Afganistan'ı tutup kaldırmak tarihi İslam Birliği söyleminin mutlak bir gereğidir.
Afganistan'da ABD'nin çekilmesinin ardından normalleşme süreci devam ediyor. Ağır savaş travmasının ve işgalin tüm sonuçları normalleşme ile birlikte ortaya çıkmaya başladı. Özellikle ABD yanlısı hükümetin başarısız yönetimi yanında giderken götürdükleri paralar sebebiyle yeni Afganistan hükümetinin en temel sorunu ekonomik alanda gözüküyor. Üretim alanlarının oldukça sınırlı olduğu ülke uzun yıllardır kendi kendine yetemiyor iken son politik süreç, işgal ve çatışmalarla Afganistan halkı derin bir travmanın içine girmiş durumda. ABD yanlısı hükümet sebebiyle stabil ve müreffeh bir hayatın yaşandığına inanılan yada inanılıyor gibi davranılan Afganistan'ın içler acısı hali tam da kış öncesinde çok zor bir görünümde. Yeni Afganistan hükümetinin kısa vadede çözüm bulamayacağı bu travmatik süreç kışın girmesi ile birlikte çok büyük bir insani kıyıma dönüşebilir. Afganistan yeni bir başlangıç yapma arifesinde olsa da bitmeyen travmatik durumlar sebebiyle yeni ve temiz bir başlangıç mümkün olamıyor.
Özellikle ağır ekonomik zorluklar içinde olan ülkenin üretim alanları bitmek üzere. Kendi kendine üretme becerisi tamamen sıfırlanan bir halk ne yapabilir. Afganistan; bugün bölgesel sorunların kaynağı olarak görülüyor, kitlesel göçler yaşanıyorsa buna şaşırmaya hakkımız yok. Hızla tüm dünya; bu ülkede yaşanan insani travmayı çözmek, istikrara destek olmak ve yıllardır savaş ve çaresizlik içinde olan Afganistan halkına destek olmak zorundadır. Halkın mecburiyetler sonucunda göçe, şiddete ve narkotik üretimine yönelmesi sadece Afganistan halkının yüzleşeceği bir durumun ötesindedir, bu durum tüm dünyayı ve özellikle Müslüman halkların önemli bir sorunudur.
Afganistan halkı işgal gücü olan ABD'yi ülkesinden çıkartmıştır. Bunun neticesinde bir hükümet kurmuş ve küresel propaganda ile uğraşarak belli noktalarda ezber bozucu adımlar atmıştır. Son iki aydır yazdığımı tüm makale, rapor ve bilgi notlarında ısrarla dünyanın ve özellikle ülkemizin yeni bir başlangıç yapma arzusunda olan bu halka destek olması gerektiğini ifade ediyorum. Özellikle ilk dönemde; küresel propaganda ve oyunlardan etkilenen ülkemizin, hızla doğru adım atarak iletişim, etkileşim ve destekleyici bir rol ve diplomatik etki yaratma yolunu seçmesi çok anlamlı bir adımdır. Bu adım karşılığında Afganistan hükümet yetkilileri de Türkiye'nin yeniden inşa sürecinin ana ülkesi olduğunu itiraf etmişlerdir.
Küresel propaganda sürecini aşarak Afganistan'da doğru vaziyet alan, ABD'nin Türkiye'nin imaj ve varlığını örseleyen salvosunu boşa düşüren devletimizin tartışmasız jeostratejik bu coğrafyada etkili ve üretken bir rol ile bulunması çok önemlidir. Varlığımız bölgede pek çok hesabı bozacaktır. Bu türden milli politika ve perspektif içinde bakılması gereken konularda ülkemizde tüm siyasi yapıların ortak bir bakış açısı içinde olması beklenir. Taliban'ın Kabil'e girdiği ilk günlerde uluslararası propagandanın Türkiye'de yarattığı etki sebebiyle muhalif bir vaziyet alan, sert Taliban karşıtı söylem temelinde Afganistan'dan çekip gelmemiz gerektiğini savunan gerçekçi olmayan düşünce sönümlenmiş ve bölgede tarihi bir sürecin var olduğu ve bulunulması gerektiği algılanarak atak bir vaziyet alınmıştır. Bu konuda ele aldığım yazıların bir bilgi notu gibi elden ele dolaşması ve tüm taraflarca referans alınması ise bendeniz için milli bir onur olmuştur. Bugün Afganistan konusunda ülkemiz aktif vaziyet alsa da Katar ve BAE merkezli bir etkinin var olduğu dikkatlerden kaçmamalıdır. Tüm handikap ve zorluklara, bölgede komşu diğer ülkelerin etkilerine rağmen Türkiye'nin sembolik sınır komşusu ataklığı içinde davranması çok önemlidir. Tarihsel geçmişimizde olduğu gibi dün oynadığımız hassas rolü oynamak bugün de zarurettir.
Ülkemiz; Afgan devlet kapasitesinin inşasında, hükümet fonksiyonlarının işleyişinde, Afganistan halkının üretim kapasitesinin artırılmasında, kalkınma araçlarının işlerlik kazanmasında, tüm dünyada tartışma konusu yapılan din, toplum temelli konularda etkileşim içinde olunması gibi temel başlıklarda katkı sağlamalıdır. Özellikle ülkemizde hizmet üreten uluslararası medya eliyle devam eden örseleyici tersten propaganda ve etki yönetimi faaliyetlerine sınırlama getirilmelidir. Ülkemizden bölgeye intikal eden gazeteciler vasıtasıyla -her ne kadar haber atlatma, gazetecilik kariyer şovu gibi gereksiz davranışlarda gözlemlense de- Afganistan halkının ve Taliban'ın mahiyeti ile alakalı küresel propagandadan oldukça farklı bir fotoğraf resmedilmiştir. Haber ve gazetecilik çalışmaları etkileşimin duygusal, insani ve kültürel yakınlık boyutu yanında ülkemize ve milletimize yüklenen hassas anlamı anlamak açısından değerli olmuştur. Yapılan mülakatlar neticesinde Taliban'da dahil pek çok konu bizzat tarafların kendi dilinden servis yapılmış ve masum halkın 21 yıllık ABD işgal maliyetinden ülkemiz ve dünya haberdar olmuştur. İki aydır söylediğim noktayı en güçlü şekilde tekrar söylemek isterim. Afganistan halkının bize ihtiyacı vardır. Biz ABD, İngiltere, Fransa, Çin, Rusya gibi bakamayız, bakmamalıyız. Dün olduğu gibi bugünde inşa rolü ile bu ülkeye dokunmalıyız. Bu Türkiye Cumhuriyeti'nin Sadabat Paktı ile ete kemiğe bürünen resmi devlet politikasıdır. Bölgeden uzaklaşmamız konusunda ısrarcı olan yapılar bireyler, uzmanlar ve hatta kamu hizmeti yapmış bireyler milli politika algısında noksanlık olan ve Türkiye Cumhuriyetinin kurucu değerlerini bile bilmeyen insanlardır.
Orta uzun vadede Afganistan; kalkınma ve inşa temelli desteklere muhtaçtır. Üretme ve kendisine yetme becerisine sahip olmasını teminen yapılacak yardımlar öncelikli olsa da bugün savaş ve işgal sebebiyle ciddi ve travmatik bir yoksulluk içindedir. Kışın kendisini hissettirdiği şu günlerde ağır kış şartlarına büyük bir yokluk içinde adeta sürüklenmektedir. Uluslararası istatistikler bu korkunç manzarayı tanımlamaktadır. 33 milyon nüfusun 20 milyonu acil insani yardıma muhtaç durumdadır. Yirmi milyonluk muhtaç sayısının 14 milyonu kadı ve çocuktur. % 50'ye yaklaşan yoksulluk oranı temel ihtiyaçlarını karşılamaktan uzak bir kitleyi ifade etmektedir. Devlet ve hükümet gücü olmayan ülkede bir sosyal politik sistemin ve sosyal yardım mekanizmasının olmadığı da bir gerçektir. Bu haliyle bu devasa yoksul nüfus kısa planda acil insani yardıma muhtaçtır. Savaşın yarattığı yan travmalarla birlikte düşünüldüğünde durum tehdit edici bir mahiyettedir. Bugün Taliban'ın mahiyetini tartışmanın ötesine geçilerek Afganistan halkına ivedilikle bir yardım programı başlatılmalıdır. Bu süreç öncelikle Müslüman halkların ve devletlerin boynuna borçtur. Ağır kış şartları öncesinde yapılacak yardımlarla Afganistan halkı korunmalıdır. İlkel şartlar ve aygıtlarla yapılan tarımsal faaliyetler gerçekleşememiş ve ülkede büyük çaplı bir tohum krizi yaşanmaktadır. Küresel iklim ve tarım krizinin de etkisi ile ortaya çıkan bu durum Afganistan'da ağır bir sonun habercisidir. Bu manzara göz önüne alınarak devlet kurumlarımız başta olmak üzere hızla bir Afganistan yardım programı başlatılmalıdır. Ülkemizin uluslararası yardım programlarında devlet kurumları ve yarı kamu gövdeli yardım kuruluşları oldukça etkili olmakla birlikte STK'lar da önemli bir yer tutmaktadır. Bölgesel yardım ihtiyaçları cemaat ve sosyal gruplara da ait olan yardım kuruluşlarının ilgi, algı ve yönelimleri çerçevesinde toplumsal tabanında karşılık bulmaktadır. Yardım yapmayı tercih ettiği kuruluşun ilgi ve algısına göre harekete geçen vatandaşlarımız için belirleyici olan kuruluşun programı olmaktadır. Bu sebeple STK'ların dış ilişkiler birimlerinin küresel gelişmeler, ülkemiz dış politika eğilimleri ve özellikle İslam dünyasının ihtiyaçlarını gözeten bir stratejik akla ve izleme birimlerine sahip olması gereklidir. Yaygın ve alışılagelmiş statik yardım çalışmaları yanında mutlaka güncel küresel ihtiyaçlar izlenmelidir. Afganistan hassas bir durum arz etmesi münasebetiyle STK'lar tarafında da hızla yardım programına alınmalıdır. Bu süreci görmeyen, izlemeyen, haberdar olmayan ve yardım yapmayı akıl etmeyen kuruluşların var oluş amaçlarına hizmet etmekte uzak olduklarını ifade etmek gerekir. Başından itibaren bölgeyi yakından izleyen hatta kamuyu haberdar ederek teşvik eden İHH başta bazı yardım kuruluşlarını da tebrik etmeyi de bu vesileyle bir borç olarak görüyorum.
Sonuç Yerine…
Afganistan da yeni bir süreç başlamıştır. Yeni Afganistan hükümeti bir taraftan küresel baskının esiri yapılmaya, propaganda ile örselenmeye çalışılırken yine küresel dünyanın başka oyun kurucuları da Afganistan'da oyunu yeniden kendileri merkezli olmak üzere kurmaya çalışmaktadırlar. Afganistan halkı ise bu karambolde milli devletini inşa etme gayretindedir. Tarihin yeniden tekrarı olarak ta görülecek olan bu fotoğrafta ülkemizin aktif ve inşacı bir role doğru yönelmesi çok doğrudur. İnşa ve kalkınma uzun vadeli bir iş olmakla birlikte, bugün acil planda yapılması gerekenler vardır. Yüksek risk alma, nitelikli, ihtisas sahibi ve sonuç odaklı kadrolar ile bölgede üstleneceğimiz hassas çalışmalar yapılırken, acil insani yardım da yapılmalıdır. Bu konuda Kızıl Haç' tan önce hilal gerekeni yapmalıdır. İİT başta olmak üzere İslam dünyasının bölgesel acil yardım çağrısı yapılmalıdır. Ülkemiz yardım kuruluşları Afganistan'daki hassas ve stratejik süreci izleyerek ve sağlıklı bir şekilde algılayarak hızla adım atmalıdır. Özellikle ekim takviminin devam ettiği şu günlerde bölgede tohum desteği yapılarak ön alınmalıdır. Bunun yanında STK'lar eliyle acil insani yardı programı başlatılmalıdır. Acil insani yardım Afgan halkının ve İslam'ın İzzet ve Onuru açısından çok önemlidir. Sanki hiçbir şey yokmuş gibi günlerdir bölgeye tek bir kuruş yardım göndermeyi akletmeyen yardım kuruluşlarımız tarihi bir mesuliyet içinde olduklarını bilmelidir. Afganistan yardımları bir bilinç ve şuur imtihanıdır. Bu imtihanın kazananları ve kaybedenleri olacaktır. Afganistan'a yapılacak yardım programları bir şuur turnusolu olarak yardımdan daha fazlasını ifade eder. Küresel propaganda ile yokluğa mahkûm edilen bir coğrafyayı tutup kaldırmak tarihi İslam Birliği söyleminin mutlak bir gereğidir. Milli Görüş Vakfı Başkanı ve YİK Başkanı Sn. Oğuzhan Asiltürk'ün hastalığı öncesinde yayınladığı ve Afganistan Hükümetine gönderdiği tarihi mektupta bunu şöyle ifade etmişti.
'Kardeş Afganistan halkının tüm işgalci ve emperyalist güçlere karşı yaklaşık yarım asırdır süren mücadelesinin yakın şahidi olarak geçmişte Merhum Prof. Dr. Necmettin Erbakan ile beraber Türkiye, Afganistan ve Pakistan'da çeşitli toplantılar düzenleyerek barışın ve kardeşliğin tesisi için çalışmalar yaptık. Milli Görüş Hareketi olarak, Afganistan'da olduğu gibi dünyanın herhangi bir bölgesinde yaşayan Müslümanların sorunlarını kendimize ait sorunlar olarak görüyor ve kardeşlik hukuku içerisinde bu sorunların sebeplerini araştırıyor ve bu sorunları ortadan kaldırmaya yönelik çözümler bulmaya çalışıyoruz.
Her şeyden evvel ülkenizde bulunan işgal gücü Amerika Birleşik Devletleri'nin Afganistan'dan çıkarılması, Afgan halkının kendi iradesiyle kendi yönetiminin kurulması çalışmalarını memnuniyetle takip ediyoruz. Bu yeni süreci Afganistan için yeni bir başlangıç olarak kabul ediyor ve geçmişte yaşanan ihtilaflar ve ardından gelen acılardan ders alarak kahraman Afgan milletinin barış ve iş birliğinin sağlandığı, adil bir yönetimin oluşturulduğu bir Afganistan görmeyi tüm kalbimizle arzuluyoruz.
Afganistan'ın meşru yönetiminin pek çok ülke ve uluslararası kuruluşlar tarafından da tanınmaya hazırlandığını gözlemliyoruz. Bu çerçevede komşu İslam ülkeleri İran, Pakistan, Tacikistan, Özbekistan başta olmak üzere kardeş Türkiye ve tüm dünya ile karşılıklı iyi niyete dayanan ilişkiler kurulacağına; adil, hakkı üstün tutan ve İslam ülkeleriyle birlik içinde, yeni ve güçlü bir Afganistan'ın kurulacağına inancımız tamdır.
Milli Görüş Hareketi, geçmişte olduğu gibi bugün de Afganistan'ın yeniden kuruluş sürecinde desteklerini sunmaya hazırdır. Afganistan'la Türkiye asırlardan beri dost ve kardeştir. Yeni dönemde hak ve adalete dayalı bir nizam kuracağınız inancıyla Allah'tan muvaffakiyetler diliyorum.