'Mısır'da allame sayılan ve vaktiyle bizde ders vekilliği etmiş olan Mehmed Zahidü'l-Kevserî'ye gitmiştim. 17 Şubat'ta otele gelerek iade-i ziyarette bulunmuş, beni bulamayınca kartın arkasına şöyle yazmıştır:

Büyük Üstad Süheyl Beyefendi,

Biraz keyifsizliğim iade-i ziyarete mani oldu. Affınızı beklerim. Sizinle şerefyab olanların kalplerinde büyük ihtiram hissi bırakıyorsunuz. Âbide-i fazl u irfan olan zat-ı seniyyeleri milletimizin makamını yükseltmektedir. Var olunuz muazzez üstad. Sonsuz ihtiramatımı lütfen kabul buyurunuz efendim hazretleri.'

Yakın tarihimizin en dikkate değer simalarından, tıp tarihçisi ve sanatkar Prof. Dr. Ahmet Süheyl Ünver (1898-1986), dostu Esad Fuad Tugay'ın davetiyle 1951'de gerçekleştirdiği Mısır seyahatini –her zaman yaptığı gibi– bilgilendirici ve öğretici anekdotlarla beslediği ve kendi eseri çizimlerle süslediği bir 'defter'e dönüştürmüş. Kubbealtı Neşriyat, söz konusu Mısır seyahatiyle birlikte, Irak (1952, İbn Sîna'nın doğumunun 1000. yılı münasebetiyle, resmî davetli olarak) ve İran (1954, yine İbn Sîna ile ilgili bir program dolayısıyla, Şah Muhammed Rıza Pehlevî'nin resmî davetlisi olarak) gezilerinde tutulan defterleri mükemmel bir baskı ile okurlara sundu. Yukarıdaki alıntıyı da serinin ilk kitabını teşkil eden 'Süheyl Ünver'in Mısır Defteri - Mısırname'den yaptım.

Üzeyir Karataş tarafından yayına hazırlanan Mısır Defteri, 367 sayfalık hacmiyle serinin en kalın kitabı. Ünver, eşi Müzehher Hanım'ın da eşlik ettiği 3 haftalık seyahati, adeta dakika dakika kayıt altına almış. Kahire ve İskenderiye'den mekan tasvirleri, tanışılan ve ziyaret edilen zatlarla ilgili ayrıntılar, hatta yemek menülerine ve sokak aralarındaki sıradan manzaralara kadar, her şey iki kapak arasında bir araya gelmiş. Mısır'da akademik ziyaretler yapan, müzeleri gezen, tarihî eserleri temaşa eyleyen, halkla bir araya gelen, Osmanlı dönemine ait eserlere mercek tutan ve güncel hayata dair gözlemler yapan Ünver, gördüklerini cömert bir biçimde okurla paylaşıyor.

Milad Salmani'nin emek verdiği Irak Defteri–Bağdadname, 300 sayfayı aşkın bir hacme sahip. Bu defterde okuru belki de en çok şaşırtacak olan notlar, Ünver'in Bağdat ve Kerbela'daki dinî mekanları ziyaret ederken hissettiklerini anlattığı satırlar. Buralarda duygulara hiçbir gem vurulmamış, hepsi de yürekten döküldüğü şekliyle sayfalara aksetmiş. Öte yandan, Irak'a ve Iraklılara dair pek çok izlenimin arasına sıkıştırılan bir not, hala güncelliğini ve ehemmiyetini koruyor: 'Arap memleketlerinde [ilmî] kongreler olursa, nutuklar ve tebliğleri Arapça söylemek muvafık. İran'da da Farsça. Nezaket icabı, gelenlerin anlamasını temin için lazım. Bizim Fransızca söylememiz, Garb'a dönmemizin bir ifadesi gibi geliyor.' Şu satırlar da keza, acı gerçekler: 'Irak'tan güya İngilizler çekilmiş. Belki doğrudur. Fakat en asıl kuvveti içeride tutmuş. Siyaset aleminde birçok menfaatlerin dönüp dolaştığında şüphe yok. Şu ne bayağı bir dünya. Bir defa İngilizler Arabistan'ı birçok parçalara bölmüş ve hepsinin arasına da nifak sokmuş. İsrail diye bir bomba koymuş, artık Arap alemi belini doğrultabilirse doğrultsun. Bir memlekette birbirine çıkar-menfaat düşkünlerini de karşı karşıya sürmüş. Kendisi 'gel keyfim gel'de ve oraları hala sömürmekte.'

Tarihî ve kültürel izlenimlerin yanı sıra siyasî vurguların da yer aldığı İran Defteri (Kapakta 'Defterleri-1' denmiş. Demek ki devamı gelecek), yine Milad Salmani eliyle yayına hazırlanmış. Bu cildin ayırt edici özelliği, başına seyahat güzergahını gösteren harika bir haritanın konmuş olması. Ayrıca İran'dan çok sayıda güncel fotoğraf, gazete kupürü, pul ve kartpostal eklenmiş. Süheyl Ünver'in Şah Pehlevî ile yan yana çekilmiş fotoğrafları bilhassa dikkat çekiyor. Ünver, o dönem Türkiye'de yakından takip edilen 'Kraliçe Süreyya' fenomenine de bigane kalamamış. Şah'ın şuh ve şöhretli eşi Süreyya İsfendiyarî'nin birkaç fotoğrafı birden konmuş deftere. Şah'ın 1959'da evlendiği üçüncü ve sonuncu eşi Farah Diba da sonradan deftere iliştirilmiş. Demek ki Ünver, Tahran'daki sarayı yakından izlemeyi sürdürmüş.

90 yıla yaklaşan uzun ömrü boyunca gördüğü her şeyi kayda geçirmesiyle bilinen A. Süheyl Ünver'in olağanüstü gayretleri, bugün bizim için de çarpıcı bir örnek oluşturuyor. Onun İran Defteri'ndeki şu satırları, onca defteri sonraki nesillere 'Nasıl çalışılır?' sorusunun cevabını vermek için doldurduğunu gösteriyor:

'Ben şimdi açıkça itiraf edeceğim ki, bunu, sevdiğim talebeme bir örnek olsun diye hazırladım. Onlar unutmasınlar ki, ben her seyahatimde bir boş defteri alır, böyle doldururum. Şüphe etmem ki, seneler sonra bu defter bir kıymet iktisab etmesin…'

Gerçekten de etti.

(*) Taha Kılınç'ın bu yazısı Yeni Şafak Gazetesi'nden alıntılanmıştır.