Ortadoğu'nun yakın tarihine dair okumalarını derinleştiren herkesin karşısına sıklıkla çıkan bir karakter, İsviçre'nin Montrö kentindeki göle nazır villasında, geçtiğimiz hafta sessiz-sedasız son nefesini verdi. Ölümünü ailesi yerine İran resmî haber kaynaklarının duyurduğu bu isim, 1979'dan önceki süreçte Tahran'ın Batı -ve bilhassa ABD- ile en kritik bağlantılarını tesis eden Ardeşir Zahidî idi.

Rıza Şah döneminin muktedir askerlerinden General Fazlullah Zahidî'nin oğlu olarak 1928'de Tahran'da doğan Ardeşir Zahidî, üniversite eğitimini ABD'de tamamladı. İlk önce New York'taki ünlü Columbia Üniversitesi'nde şansını denemiş, ancak İngilizcesi yeterli gelmediği için Utah eyaletine giderek orada ziraat tahsil etmişti. 1949'da Utah'ı ziyaret eden İran'ın genç şahı Muhammed Rıza Pehlevî ile şahsen tanışarak dostluk kurması, Zahidî'nin hayatında yepyeni bir süreci başlatacaktı.

HEP ŞAH'TAN YANA

İran'ın milliyetçi başbakanı Muhammed Musaddık, 1953'te CIA tarafından planlanan bir darbeyle devrildiği zaman, sahadaki ana organizatör General Fazlullah Zahidî idi. Tek suçu 'İngiltere ve Amerika'ya rağmen İran petrollerini millîleştirmek' olan Musaddık'ın ardından, General Zahidî başbakanlığa getirildi. Yaşanan gerilim sırasında, o esnada henüz 25 yaşında olan Ardeşir de elbette babasının, dolayısıyla da Şah Muhammed Rıza'nın tarafındaydı. Ardeşir'in Şah'ına bağlılığı öyle bir seviyedeydi ki, sadece iki yıl sonra, 'aşırı güçlendiği' gerekçesiyle babası azledildiği zaman Muhammed Rıza'nın tarafını tuttu. Bu sadakatinin ödülünü de, 1957'de Şah'ın kızı Şehnaz'la evlenerek aldı. Prenses Şehnaz, Muhammed Rıza Pehlevî'nin Mısır Kralı Fuad'ın kızı ve Kral Farûk'un kız kardeşi Prenses Fevziyye ile evliliğinden dünyaya gelmişti. Zahidî böyle bir izdivaç yapmakla, -o tarihte devrik de olsa- bir kraliyet ailesiyle daha akrabalık bağı kurmuş oluyordu.

Şah'a hayranlığını damatlıkla perçinleyen Ardeşir Zahidî, İran hariciyesinin basamaklarını da yıldırım hızıyla tırmanmaya başladı. 1960-1962 arasında, bir zamanlar 'İngilizcesi yetmediği için' prestijli bir üniversitesinde okuyamadığı ABD'ye büyükelçi olarak atanan Zahidî, sonrasında aynı görevle Londra'daydı. 1962-1966 arasındaki elçilik vazifesi sırasında İngiliz istihbarat raporlarının kendisinden 'yetersiz ve başarısız' diye söz ettiği Zahidî, aynı zaman dilimi içinde Şah'ın kızından boşandı. Ancak ilginçtir, bu durum Şah'la arasında problem yaratmak şöyle dursun, ikiliyi birbirine daha da yaklaştırdı. Ardeşir Zahidî 1966'da İran dışişleri bakanlığına atandı; yedi yıl sonra ise, Şah'ın devrilmesine kadar kalacağı Washington büyükelçiliğine getirildi.

GERİYE DERSLER KALDI

Ardeşir Zahidî'nin 1960'dan 1979'a kadar kesintisiz biçimde devam eden hariciye kariyeri, İran'la Batı arasındaki siyasî ve ekonomik ittifakların stratejik boyutlara ulaştığı bir zaman dilimiydi. Onun özellikle Washington'daki büyükelçilik rezidansında verdiği şaşaalı partiler, bugün bile hatırlanıyor. Her türlü ahlakî sefahatin sergilendiği ve birçok utanç verici detayın bilahare ortaya döküldüğü bu partiler, dönemin siyaset, sanat ve sinema yıldızlarını bir araya getiriyordu. 'Zevk ve işi birleştiriyorum' diyen Zahidî, bu vesileyle milyon dolarlık kontratlara imza attığı önemli anlaşmaları da kotarıyordu

Fakat bu yol, garip bir yere çıktı daha sonra: Ardeşir Zahidî'nin 'İran'ın imajına katkı olsun diye' planlayıp organize ettiği renkli parti ve kutlamalar, ironik bir biçimde ABD'nin başkenti Washington'daki karar alıcıların İran hakkında yanılmalarına yol açtı. Şah'ın devrilmesinden hemen önce Tahran'ı ziyaret eden dönemin ABD Başkanı Jimmy Carter, sokakları kan gölüne çeviren bir diktatörü şu sözlerle övüyordu: 'Sarsıntılı bir coğrafyada, bir istikrar adası oluşturdunuz.' Bu sözlerin hakikatlerin ne kadar uzağına düştüğünü görmek için, sadece bir yıl beklemek yeterli olacaktı. Tam burası, 'ABD'nin her şeyi planladığı ve her şeyin de onun planladığı gibi gittiği' yargısının aslında bir tür efsane olduğunun da yakın tarihteki kanıtlarından biriydi.

93 yıllık uzun bir ömrün ardından, Ardeşir Zahidî için artık bütün partiler bitti. Geride, tarihi dikkatle okuyacaklar için ibret dolu dersler kaldı.

(*) Taha Kılınç'ın bu yazısı Yeni Şafak Gazetesi'nden alıntılanmıştır.