Tunus'ta başlayan daha sonra diğer ülkelere yayılan, halkların haklı taleplerinin istismar edilmesi sürecine dönüşen Arap Baharı'nın mağdurlarının başında Yemen gelmektedir. Çatışmaların bir türlü durdurulamadığı, insani krizlerin had safhaya ulaştığı Yemen'deki belirsizlik hala sürüyor. Buradan diğer ülkelerdeki sorunların tamamen çözüldüğü gibi bir anlam da çıkarılmamalıdır. Yemen'in bugün en temel problemi gündemde neredeyse hiçbir yer bulamamasıdır.
Birleşmiş Milletler (BM) tarafından yapılan açıklamada, Yemen'de 23,4 milyon kişinin insani yardıma muhtaç halde yaşam mücadelesi verdiği, 17 milyon insanın da gıda güvenliğinden yoksun olduğu vurgulandı. Ayrıca 1,3 milyon hamile veya emziren kadın ile 5 yaş altı 2,2 milyon çocuğun akut yetersiz beslenme nedeniyle tedaviye ihtiyaç duyduğu belirtildi. İç savaşın başladığı andan itibaren 400 bine yakın insanın hayatını kaybettiği Yemen hala başta İslam ülkelerinin sonra da bütün dünyanın ilgisini bekliyor.
Aslında Yemen'in problemi İslam coğrafyasının diğer bölgelerindeki sorunlardan farklı değil. Büyük Ortadoğu Projesi'nin (BOP) etnik ve mezhepsel fay hatlarını harekete geçirme hedefinin laboratuarlarından birisi de Yemen oldu. Ülkenin nüfusu yaklaşık 30 milyon civarında. Halkın yüzde 99'u Müslüman. Bu Müslüman nüfusun ise yüzde 65'i Sünnilerden, Yüzde 30 civarında ise Şiilerden oluşmaktadır.
Başkent Sana ve çevresini 2014'ten beri kontrolünü elinde bulunduran ve dünyada Husiler olarak bilinen grup Şiiliğin Zeydiyye koluna mensup. Aynı zamanda bir aşiret de olan Husiler'in lideri Hüseyin Bedrettin el Husi 2004 yılında dönemin cumhurbaşkanı Ali Abdullah Salih'e karşı ayaklanma başlatmıştı. Temel itirazları o dönemde 6 federal bölgeye ayrılan Yemen'in, ikili şekilde yapılanması ve kendilerine daha fazla söz hakkı tanınması üzerine kurulmuştu.
Yemen'in başına gelenlerin kaynağı nedir sorusuna verilebilecek en önemli cevap Aden Körfezi olabilir. Basra Körfezi'nden Batı'ya giden petrol tankerleri için geçiş noktasında bulunan Yemen'deki gelişmeler, sadece bölge ülkeleri açısından değil, Batılı ülkeler tarafından da işte bu stratejik konumundan dolayı yakından takip edilmektedir.
Yemen'in Suudi Arabistan ile İran arasındaki güç mücadelesinin bir ayağına dönüştüğüne dair iddialar öteden beri dile getiriliyor. Bu iddialar bu yazının şimdilik konusu değil. Bu noktada odaklanılması gereken ilk adım yaşanan insani krizlere dikkat çekmek ve bu krizlerin çözümü için inisiyatif alınabilmesine katkı sağlamaktır. İslam dünyası önüne kurulan mezhep çatışması tuzağının daha fazla can almasına izin vermemelidir. Açlıkla boğuşan, yaşanan çatışmaların doğrudan hedefi olan kadınların, çocukların, kundaktaki bebeklerin bu şartlarda çaresizliğe terk edilmelerine bir an önce dur denilmelidir.
Tarihteki Yemen'in hayatımızdaki yeri çok başkadır. 'Mızıka çalındı düğün mü sandın' diye başlayan yüreklerimize işleyen türkülerimiz var.
Dünün acılarını türküleştiren bu millet için Yemen uzak bir coğrafya değil. Yemen'in emperyalizmin eline düşmemesi için çok büyük bedeller ödedik. Bugün için Sünni'si ve Şii'siyle çatışmaların doğrudan hedefi olan kardeş Yemen halkının yaralarının sarılmasına dönük bir şeyler yapılmalıdır. Türkiye sorunun çözümü için diplomatik bir atak başlatmalı, Yemen'i dünya gündeminin merkezine taşımalıdır.