Mücahit Durmaz
Üç sene önce Ekim 2017'de bir polis karakoluna düzenlenen saldırı sadece Mozambik için sancılı bir sürecin ilk adımı değil aynı zamanda yeni bir tehlikenin işaret fişeğiydi.
Silah sesleriyle gecenin bir yarısı uyanan Chitolo köyü sakini Talene Nakupenda saldırganların kim olduğuyla alakalı hiç bir bilgisi yoktu.
“Savaş gibiydi ama saldırganlar kimdi, amaçları neydi bilmiyorum. Bu zamana kadar hiç böyle bir şey görmemiştik” dedi.
Afrika’da faaliyet gösteren diğer terör örgütlerinin aksine Kuzey Mozambik’in Cabo Delgado eyaletinde üç sene boyunca saldırılar düzenleyen örgüt, bu sure icerisinde yapısı ve amacı ile ilgi bilgi verebilecek ne bir bildiri ne de bir video yayınladı; ta ki bu aya, Nisan 7'ye kadar.
Yaklaşık üç sene sonra, ilk saldırısını yaptığı Mocimboa da Praia bölgesine geri dönen örgüt, çeşitli banka şubelerine, hükümet binalarına saldırdı ve yaklaşık 52 kişinin kafasını keserek infaz etti. Saldırının sonrasında ise örgüt üyeleri yüzlerini gizlemediği ve İşid bayrağı salladıkları ilk videolarını yayınladı:
“Herkesin İslam hukukuna biat etmesini emrediyoruz. Kafirlerden kurulu bir hükümet istemiyoruz” kaleşnikofunu sallayan bir militan, böylelikle örgütün hedefini ilk defa açıkça belirtmiş oldu.
Son üc sene içerisinde yaklaşık 1000 kişi terör örgütünün saldırılarında hayatını kaybederken, 200,000 insan saldırılar nedeniyle evini terk etmek zorunda kaldı. Ve Mozambik hükümeti 24 Nisan’da ilk defa kamuoyu önünde örgütün varlığını duyurdu.Devlet başkanı Filipe Nyusi İşid militanlarını 52 kişinin öldüğü saldırıdan sorumlu tutttu.
İşid Orta Afrika Vilayeti — hakkında çok az bilinen ve Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nde saldırılar düzenleyen grup-, diğer birkaç saldırıda olduğu gibi, teror saldırısını üstlendi. Ama buna rağmen, Mozambik’te ortaya çıkan bu örgüt ile İşid militanları arasında organik bir ilişki şu ana kadar hala kanıtlanamadı.
Peki Kim Bu Militanlar?
Gerek örgütün faaliyette bulunduğu bölgenin başkent Maputo’dan uzak olması gerekse Portekizce konuşulan ülkenin medya dünyasından uzak olması gibi nedenlerle örgütle alakalı birçok konu hala aydınlığa kavuşmuş değil.
Örgütün adı Ahlu Sunnah wa Jamaah yani Ehli Sünnet vel Cemaat. Nijerya çıkışlı Boko Haram gibi radikal dini bir grup olarak doğan grup bir süre sonra silahlı militan bir örgüte evrildi. Örgüt keskin bir Salafi görüşe mensup, Svahili kıyısındaki geleneksel Sufi İslam anlayışına karşı. Örgüt aynı zamanda Mozambik merkezi hükümetini tanımıyor ve şeriat devleti çağrısı yapıyor.
Grub ilk silahlı eylemlerini gerçekleştirdikten sonra, grubun El Sebab, Boko Haram ve İşid Orta Afrika Vilayeti (İşid-OAV) gibi gruplarla bağlantısı olup olmadığı çok tartışıldı.
İşid-OAV, örgütün Nisan 7'de ve geçen sene düzenledikleri birkaç eylemin sorumluluğunu üstelenmesi ve bölge halkının gruba El Sebab demesi bu tezi güçlendirmiş olsa da, şu ana kadar örgütün diğer terör örgütleriyle bir organik bir ilişkisi olduğuna dair bir kesin bir delil bulunmamaktadır.
Diğer bir iddia ise, grubun kökenleri hakkında. İddiaya göre, örgüt ilk olarak dini grup olarak, Kenya’yı terkedip, Cabo Delgado bölgesine yerleşen Kenyalı din adamı Aboud Rogo Mohammed’in takipçileri tarafından 2015 yılında kuruldu.
El Sebab militanlarına finansal ve lojistik yardım ettiği iddia edilen ve ABD ve BM tarafından kara listeye alınan, Mohammed Kenya 2012 yılında Kenya güvenlik güçleri tarafından vurularak öldürülmüştü.
Örgütün diş dinamikler ekseninde kurulduğu iddilarına rağmen, bir grup uzman aslında örgütün Mozambik’in kendi politik ve dini dinamiklerinden doğan tepkisel bir hareket olduğunu savunuyorlar ki, ben de bu görüşe katılıyorum. Grup, iddia edildiği gibi tamamen dış kaynaklı, uluslararası sözde küresel bir cihad hareketinin parçası değil bilakis ülkeye özgü sosyal ve siyasi sorunlarının bir yansımasıdır.
Örgütün Doğduğu Bölge: Cabo Delgado
Ehli Sünnet vel Cemaat örgütü Mozambik’in en kuzey eyaleti Cabo Delgado’da doğdu. Yaklaşık 30 milyonluk Mozambik nüfusunun yaklaşık %20'sini oluşturan Müslümanlar, Cabo Delgado’da ise %60 bölge nüfusuyla çoğunluk konumundalar.
Aslında, Müslüman nüfus sömürge öncesi dönemde siyasi ve ekonomik bir güç unsuru idi. Afrikalı etnik Bantular, Araplar, İranlılar ve Hintlilerin sosyal ve ticari ilişkilerinden doğan ekonomik olarak zengin siyasal yönden güçlü sultanlıklar, Somali’den Mozambik’e uzanan Svahili sahil kıyısı boyunca, Afrikanın iç bölgeleri, Arab Yarımadası ve Hindistan arasında çok önemli bir köprü vazifesi gördü.
Tam da bu sebeple, Portekiz sömürgeciliğinin başından sonuna kadar geçen yüzyıllar boyunca, sömürge yönetimi tarafından tehdit görüldüğü için, Müslümanlar sistematik bir şekilde güç dengesinin dışına itildi.
Sonuç olarak, bölgenin siyasal ve ticari merkezi, Müslümanların yoğun olduğu kuzey kıyılarından Hristiyan çoğunluğun yaşadığı güneye kaydı. 20. yüzyılda başlayan ve tüm kıtayı saran bağımsızlık talepleri kaçınılmaz olarak Mozambik’e de sıçradı ama diğer Afrika ülkelerinin aksine ülkenin bağımsızlık süreci uzun, sancılı ve kanlı geçti.
10 yıllık Portekiz sömürge yönetimi ile gerilla arasındaki iç savaş 1975 yılında son buldu ama savaş Mozambiği terk etmedi. ABD ve Sovyetler arasındaki rekabetin hat safhaya ulaştığı ve Soğuk Savaş’ın küresel bir satranç oyununa döndüğü yıllarda ise Portekiz sömürgeleri Angola ve Mozambik’de bu iki gücün ve destekçilerinin savaş sahası haline gelmişti.
10 yıllık bir savaşın ardından, Mozambik tekrar bir iç savaşın içinde buldu kendini: bir yanda Portekiz sömürgesine karşı galip gelmiş Sovyet Rusya ve Çin’in desteklediği Mozambik Özgürlük Cephesi (FRELİMO) ve ona karşı beyazların hakim olduğu Rodezya (şimdiki Zimbabwe) ve Güney Afrika apartheid rejimi (ve dolaylı olarak ABD) tarafından desteklenen anti-komünist Mozambik Ulusal Direniş örgütü (RENAMO).
1977'den 1992' ye kadar tam 15 yıl süren iç savaş, ülkeye tam bir yok olusa sürüklemişti: yaklaşık bir milyon kişinin hayatını kaybettiği savaş nedeniyle ülkenin eğitimli kesimi ülkeyi terketmiş, okuma-yazma oranı yüzde onlarda kalmış ve ülke ekonomisi tamamen iflas etmişti.
Ülke 1992'de bir zamanların eski Marksist-Leninist örgütü FRELİMO tarafından serbest piyasa geçse de, ülkede politik ve ekonomik istikrar hala kırılgan bir barış anlaşmasının bozuk temelleri üzerine kurulu.
Ülke böylesine sancılı süreçlerden geçerken, karşılaştıkları siyasal ve ekonomik ayrımcılık nedeniyle Müslüman azınlık arasında alttan altta büyüyen devlete karşı güvensizlik ve tatminsizlik ise sürekli artmaya devam etti. 1992 yılı seçimlerinde ulusal mecliste temsil edilme şansını kazanmaları da, altyapı, eğitim, siyasi temsil, iş taleplerinin görmezden gelinmesine engel olmadı.
Tarımın ana ekonomik kaynaklardan biri olduğu bölgede, yerel halkı en cok etkileyen ise haksız toprak paylaşımı oldu. Devlet bürokrasinin işlemediği, uyuşturucu ve silah kaçakçılığının merkezlerinden biri haline gelen bölgede, yerel halk sürekli olarak kendi topraklarını kaybetmek ve evlerini terk etmek zorunda kaldılar.
Yerel halk için aslında resim bir anlığına değişecekti. Kuzey Mozambik kıyılarında keşfedilen devasa doğal kaynak rezervleri bölgeye ekonomik bir refah getirecek ve iç savaştan ve keyfi toprak paylaşımından yorgun düşen yerel halk rahat bir nefes alacaktı. Son yıllarda, Mozambik kıyılarında yaklaşık $60 milyar dolar işlenmemiş en doğalgaz reservleri bulundu. Bu rakam ülke o kadar büyük bir rakam ki, rakam Mozambik gayri safi milli hasılatının tam dört katı. Ayrıca Dünya yakut üretiminin neredeyse %80'i Mozambikten çıkıyor.
Ama umut kısa zamanda yerini hüsrana bıraktı. Dünyaca ünlü şirketlerin bölgeye gelmesi, yerel halkın toprak kaybetmesini devam ettirirken aynı zamanda tüm hayatını balıkçılıkla geçiren köy halkları doğal ekosistemin bozulmasıyla, ana geçim kaynaklarını kaybettiler.
Aynı zamanda, güçlü politik ilişkileri olan iş adamları ve siyasilerin bu bölgeden toprak alma yarışına girmesi, yerel halk için durumu daha da dayanılmaz hale getirdi.
İşte tam da ekonomik ve siyasi dışlanmanın yaşandığı bir atmosferde doğdu militan grup. İlk ortaya çıktıkları günkü amatör yapılanması ve teçhizat eksikliğinden, bugün devlet binalarına ve silahlı güçlere saldırı yapacak seviyeye geldi. Ve çatışma, Amerikan özel güvenlik şirketi Blackwater ve Rus Wagner Grub’unun dahil olduğu bölgesel bir krize doğru maalesef son sürat yol alıyor.
Mozambik’in kaotik yakın tarihinin ürünü olan terör örgütünün ortaya çıkış hikayesi, bir dönem Dünya’nın en kanlı terör örgütü olarak anılan Boko Haram’a benzetiliyor. Umarım, ikinci bir Boko Haram hikayesi görmeden, Mozambik hükümeti terör sorunun çözümünde askeri seçeneğin tek başına yeterli olamayacağını anlar ve bölgenin ekonomik kalkınmasına ağırlık verir.
Kaynak: medium.com