Zalim Çin yönetiminin Doğu Türkistanlılara yönelik soykırım politikaları nedeniyle İngiltere'nin başkenti Londra'da toplanan Bağımsız Uygur Mahkemesi ilk duruşmasını bugün gerçekleştirdi. Birçok kamp şahidinin ifadelerinin alındığı duruşmada Komünist Çin yönetiminin birçok zulmü gözler önüne serildi.
Zalim Çin Yönetimi Mahkemeye Katılım Sağlamadı
Mahkeme başkanı Geoffrey Nice önsözünde, zalim Çin yönetiminin mahkemeye getirdiği yaptırımlar sonucunda iki danışman avukat ve bir kamp şahidinin mahkemeden çekilmek zorunda kaldığını ifade etti. Mahkeme başkanı ve heyeti duruşma için 8 bin saatlik analiz yaptı.
Duruşmaya Çin yönetimi ve ilgili kurumlar davet edildi ancak Birleşik Krallık dışındakiler mahkemeye gelmeyi reddetti.
Doğu Türkistanlı Müslümanlara Kamp İşkencesi
İlk Kamp Şahidi verdiği ifadede, gönderildiği kampta bir odada 40-50 Müslümanın kaldığını ve Doğu Türkistanlıların odaya elleri ve dizleri üzerinde sürünerek girip çıkmaya zorlandığını belirtti. "Köpeklerden daha kötü muamele gördüklerini", gardiyanların bunlardan zevk aldığını, kurbanlara günde 1'er dakika olmak üzere en fazla 3 tuvalet izni olduğunu anlattı.
Kamp şahidi verdiği ifadede, kamplarda sürekli kanaması olan ve kan kaybından dolayı genç bir Uygur kızın ölümünü gördüğünü ağlayarak anlattı. Kamplardaki cinsel istismara ilişkin son derece çarpıcı ifadelerde bulunan tanık, kocasının önünde tecavüze uğrayan Uygur Kadının başına gelenleri anlatarak, bulunduğu kamptaki kadınların tamamının saçının kazıldığını, hiçbirinin ismiyle çağrılmadığını, aksine her kişiye bir rakam verildiğini söyleyerek, rakamlarla çağrıldığını ifade etti.
Kamp Şahidi Mahkemede Kendini Zincirledi
Bir diğer erkek kamp şahidi, kampa alınan sağlıklı ve güçlü erkeklerin aynı şekilde kamptan çıkamadığını anlatarak, 'Su hapishanesi'de dahil olmak üzere 5 farklı işkence hapishanesini anlattı ve boyunlarına kadar suya batırıldıklarını, askıya alındıklarını söyledi. Kamp şahidi, yedi aydan fazla bir süre nasıl zincirlendiğini mahkeme başkanına ve heyetine göstermek için mahkeme sırasında kendini zincirledi. Zincirleri ise Türkiye'den satın aldığını belirtti.
Kamptayken Tıbbi muayene için hastaneye gitmesi gerektiğini ancak bir organının çalınmasından korktuğu için gidemediğini, terörist veya ayrılıkçı faaliyetlerde bulunduğu şüphesiyle gözaltına alınmasını destekleyen hiçbir kanıt sunulmadığını söyledi.
Kamp şahidi, serbest bırakılması için ailesini bir daha görmeyeceğine ve yaşadıklarını hiç kimseyle paylaşmayacağına dair şartlar koyulduğunu, babasının bir kampta öldüğünü, kız kardeşi, annesi, erkek kardeşi ve bütün konuştuğu kişilerin terörist olarak damgalandığını söyledi. Kamp şahidinden maruz kaldığı işkenceden bahsetmesi istendiğinde, elektrikli sandalyeye oturtulduğunu, kollarından asıldığını ve ayak tabanları da dahil olmak üzere dövüldüğünü ifade etti.
Hazırlanan Raporlar Delil Olarak Mahkemeye Sunuldu
Uyghur Justice ekibi tarafından hazırlanan raporda, bölgedeki 530 gözaltı tesisi, 232 yeniden eğitim kampı, 257 hapishanenin Uydu görüntüleri ve diğer tüm kanıtlar mahkeme reisi ve heyetine sunuldu. Yapılan araştırmalar sonucu elde edilen bilgilerde ailelerinden alıkonulmuş Uygur Çocuklarının akibeti ve durumu hakkındaki bilgileri İsveç'te yaşayan Patigül Talip 1996 yılında Doğu Türkistan'daki zulümden kaçarak 3 ve 8 yaşındaki çocuklarını geride bırakmak zorunda kaldığını ve daha sonra bu çocuklarının da İsveç vatandaşı olduğunu belirtti. Çocuklarının İsveç'te kendisine katılmak için ülkeden ayrılmaya çalışırken Komünist Çin polisi tarafından tutuklandığını söyledi.
Tıbbi Deneyler İçin Müslümanları Kullanıyorlar
Dördüncü kamp şahidi ise verdiği ifadede, Uygurların kamptaki gardiyanlar tarafından tıbbi testlere zorlandıklarını, bulaşıcı hastalıkları önlemek adına tutuklulara zorla ilaç enjekte edildiğini, onları hap almaya zorladığını söyledi.
Kendilerine uygulanan ilaç, iğneler ve hapların son derece zararlı olduğunu belirten kamp şahidi, Kampta "Öğretmen" olarak başladığını, genellikle silahlı polisler/korumalar ders anlatırken kendisini izlediğini, söylediği her şeyin yetkililerin izin verdiği sınırlar içinde olması gerektiğini, 'Ders' içeriği ve talimatlarının da önceden yetkililer tarafından düzenlendiğini belirtti. "Sözde 'yeniden eğitim' iddia ettikleri gibi değil, bu kamp tamamen asimile etmek için tasarlanmış ve halkımı Han Çinlisine dönüştürmek için kurmuşlar. Kendi kimliklerini ve doğalarını değiştirmek için beyin yıkama politikası kullanıyorlar. Amaç. insanların ait olduğu kültüründen, doğasından, dininden uzaklaştırmak." dedi.
Kamplarda Tecavüz ve Şiddet
Kamp şahidi ifadesine şöyle devam etti: 'Kamptaki kızların tecavüze uğraması normal bir şeydi. Polise Pekin'den sınırsız yetki verildi, böylece istediklerini yapabiliyorlar. Kızları istedikleri gibi seçebilirler ve geceleri dışarı çıkarıp ertesi gün geri getirebilirler. Her yerde kameralar vardı, bu yüzden tüm tutukluların hareketleri 7/24 gözetim altındaydı. Sadece siyah odada kamera yok, çünkü bu oda tutuklulara işkence ve acı çektirmek için tasarlanmış, o odanın amacı bu. O odada sergilenen birçok araç var.' diyerek kamplardaki işkenceleri gözler önüne serdi.
Kamp şahidi sözlerine şunları ekledi: 'Derslerim sırasında polisler sınıfa gelerek ceza alacak kişileri seçip dışarı çıkarıyorlardı. Odadan alındıktan sonra Çığlıkları ve yardım dilenenleri duyabiliyorduk…'
Mahkeme başkanının, 'Cinsel şiddetin amacı neydi? Ne elde etmeye çalışıyorlar?' şeklindeki sorusuna karşılık, kamp şahidi şu cevabı verdi: 'Şeytanın (Zalim Çin Yönetiminin) planı şu ki, Doğu Türkistanlıların nüfus yapısını değiştirmek, kızlarımızın iffetini kirleterek aile yapımızı yok etmek ve böylelikle sonraki nesli tamamen uysallaştırmak.'
"Bazı Uygurlar Çin'in iç bölgelerine transfer edildikten sonra bir daha geri dönmediler ve orada ölmüş olabileceklerini düşünüyorum. Kamplarda çok katı iki kural vardır: 1. Hiç kimsenin kaçmasına izin verilmez. 2. Kurbanın cesedini kimse göremez."