Bu yazının giriş cümlesine İstanbul'da başladım, gelişme cümleleri Köln ve Amsterdam'da, sonuç cümlesi de Ankara'da kaleme alındı. Bu haliyle yazım küresel bir boyut kazanmış oluyor herhalde.

İstanbul'da iken Dünya kupası başladı ve aslında niyetim bu dünya kupasını tüm boyutları ile İstanbul'da takip etmek idi. Fakat planladığımı gibi olmadı ve yurt dışına çıktım. Aslında bu seyahat zamanlama olarak görünen o ki, iyi bile oldu. Zira bir Dünya Kupası'nı en azından bir kısmını yurt dışından ve özellikle Amsterdam'dan takip etmek mümkün oldu. Bu yazımı aslında bir gezi yazısı gibi kaleme alarak klasik analiz yazılarımdan farklı bir form deneyeyim istiyordum ama yazıya başlayınca analiz ve gezi yazısı formları birbirinin içine girmeye başladı. Bende Semiha Ayverdi'nin Boğaziçi'nin Tarihi eserinde yaptığı gibi mekansal izlek ile şahsi analizleri iç içe sürdürmeye karar verdim.

2022 Dünya Kupası çok enteresan bir zamanda yapıldı aslında, bölgesel krizlerin savaşlara evirildiği ve hatta küresel etkili savaşların başladığı bir dönemde. Savaşlar ve bölgesel gerginliklerde pozisyon alan pek çok ülkenin müsabakalarda karşı karşıya gelecek olması bu kupayı çok farklı kılıyor. -Gerçi bir büyük savaşın aktif tarafı olan Rusya'nın Dünya Kupasından men edilmesi ile bu Dünya kupası politik bir kararın kupası olarakta anılacaktır.- Bu gergin iklimin müsabakalar esnasında nasıl bir seyir alacağı merakla bekleniyordu.

Bunun yanında bu Dünya Kupası ilk defa Müslüman bir ülkede Katar'da gerçekleşiyor. İslamofobik davranışlar yanında, medeniyet perspektifi bağlamında sert bir dönemde bir İslam ülkesinde bu kupanın nasıl bir boyut alacağı da merak konusu idi. Üstelik son dönemde AB ülkelerinin abartılı LGBT-İ propagandası ve tercihi yanında, dünya kupalarının neredeyse olmazsa olmazı haline gelmiş olan ( aşırı alkol tüketimi, narkotik kullanımı, fuhuş ve ahlaksız pek çok davranış) durumlarla ilgili Katar Hükümetinin nasıl bir vaziyet alacağı ve katılımcıların reaksiyonları merak ediliyor idi. Çok sert bir medeniyetler çatışması görünümü ya da yüksek etkileşim; hangisinin olacağı merak konusu idi.

Müsabakaların hazırlık aşamalarını yakinen takip ettim. Daha önce İslami Dayanışma Oyunlarını takip etmiş ve Spor Diplomasisi bağlamında kaçırılan fırsatları, kültürel etkileşim ve kültürel diplomasi bağlamında ıskalamaları tek tek yazmıştım. Konya gibi bir şehrin muazzam alt yapısına rağmen tarihi ıskalamaları ve irşat ve tebliğ odaklı hiçbir çalışmanın yapılmamasını hayretle karşıladığımı ifade etmiştim. Bu sebeple bu büyük küresel oyuna yönelik Katar'ın hazırlık sürecini yekinen takip ettim.

Katar 2022 FİFA Dünya Kupası hazırlık sürecini sahip olduğu yüksek ekonomik kaynağı da seferber ederek çok iyi yönetti. Özellikle teknik alt yapının sağlanması konusunda ortaya koyduğu mühendislik takdire şayan. Kamu ve Kültürel Diplomasi konusunda hazırlanan içerik ve bu içeriğin niteliği Batı toplumlarını eğrite etmeyecek cinstendi. -Nispeten kupanın hazırlık müziği ve formunun binbirgece masalları formunda ve Batı'nın Arap İslam algısına hizmet edecek bir müstehcenlik taşıması beni rahatsız etti.- Sonraki davranışlar ile bir bütün olarak bakıldığında bu içeriğin bir dengeyi gözettiği anlaşılıyor. Benim açımdan bu bir denge değil, tutarsızlıktır.

Hazırlanan teknik alt yapı, başarılı basın ve medya akreditasyonu yanında güçlü kültürel diplomasi alt yapısının da oldukça başarılı olduğu ifade edilebilir.

Dünya kupalarının neredeyse olmazsa olmazı haline gelmiş olan ( aşırı alkol tüketimi, narkotik kullanımı, fuhuş ve ahlaksız pek çok davranış) durumlarla mücadele konusunda Katar Hükümeti çok makul bir bütüncül süreç yönetti. Birincisi savruk ve çirkin tutumlara sebep olacak alkol tüketimini statlara sokmadı; otellerde ve barlarda müsaade etti. LGBT-İ başta sapkınlık ve müstehcenliğe müsaade etmeyeceğini ifade etti ve insanları meşgul edecek makul bir kültürel alan var etti. Oldukça iyi hazırlanmış açılış programında bu durumun epistemik sınırını çok şık bir şekilde resmetti ve takdim etti. Yani bir şeyi yok kabul ederken orijinal bir kültürel ve dinsel alan var etti.

Bu kupalarda unutulmayacak olan noktalardan biri ise medeniyetler çatışması tezine karşı; kavli leyyin ve nezaket uygulamaları ve yüksek misafirperverlikle birlikte takdim edilen dini irşat faaliyetleri oldu. Her katılımcının kolaylıkla erişebileceği nitelikte içerik, güçlü bir davet ve irşat çalışması ile desteklendi. Batının saldırgan dönemselliğine karşı, bir dünya kupası başarılı bir kamu ve dini diplomasi imkanına dönüştürülmüş oldu. Bu çabanın nasıl algılanacağı merakla beklenirken büyük bir ilginin oluştuğu ve hatta kitleler halinde ihtidalar olduğu görüldü. Yüksek ahlakilik, din kaynaklı düzen ve güvenlik algısının var ettiği güvenli ve huzurlu gündelik düzenin Batılı izleyicilerde yarattığı olumlu etki her fırsatta misafirler tarafından ifade edildi. Katar devlet ve sivil toplum birimlerinin endoktrinasyon ve zorla tebliğ algısı yaratmayan bu ince çalışmaları uzun vadede de faydalar getirmeye devam edecek gibi görünüyor. Aslında bu Kuran'i bir düstur olan Kavli Leyyin ile hitap etmenin bir güçlü zaferi olarak ortaya çıkıyor.

Bu türden küresel bir davet hareketini besleyecek davet dilinin de oldukça müşfik ve inşa edici bir rolde olması gerekir idi. Kavli Leyyin olarak tanımlanacak bu davet diline insanlık asla ilgisiz kalmayacaktır. İslam'ın şiddet yanlısı bir din olduğu yönündeki bühtan ve propagandaya muhatap olan halkların ihtiyacı Kavli Leyyin'dir. Allah (C.C) aşikar zulmüne rağmen Firavunla ilgili olarak, peygamberleri Musa ve Harun'a (A.S) şöyle vahyetmiştir. Taha Suresi 43-44. ayetlerde 'Firavuna gidin. Çünkü O, iyiden iyiye azdı. Ona Kavli Leyyin 'Yumuşak Söz' söyleyin. Belki o, aklını başına alır veya korkar.' Rabbimiz; açık zulmüne rağmen Firavuna bile yumuşak söz ile hitap edilmesini emir buyurmuştur. Zalimler eliyle var edilen küresel yafta ve propaganda ile mücadele etmenin imkanı davettir. Bunun ilk ve başarılı denemeleri Batı'daki Müslüman azınlıklar marifetiyle oluşturulmuştur. Batı kentlerinde, Romanın kalbinde Allah'ın ayetleri Roma sütunları arasında insanların kalplerine en etkili halleri ile çarpmıştır.

Medeniyetleri çatıştıran batıl aklın, insanlığı huzura davet etmek gibi bir derdinin olmadığı ortadadır, kilise ve materyalist kurumlar eliyle ifsat edilmiş halklar, küresel siyaset eliyle oradan oraya savrulmaktadır. Bu savrulma ve ifsat ancak İslam ile nihayete erer.

Küresel bir davet hareketinin 'Kavli Leyyin' ile başlatılmasının ardından Allah Celle'nin bizlere müjdesi Nasr Suresinde şöyle ifade edilmiştir. 'Allah'ın yardımı ve fetih geldiğinde ve insanların bölük bölük Allah'ın dinine girdiğini gördüğünde, Rabbine hamd ederek tespihte bulun ve O'ndan bağışlama dile. Çünkü O tövbeleri çok kabul edendir.' buyurur.

2022 FİFA Dünya Kupası'nı bir küresel davet fırsatına dönüştürmeyi becererek bir modeli ortaya koyan Katar'ı tebrik ediyoruz.

Bu süreçte Katar Hükümeti çalışmaların sağlıklı yürümesi konusundaki en hassas noktanın güvenlik olduğunu biliyordu. Türkiye bu konuda Katar'ın yardımına yetişti. Başarılı Türk Güvenlik Birimleri aylar önce başlayan süreci kontrol altına alarak güvenlik stratejisini oluşturarak yeterli insan kaynağı ile bu süreci üstlenmiş oldular. Bu kadar hassas kamu ve spor diplomasisi faaliyetinin güçlü bir güvenlik alt yapısı ile ancak mümkün olabileceği herkesin malumudur. Güvenlik diplomasisi ve kültürü ile bu süreç tamamen ülkemiz kadroları eliyle gerçekleşmiştir. Güvenlik alt yapısı iyi olan Dünya Kupasının diğer süreçleri de oldukça rahat bir biçimde akmaktadır.

Bu kupa esnasında saha' da da ortam çok gergin gitmemektedir. Dünyanın içine girdiği agresif iklime rağmen maçlar oldukça rahat olmaktadır. Sadece Almanya Milli Takımının LGBT-İ konusundaki tahdide karşı gösterdiği vasat protesto haricinde Katar Hükümetinin aldığı tedbirler konusunda rahatsız edici tutumlar ve yorumlar ortaya çıkmamıştır. Alman futbolcuların ortaya koyduğu refleksin Alman toplumunun tümünü yansıtmadığı ortadadır. Hatırlanacağı üzere kadın bedeninin istismar edildiği gerekçesi ile Alman kadın sporcular, olimpiyatlardan diskalifiye edilme pahasına açık kıyafetleri protesto etmişlerdi. Bu konularda ülkelerin referandum ile alınmış ortak refleksleri bulunmuyor, belli klik ya da gruplar eliyle manipüle edilerek süreçler yönetiliyor. Bu sebeple sapkınlıklar sanki özgürlük sorunu imiş gibi resmediliyor. İşte bu sebeple insanlık için tehditkar bir hal alan LGBT-İ gibi konularda küresel direnç zemini güçlendirilmelidir.

Aslına bakılırsa bu Dünya Kupası İslam'ın ve Müslümanların lehine bir etki yaratmaktadır. Batı Dünyasının İslam dünyası algısı konusunda manipüle edildiği düşünüldüğünde doğrudan etkileşim manipülatif iklimi ve küresel operasyonları zaafa uğratmıştır. Dünya Kupasında hiç taciz edilmediğini şaşkınlık içinde ifade eden İngiliz kadın seyircilerin, hayretleri ve takdirleri çok önemlidir. İslam'ın silm yani barış, güven ve huzur kaynağı olduğu yönündeki algı İslamofobik propagandanın yaslandığı zemini çökertmektedir. Küresel etkileşim, iyi hazırlık yapılmış ve alt yapısı oluşturulmuş zeminlerdeki faaliyetler Müslümanlar lehine olacaktır. Batı insanının içine girdiği kaos her taraftan sızmaktadır.

Yazımın başında ifade ettiğim gibi Dünya Kupasının bir kısmını Amsterdam ve Köln'de takip etme fırsatı buldum. Batı halklarının bir Müslüman ülkede olduğu ve huzurdan bahsettikleri ve her gün onlarca ihtida haberi aldığımız günlerde bende Amsterdam sokaklarında idim ve gözlem yapıyordum.

Batı şehirleri her gittiğimde beni hayrete düşürüyor. Şehirlerdeki mimari düzen, yaşam düzeni, kurallılık, titizlik ve tarihi gerçeklikle olan uyum. Tartışmasız Şehri ve gündelik yaşam kültürü açısından Batı şehirlerinin en azından büyük bir kısmı oldukça iyi durumda. Bulunduğum Hollanda ve özellikle Amsterdam'da bu konuda gerçekten çok özel bir şehir. Tarihle olan uyumu yanında şehrin günlük düzeninde bir muntazamlık var.

Fakat kime Amsterdam'dayım dedim ise bıyık altı bir gülme ile aman Üstadım dedi. Teorik olarak bildiğim bu konuyu yerinde görmekte bu vesile ile mümkün oldu. Amsterdam ortaçağdan itibaren Okyanus'a sınır olan bir liman kenti. Dünya'nın pek çok ülkesinden gelen denizciler ve gezginlerin uğradığı bir liman kenti. Her liman kentinde olmasa da bu kent bu tarafı ile absürt bazı ölçüsüzlüklerin kenti olarak biline gelmiş. İçki, narkotik ve cinsel sınırsızlığın bir şehri olarak varlığını sürdürmüş. Bugünde geçmişteki fonksiyonları ile biliniyor. Sınırsız içki kullanımı, kanal boyu barlar Batı şehirlerinin en yaygın bilinen kültürel varlığı iken, bu şehre ait iki durum varlığını kurumsallaştırarak sürdürüyor. Bunlardan ilki narkotik ve bu ülkede serbest olarak alınıp satılıyor ve belli mekanlarda kullanımına izin var. Fakat ben bu sınırların aşıldığını bizzat gördüm. Dembos kentinden Tren ile Amsterdam'a gidip indiğimde koku hafızası güçlü olan biri olarak Amsterdam için ilk hissettiğim ve genzimi yakan o rahatsız edici koku oldu. Meğer o koku serbest kullanımına müsaade edilen narkotik ürünün kokusu imiş. Belli yerlerde kullanımı ilkesinin çoktan aşıldığı açıkça görülen narkotik her yerde ve herkes tarafından kullanılıyor. Birde sigara içmeyen bireyler ve hatta çocuklar için çikolata, kurabiye ve lolipop şekerlere dönüştürülmüş olması beni şaşırttı ve rahatsız etti. Bir ülkenin kendi gençliğini zehirlemek için bu denli çaba göstermesi beni çok tuhaf bir ölçüsüzlük. Kriminal tipleri kontrol etmek için sınırlı bir kullanım diye ifade etseler de durum hiçte öyle değil, sokaklara taşmış ve her yaş grubunun elinde. Benim baktığım yerden korkunç bir maskeli balo gibi idi şehir bu boyutuyla.

Şehrin tarihi ile uyumlu noktalardan biri de fuhuş ve cinselliğin sektörleştirilmesi ve pazarlanması. Nispeten belli sokaklarla sınırlandığı söylense de bu kadar savruk bir zihin dünyasının bunu sınırlaması mümkün olmayacağı için sapkınlık her yere sirayet etmiş durumda. LGBT-İ konusundaki rahatlık, Hollanda hükümetinin bu konudaki tutumu, bir süreç içinde devlet kontrolünde dönüştürdüğü toplumunun politik talebine olan uygun davranma zorunluluğu ile açıklanabilir. Yüksek bir güvenlik kaygısı ile tek odaklandığı nokta bu sapkın ticaretin zarar görmesine sebep olacak bir kriminal taşkınlığın olmaması. Taşkınlık olmadıkça her türlü sınırsızlığın yapılabildiği, evrensel ayıp ölçülerinin ortadan kalktığı bu şehir kafası uçuk insanların toplandığı bir arena gibi gözüktü gözüme.

Bir politik kısır döngüyü fark ettim aslında, tarihi sapkınlığını sürdürme eğilimi içinde olan bir şehri, kendi sınırsızlığına teslim eden bir ülkenin bir zaman sonra bu travmatik sonucu tutup yüceltmek zorunda kaldığını gördüm. Hollanda başta Avrupalı ülkelerin içine düştükleri derin gayya kuyusu bu. LGBT-İ ve benzeri sapkınlıklara destek vermek zorunda kalmak bir özgürlük davranışı değil bir kısır döngü. Bu Dünya'dan farklı dünyalar olduğunu bilmeyen kitlelerin özgürlük mottosu ile içine sokulduğu bir karabasan ve sarhoşluk hali. İnsanın fıtrat ve doğasına aykırı ve insanı insan olmaktan çıkaran bu durumun mutlak ve mecburi olmadığını gören insanlık asıl huzurun peşine koşacaktır.

Sonuç……

2022 FİFA Dünya Kupasında Katar'da gördüğümüz yüksek etkileşim bir model olarak benimsenmelidir. İslam'ın küresel imajına zarar veren adımlar yerine yaygın ve küresel davet söylemi ortaya konmalıdır. Amsterdam'ın kırmızı sokaklarında, kanal boyundaki barlarda bu çağrıya muhtaç mutsuz insanları gördüm. Bizzat oradan Katar'da Müslüman olan Avrupalıların hallerini inceledim. Tabi burada şunu da ifade etmeden yazımı bitiremem. İslam sadece tebliğ edildiğinde güzel bir din ve medeniyet söylemi değildir. Yaşandığı, yaşatıldığı zaman daha da güzeldir. Amsterdam sokaklarında gezerken, OSS ve Dembos şehirlerinde bisiklet ile etrafı keşfeder iken de şu soruyu kendime sordum.

Biz Müslümanlar, niçin bu kadar güzel, özgün, doğal, düzenli şehirler var edemiyoruz. Neden şehir mimarisi kadar yaşam mimarisini doğru inşa edemiyoruz. Neden paylaşmayı, özgünlüğü ve zarafeti ıskalıyoruz. Bu sorularda bizim cevabını aramamız gereken sorular.