Vicdani ve İlkesel Bir Hukuki Dava Olarak: “Şehit İmam Abdullah Harun Davası” ve Verilmesi Gereken Destekler

Abone Ol

İnsanoğlu bazı zamanlarda bulunduğu çağın gerisinde yaşananlara o kadar konsantre oluyor ki, keşke o günlerde orada olsa idik diyerek hayıflandığı da oluyor. O gün orada olsa idik, bu tarihin o şekilde yazılmaması için gayret sarf ederdik yahut bu açık zulme karşı mücadele ederdik dendiği de oluyor. Aslında Allah Celle pek tabi bizleri; tarih, zaman ve mekan itibariyle erişemeyeceğimiz mesafelerden sorumlu kılmıyor. Fakat bazı zamanlarda mucizeler yaşanıyor ve zaman zaman içinde yürüterek geçmişte yaşanan bir olayı ayak ucunuza kadar getirerek dualarınızı kabul ediyor ve size yolunda bir hizmet imkanı bahşediyor. İşte bu günlerde Güney Afrika'da yaşananlar tam da bu türden bazı gelişmeler.

Güney Afrika'daki 'Apartheid' rejimine karşı mücadele ederken zindanda şehit edilen, katillerinin yıllardır yargılanmadığı ve hatta şehadeti tezyifkar bir dille merdivenlerden düştü şeklinde not alınmış olan İmam Abdullah Harun'un katledilmesi ile ilgili yargılama süreci yeniden başladı. Bu gerçekten tarihi bir an, zira Müslümanlar için incitici bu belirsizliğin ortadan kaldırılması ve yargılamanın yapılarak katillerin bulunması Müslümanlar için İmam Abdullah Harun'a karşı vicdani bir borç. Bu sebeple bu yazımızda tüm boyutları ile bu meseleyi tartışırken neler yapılabileceğine yönelik tekliflerimizi de ortaya koymak istiyoruz.

Güney Afrika'da 'Apartheid' Rejim ve Mücadele

  1. yüzyılın ortalarından itibaren başlayan sömürgecilik 18 ve 19. Yüzyılda Afrika'da tahammül edilmez boyutlara ulaşmıştır. Batılı ülkeler tarafından Asya, Afrika ve Güney Amerika'da vahşi boyutlara ulaşan sömürgecilik hareketi için Güney Afrika kritik bir ülkedir. Okyanusa kıyısı olan tüm ülkeler Batılı sömürgecilerin zulmünden daha fazla etkilenmişlerdir.

Ümit Burnu üzerinden köle ve mamul ticareti yapan sömürgeciler için Güney Afrika özelikle bir köle piyasası olarak değer kazanmıştır. Afrika'nın iç kısımlarından getirdikleri insanları okyanus kıyısındaki limanlarda satanlar sonraki dönemlerde ülkeleri kendi aralarında bölüşme yoluna gitmişlerdir. Güney Afrika'yı ayrıca değerli kılan özelliklerinden biri de yer altı ve yer üstü değerlerinin fazlalığı olmuştur.

Yeraltı madenleri açısından oldukça zengin bir ülke olan Güney Afrika Cumhuriyeti'nde ihracat gelirlerinin %50'sini bugün bile hala madenler oluşturmaktadır. Ülke gerçekleştirdiği krom ihracatı ile dünya genelinde gerçekleştirilen krom ihracatının %44'ünü tek başına sağlamaktadır. Bunun yanında platin, vanadyum ve mangan ihracatı da ülke ekonomisinde önemli bir yer tutmaktadır. Ülkede yeraltı madeni olarak bulunan diğer madenler ise altın, elmas, kömür, demir cevheri, nikel, titanyum, antimon ve paladyum olarak tanımlanabilir. Bu düzeydeki maden altyapısı nedeniyle Hollanda ve İngiliz sömürü şirketleri arasında paylaşılamamıştır. Her sömürgecinin sömürme biçimindeki farklılıklar nedeniyle iki sömürgeci yapı tarafından fazlaca örselendiği bilinen bir gerçektir.

Bölgedeki madenlerin de etkisi ile 60'lı yıllarda büyük bir refah artışının oluştuğu ve bu refahın sadece beyazlar arasında dağıtıldığı görülecektir. Artan ayrımcılık karşısında karşı bir mücadelenin oluştuğu da söylenmelidir. Bu mücadele tüm etnik gruplarca desteklenmiş ve mücadele temelinde farklı etnik, dinsel ve toplumsal gruplar bir araya gelerek 'Apartheid' zulme karşı birlikte mücadele vermişlerdir. Zira 'Apartheid' rejim (colord) renkli olarak tasnif ettiği Asya'lı toplumları da aynı şekilde ikinci sınıf insan olarak algılama eğilimi içine girmiştir.

Özellikle Müslümanlar bu mücadelenin en aktif tarafı olmuş ve mücadeleyi siyahilerle birlikte taşımışlardır. 'Apartheid' zulmü 1990'lı yılların başına kadar devam etmiştir. Bu sürecin artık devam edebilme imkanının ortadan kalktığı bir dönemde insanlığın gündemine Nelson Mandela girmiştir. 'Apartheid' ile mücadele konusunda pek çok isim arasından öne çıkan Mandela, cezaevinden çıkmasının ardından hızla bir siyasi süreç ortaya konmuş ve bir siyasi kahramana dönmüştür.

Güney Afrika'da sayısal olarak azınlıkta fakat iktisadi olarak baskı gücü yüksek bir Müslüman nüfus bulunmaktadır. Uzun zamandır bölgede bulunan ve renkli (Colord) olarak tanımlanan topluluklarda 'Apartheid' zulümle yüzleştiklerinden bu mücadelenin bir parçası olmuş ve bu yolla bölgedeki varlıklarını kurumsallaştırmışlardır. Mücadele içindeki etkisi ve katkısı ile Şehit Abdullah Harun Güney Afrika halkları için çok önemli bir figürdür. 'Apartheid' zulmüne karşı mücadelesinde cezaevine düşen İmam Harun, çektiği fiziksel ve psikolojik işkencelere dayanamayarak 138 günlük hücre hapsinden sonra 27 Eylül 1969'da şehitler makamına yükselmiştir. Güney Afrika'nın mücadele tarihine Müslümanlar da şehitleri ile kan vermişlerdir. Bunun yanında cezaevlerinde onlarca yıl yatan Ahmet Kahtrada, Dr. Yusuf Dadoo gibi Müslüman liderler bulunmaktadır.

İmam Abdullah Harun ve Mücadelesi

Güney Afrika'da uygulanan aşırı ırkçı rejim olan 'Apartheid' rejimine karşı göstermiş olduğu kahramanca duruş sebebi ile rejim tarafından 138 gün süren işkence ile öldürülen en önemli Müslüman lider İmam Abdullah Harun'dur.

Daha bebekken annesinin ölümüyle yetim kaldı, halasının yanında büyüdü.

Eğitimine doğduğu bölgenin İslami okullarında başlayıp, ileri gelen din alimlerinin yanında sürdürdü ve İslami eğitimini Mekke'de ikame etti.

14 yaşında hafız olan İmam Harun, imam olarak atandığında 31 yaşında idi. Vazifesinin yanında yoğun bir irşat çalışması yaparak etrafında Müslümanları toparladı. Eğitim çalışmalarının yanında fakirlere yaptığı maddi yardımlarla da sosyal çalışmalar yapıyordu. Gençlere özel hassasiyet gösteriyordu ve vakit geçmeden Müslüman Gençler Derneğini kurdu.

Verdiği hutbelerde dönemin rejimini eleştirip yapılan zulme karşı halkı uyarıyordu, özellikle 'Apartheid' rejiminin açık zulmüne karşı mücadeleden geri durmadı.

Yapılan baskıları "insanlık dışı, barbarca ve gayri İslami" olarak değerlendirip konferanslar ve sempozyumlar veriyordu. Verdiği konferanslar oldukça geniş bir alanda karşılık bulmaya başladı. Özellikle rejimin o dönemde getirmiş olduğu son yasaklara şiddetle karşı çıkınca rejim yetkilileri tarafından takibe alınıp cemaate karışan ajanlarla her adımı takip edilmeye başlandı.

Birçok uluslararası Sivil Toplum Kuruluşu ile ilişkiler kurup yaşanan zulmü tüm dünyaya duyurmak için büyük bir gayret sarf etti. Hac ziyaretinin ardından İngiltere'ye geçti ve arandığını öğrenince Kanada'dan sığınma talep etti. İngiliz destekli 'Apartheid' rejimin çabası ile bu talebi reddedilince Güney Afrika'ya geri döndü. Rejim güçleri tarafından 24 Mayıs günü tutuklanıp 138 günlük ağır işkenceli günlerin ardından şehit oldu. 27 Eylül'de ailesine merdivenden düşerek öldüğü bildirildi. Yapılan otopsi sonucunda vücudunun birçok bölgesinde işkence izleri mevcuttu. 'Apartheid' rejimine muhalefeti ile tanınan bir Müslüman lider İmam Abdullah Harun'un ağır işkence altında şehit olduğuna dair şüphe yoktur. Bugün 'Apertheid' rejimin yaptığı tüm kötü muamele ve işkenceler deşifre edilmiş ve dünyanın ilk Apartheid Irkçı Zulüm Müzesi bile Güney Afrika'da açıktır. Müzenin en kıymetli yerinde şehidin mücadelesini resmeden bir görsel bulunmaktadır. Güney Afrika'da hiç kimse İmam Abdullah Harun'un şehit edilmiş olduğundan şüphe duymaz iken bugüne kadar şehadetinin merdivenden kendiliğinden düşerek olduğu yönündeki yaklaşım kabul edilmiş, her defasında yargılama süreci ertelenmiş ve belirsizliğe itilmiştir.

İmam Abdullah Harun katledilmiştir. Raporların yanında, tüm açık göstergeler, 'Apartheid' rejim uygulamaları, sonrasındaki yaygın ifşa ve tespitler bunu doğrulamaktadır. Mandela'nın zaferle neticelenen sürecine rağmen İmam Abdullah Harun dosyasının açılmaması ve bu konudaki girişimlerin boşa düşürülmesi manidardır. Bu süreç Güney Afrika'daki politik sürecin bir pazarlık konusu mu olmuştur ki, 'Apartheid' rejiminin tüm ayıpları teker teker deşifre olurken İmam Abdullah Harun'un katledilmesi süreci yargı konusu bile yapılmamıştır. Bu konu sadece Güney Afrika Devletinin değil, Güney Afrika'da yaşayan Müslümanlar ve tüm dünya Müslümanlarının bir ayıplı durumu olmuştur. Konu ile ilgili ailesinin cılız ve ürkek gayretleri karşılık bulmamıştır. Bu durum tüm insanlığın üzerindeki vicdani bir yükümlülüktür.

İmam Abdullah Harun'un Şehit Edilmesi Davası'nın İzlenmesi ve Kamuoyu Çalışmaları

İmam Abdullah Harun'un katillerinin yargılanması ile ilgili zayıf girişimler olsa da netice getirici bir adım ortaya koyulamamıştır. Bugünlerde ortaya çıkan bir gelişme kamuoyunda büyük bir heyecan yaratmıştır.

Güney Afrika medyasında çıkan haberlere göre: Western Cape Yüksek Mahkemesi Yargıcı Daniel Thulare, apartheid karşıtı eylemci İmam Abdullah Haron'un ölümüyle ilgili yeniden açılan bir soruşturmayı denetlemek üzere atandı. Ulusal Kovuşturma Otoritesi (NPA) Western Cape Savcılık savunucusu Nicolette Bell, atamayı memnuniyetle karşıladı ve "NPA'da apartheid dönemi kurbanlarının ailelerinin kapanmasını sağlamak için kapasite oluşturma konusunda birçok adım atıldığını" söyledi. Lamola'nın kararı, orijinal mahkemenin Haron'un merdivenlerden düşerek öldüğünü tespit etmesinin doğru olup olmadığını belirlemesine yardımcı olmak için soruşturmanın yeniden açılması için bir NPA başvurusunun ardından geldi. Adalet ve Islah Hizmetleri Departmanına göre, yenilenen soruşturmanın bir eyalet patoloğu, bir havacılık mühendisi ve bir yörünge uzmanından gelen ve Haron'un olası ölüm nedenine yeni bir bakış açısı sağlayacak olan uzman raporlarını dikkate alması bekleniyor. (https://www.news24.com/news24/southafrica/news/western-cape-judge-appointed-to-oversee-inquest-into-death-of-anti-apartheid-activist-abdullah-haron-20220603)

27 Eylül 1969'da Cape Town'daki Maitland polis karakolunda din adamı İmam Abdullah Haron'un güvenlik polisleri tarafından öldürülmesinden elli üç yıl sonra, nihayet düzgün bir soruşturma yolda... (https://www.timeslive.co.za/sunday-times-daily/news/2022-06-01-finally-proper-inquest-53-years-after-imam-tortured-to-death-by-security-police/?utm_medium=Social&utm_source=Twitter#Echobox=1654141539-1)

Güney Afrika'da hak ve adaleti önemseyen herkeste büyük heyecan yaratan İmam Abdullah Harun davası bölge kadar dünya Müslümanları açısından da çok büyük anlamlar ifade ediyor. Konunun dikkatle takip edilmesi ve gelişmelerin izlenmesi çok önemlidir.

Ülkemizden Afrika'ya yönelik ilgi ve uzman bakışının arttığı bir dönemde konuyu yakinen takip eden paylaşım, çalışma ve haberlerde çok umut verici. Afrika yazıları ile bildiğimiz gazeteci İbrahim Tığlı yanında, gazeteci Bekir Sıtkı Şirin'in bu konudaki gayretleri gelişmelerin takibi açısından çok değerli. Fakat en değerli gayretlerden birini de Afrika Gençlik Derneği Başkanı Sn. Yakup Ağdağ veriyor. Ailesi ve özellikle avukatları ile yaptığı görüşmelerle süreci takip ederken aynı zamanda hazırlanan bilgi notları ile de uluslararası insan hakları kuruluşlarını da süreçten haberdar etmeye çalışıyor. Bizimde üyesi olduğumuz 'İmam Abdullah Harun'un Şehit Edilmesi Davası İzleme Grubu' olarak inşallah süreci ülkemiz başta olmak üzere uluslararası kamuoyuna duyurmaya gayret edeceğiz.

İmam Abdullah Harun'un şehadetinin henüz bir davaya bile dönüştürülmemiş olması sürecin belki de uluslararası bir baskı neticesinde ilerlemediğinin en güçlü göstergesi. İngiltere seyahatinde Kanada'ya yaptığı sığınma başvurusunun reddedilmiş olması ve başka emareler konunun uluslararası politik bir baskının gölgesinde olduğunu gösteriyor. Bugün Güney Afrika Adalet Bakanlığı'nın bu davayı açması ve dava gerekçesi metni bile takdire ve desteğe şayandır. Güney Afrika'yı küresel bir yaygın politik cenderenin eline bırakmamak açısından bile destek çok anlamlıdır.

İmam Abdullah Harun davasına verilecek tüm destekler önemli olmakla birlikte en önemli süreç hukuki destektir. Uluslararası insan hakları kuruluşları ve uluslararası İnsani diplomasi yapan kuruluşların bu süreci yakinen takip etmesinin ve özellikle davaya müdahil olmasının sonuca etkisinin yanında oluşturacağı farkındalık ve anlam da çok önemlidir. Güney Afrika başta olmak üzere Afrika'da yaratacağı etki kadar uluslararası düzeyde çok büyük bir moral etkisi oluşturacaktır. Davanın bir belirsizlik içerisinde yeniden kaybedilmemesi ve katillerin cezasının tanımlanması bile çok anlamlıdır. İmam Abdullah Harun'u şehit edenlere verilecek ceza ilkesel ve vicdani bir cezadır. Bu ceza zulmün planlayıcısı olan rejimlere ve akla verilecektir.

Buna benzer bir çalışma daha önce Bangladeş'te UHİB ve Cansuyu ortaklığında yapılmış idi ve bölgede yarattığı etki tarifsiz olmuştu. Cemaati İslami liderlerinin haksız yere yargılandığı davaya müdahil olan UHİB ve Cansuyu avukatlarının yarattığı etki ve moral muazzam olmuş idi. İnsani yardım kadar insani diplomasiye de yönelmek gerekiyor noktasında ortaya koyduğumuz ısrar da bu ve benzeri etkilerin sonucundandır.

Sonuç olarak; İmam Abdullah Harun'un şehadeti açıktır. Kendisini katleden zalimler ve rejim işkence sonucu ölüme sebebiyet verme suçundan yargılanmamış ve kayıtlarda tezyif edici şekilde merdivenlerden kendisi düşerek öldü şeklindeki şerh durmaktadır. Tüm dünya Müslümanları ve insanlığın İmam Abdullah Harun'a karşı vicdani bir borcu vardır. Bu vicdani borç mutlaka ödenmek zorundadır.

Kaynakça: