anlaşmayı hayata geçirdi. Şimdi ise bu adımla İsrail'in güvenliğini bölge ülkelerine havale/delege ediyor.

Buraya kadar ifade etmeye çalıştıklarımız Amerika'nın ve İsrail'in birbirleri için neler yaptığını gösteriyor. İyi de nasıl oldu da kuruluş amacı Kudüs olan İslam İşbirliği Teşkilatı'nın üyeleri arasında 'İsrail ile normalleşme' anlaşmasını imzalayanlar çıktı? Bir de Kral Faysal gibi İslam İşbirliği Teşkilatı'nın kurulmasına öncülük eden, 1973 Yom Kippur Savaşı ile birlikte Amerika'ya petrol sevkiyatını durduran, Batılı ülkelere İslam ülkelerinden petrol ihracatına ambargo konulmasının önünü açan bir devlet adamının çocukları, torunları nasıl bu noktaya gelirler bu çelişkiyi anlamak mümkün değil. Bugün Kral Faysal mezarından kalksa sizce öncelikle İsrail'in zulümlerine karşı mı mücadele verir, yoksa bu normalleşmeyi normal görenlerin mi yakasına yapışır, ne dersiniz?

Sonuç olarak Kral Faysal İslam dünyasının onurunu korumak için verdiği mücadelesinin bedelini 1975 yılında uğradığı suikastta canıyla ödedi. O onurlu duruşunun bedelini emin olunuz bugün yine öderdi ama böyle bir anlaşmanın altına asla imza atmazdı. Yani şimdi biz bu imzayı atanlar Kral Faysal'ın kemiklerini sızlattılar derken haksız mıyız?