Ekonomik, siyasî ve sosyal krizlerle boğuşan Lübnan'da, parlamento seçimleri nihayet düzenlenebildi. Bazı önemli aktörlerin katılmadığı seçimlere halkın ilgisi ancak yüzde 41 düzeyinde kaldı. Siyasî gözlemciler, bunu Saad Hariri'nin liderliğindeki Gelecek Hareketi'nin seçimlere iştirak etmemesine bağlasa da, bu durum Lübnan özelinde normal sayılabilir. Zira 2018 seçimlerine katılım da yüzde 49'u geçmemişti.
Batılı ülkelerde seçime katılımdaki düşük oranlar, yerleşmiş sistemlere halkın güveni ve 'sandığa gitse de gitmese de' gidişatta herhangi bir aksamanın olmayacağına inanç şeklinde yorumlanabilir. Bazı ülkelerdeki yüksek katılım oranları da, polarize olmuş halk kitlelerinin rakip kampı saf dışı bırakma isteği ya da rakipleri tarafından saf dışı bırakılma korkusuna hamledilebilir. Lübnan ise bambaşka bir örneklik ortaya koyuyor: Sadece Ortadoğu'nun değil, belki de bütün dünyanın en ayrışmış toplumu, belli aralıklarla ayağına gelen 'değişim fırsatı'na veya 'rövanş şansı'na ilgi göstermiyor. Manzarayı, değişimden tamamen umudunu kesmeye ve sandık yoluyla dönüşüme inanmamaya atfetmek mümkün.
Yine de, 15 Mayıs 2022 Pazar günü düzenlenen seçimlerin, ülke siyaseti adına bazı yenilikleri de beraberinde getirdiğini söylemek mümkün. Bunların en başında da, İran'ın desteklediği Hizbullah ve müttefiklerinin meclisteki çoğunluğu kaybetmesi geliyor. Ülkenin her bölgesinde oy kaybına uğrayan ittifak, toplam 128 milletvekilinin yer aldığı parlamentoda 58 sandalye elde edebildi. Bu sayı, geçtiğimiz mecliste 71'di ve Hizbullah'a -dolayısıyla İran'a- Lübnan siyasetini domine etme fırsatı veriyordu. Hizbullah kendi tabanında oy kaybına uğramasa da, müttefiklerinin hezimeti genel sonuçları da etkilemiş oldu.
Seçim sonuçları, Hizbullah'ın müttefiklerinden Özgür Vatansever Hareket'in artık 'Lübnan'ın en büyük Hristiyan partisi' olmadığını da gösterdi. Bu unvan bundan böyle, ABD ve Suudi Arabistan tarafından desteklenen 'Lübnan Güçleri Partisi'nin. Lübnan'ın şimdiki Cumhurbaşkanı Mişel Avn'ın (d. 1933) Fransa sürgününden döndükten hemen sonra 2005'te kurduğu Özgür Vatansever Hareket'in başında, Avn'ın damadı Cibran Basil (d. 1970) bulunuyor. Lübnan Güçleri Hareketi'ne ise, İç Savaş (1975-1990) yıllarının önemli askerî ve politik aktörlerinden Semîr Caca (d. 1952) önderlik ediyor. Mişel Avn da Semîr Caca da, Marûnî Katolik Hristiyan. Ancak buna rağmen, ikisinin arasındaki derin görüş ayrılıkları ve yıkıcı rekabet, Lübnan siyasetinin belirleyici unsurlarından birine dönüşüyor bugün. Daha da ilginci, Mişel Avn, İç Savaş sırasında Hizbullah'ın can düşmanıyken, şu anda cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturmasını Hizbullah'a borçlu.
Seçimlerin getirdiği bir diğer yenilik, çok sayıda bağımsız adayın parlamentoya girmeyi başarması. Lübnan gibi düşman kamplara ayrılmış bir ülkede, herhangi bir ittifaka veya gruba yakın durmadan tek başına seçilebilmek, ciddi bir mesele. Bu durum da, halk kitlelerinde yerleşik partilere ve geleneksel siyasî çizgilere yönelik bir protestonun bulunduğu şeklinde okunabilir.
Lübnan'ın yeni parlamentosunun önünde üç önemli gündem var: 1) Öncelikle, ülkenin içine yuvarlandığı ekonomik darboğazdan çıkış için çare olarak görülen IMF programlarını tatbik edecek muktedir bir başbakanın ve kabinenin belirlenmesi, 2) Meclis başkanının seçimi, 3) Ekim ayında, cumhurbaşkanının seçimi.
Bu gündemler arasında ikincisi, kolayca halledilecektir. Zira 1992'den beri meclis başkanlığı yapan Nebîh Mustafa Berrî (d. 1938), koltuğunu bırakacak gibi görünmüyor. Ülkede cari olan siyasî dengeler gereği meclis başkanları Şiîlerden seçilmek zorunda. Emel Hareketi'nin lideri Berrî de bu kontenjanın rahatlığını yaşıyor. Muktedir bir başbakanın seçilmesi ve cumhurbaşkanının belirlenmesi ise, Lübnan siyasetine içeriden ve dışarında müdahil olan bütün tarafların ellerindeki tüm kozları oynadığı bir satranca dönüşecektir.
18 ayrı din ve mezhebin sınırsız bir rekabet içinde var olmaya çalıştığı Lübnan, siyaset bilimciler ve tarihçiler için, hiçbir yerde bulunamayacak verileri sergileyen, 'velûd' bir ülke. Dolayısıyla yukarıda sözünü ettiğim süreçleri yakından izlemek, her açıdan öğretici olacaktır. Sonrasında kaleme alınacak yazı, analiz, rapor ve kitapların sıradan halkın pratik problemlerine hiçbir katkı sağlamayacak olması da, bu tür meselelerin temel handikapı…
(*) Taha Kılınç'ın bu yazısı Yeni Şafak Gazetesi'nden alıntılanmıştır.