Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti önemli bir uluslararası konferansa ev sahipliği yapıyor. Bahçeşehir Kıbrıs Üniversitesi’nin ev sahipliğinde gerçekleştirilen "Değişen Dünya Düzeni: Doğu Akdeniz'de Mavi Savaşlar Uluslararası Konferansı" Girne’de başladı. Türkiye ve KKTC'nin yanı sıra Rusya, ABD, Suriye ve Pakistan dahil pek çok ülkeden akademisyen ve gazeteciler katıldığı etkinlik, değişen küresel düzende Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki rolüyle birlikte Türkiye ve Kuzey Kıbrıs’ın Doğu Akdeniz'de uluslararası hukuktan doğan haklarını masaya yatırmayı amaçlıyor.
İki gün boyunca devam edecek etkinlikte konuşma yapan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Ekonomi ve Enerji Bakanı Hasan Taçoy “Bizler, 15 Kasım'da Kıbrıs Türk Halkı olarak kurduğumuz devletimizin 36'ıncı kuruluş yıldönümünü büyük bir coşku ile kutladık. Ancak Rumlar, halkların en değerli sembolü olan bayrağımıza yönelik çirkin bir saldırıda bulundu. Rum tarafında, ‘siyasi parti’ sayılan ELAM, bizim için Türklere karşı ırkçı eylem ve provokasyonları ile bilinen bir terör örgütüdür. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi Lideri Nikos Anastasiadis'i uyarıyorum, Kıbrıs'ta yaratacakları gerginliklerin altında kalırlar” dedi.
‘Güney Kıbrıs silahlanıyor, Türkiye’nin garantörlüğü hedef alınıyor’
Güney Kıbrıs’ta silahlanma artarken, uluslararası toplumun Türkiye’nin Kıbrıs adasındaki garantörlüğünü hedef aldığına işaret eden Bakan Taçoy “Rum Politis gazetesi dün çarpıcı bir haber yayınladı. Rumlarda her eve bir silah düştüğüne dikkat çekildi. Rumlar dünyanın en çok silah taşıyan insanları olarak öne çıkıyor. Politis'in ELAM eylemi sonrasında böyle bir haberi yayınlaması manidardır. Kıbrıslı Rumlar, durmadan silahlanırken, 'barış görüşmeleri' adı altında bizlere Türkiye'nin garantisinden, garantörlüğünden vazgeç çağrıları yapılmaktadır. Bu ikiyüzlü tutumu bir kez daha buradan kınamak istiyorum. Kıbrıslı Türklerin geçmişinde nasıl Türkiyem varsa, geleceğinde de Türkiyem olacak. Türk askeri bu adada ilelebet var olacak. Türkiye'nin garantörlüğünden asla vazgeçilmeyecek. Kıbrıslı Türklerin yüzde 90'a yakını hem Türkiye'nin garantörlüğüne hem de adada Türk askerinin kalmasına evet diyor. Bunlar olmazsa çözüme ‘evet’ demem diyor. Bu değişmez bir tarihi gerçektir” ifadelerini kullandı.
‘Türkiye ile Kuzey Kıbrıs’ın Doğu Akdeniz kararlılığı sürecek’
Doğalgaz sondajının Türkiye açısından önemine işaret eden Bakan Taçoy “Bizler hep, Doğu Akdeniz barış denizi olsun istedik. Bu yönde adımlarımızı attık. Paylaşımdan, adil yaklaşımdan hareket ettik. Ama Rum komşularımız bunu yapmadı. Doğalgaz aramalarında tek taraflı olarak adımlar attılar. Bizim de sondaj ve sismik araştırma gemilerimiz Doğu Akdeniz'de yerini aldı. Şimdi de Fatih gemimiz gerekli araştırmaları yapacak. Doğu Akdeniz'de, Mavi Vatan'da doğalgaz varsa, bulacağız. Bundan kimsenin şüphesi olmasın. Uluslararası şirketler de, bu süreçte dikkatli davranmak zorunda. Kimse, bölgede Türkiye'nin ve Kıbrıslı Türklerin haklarını gasp edemeyecek” dedi.
‘Türkiye ile Rusya arasındaki TürkAkım doğalgaz boru hattını çok önemsiyorum’
Bakan Taçoy “Türkiye ile Rusya arasındaki TürkAkım Doğalgaz Boru Hattı Projesi alım terminali projesini çok önemsiyorum. Bu projenin Kıbrıs'a da bir ışık olduğunu düşünüyorum. Ayrıca Türkiye'den Kıbrıs'a gelecek elektrik bu açıdan önemlidir. Doğu Akdeniz'de bulacağımız doğalgazın da, KKTC üzerinden Türkiye'ye oradan da Avrupa'ya ulaştırılması uzak ihtimal değildir. Kuzey Kıbrıs, gelecekte önemli bir enerji koridoru haline gelecektir. Bizler, bunun için mücadele diyoruz. Bu noktada Türkiye ile Rusya arasındaki güçlü ilişkinin bizler için de önemli olduğunu düşünüyorum” diye ekledi.
‘Türkiye Güney Kıbrıs’ın tek taraflı adımlarının sonlanmayacağını anlayınca derhal harekete geçti’
Türkiye Cumhuriyeti Lefkoşa Büyükelçisi Ali Murat Başçeri ise “Buradaki tesis edilmeye çalışılan nizam Türkiyesiz ve Kıbrıs Türkleri olmadan tesis edilmeye çalışılıyor. Biz 2001 yılında bu yana Doğu Akdeniz’de tesis edilmeye çalışılan nizamda uluslararası hukuka uygun tesis edilmesi gerektiğinin telkininde bulunduk. Tek taraflı adım atılmamasını istedik. Uluslararası hukuka uygun hareket edilmesi çağrımızı zaafiyet olarak görmüş olmaları büyük bir hataydı. Bu bir zaafiyet değildi, bir samimiyetti. Ne zamanki tek taraflı faaliyetlerinden vazgeçmeyecekleri ortaya çıktı, o zaman bu durum ortaya çıktı. Bu durum, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı’nın sondaj platformu Türkiye’yi çok gelişmiş gemiler sahibi yapmıştır. İşte o gemilerden birisi bugün adanın batısında Türk kıta sahanlığında faaliyetlerini icra etmektedir” ifadelerini kullandı.
‘Türkiye, artık bölgede aktif rol oynayan küresel güç haline geldi’
Bahçeşehir Kıbrıs Üniversitesi, Deniz Hukuku Uygulama ve Araştırma Merkezi (BAU-DEHUKA) Direktörü Dr. Emete Gözügüzelli ise toplantının coğrafyadaki barış ve istikrar açısından önemine işaret ederek “Bu toplantı mühimdir. Türkiye, muhtelif jeopolitik kurumların odak noktası olmuş Avrupa, Asya, Afrika coğrafyasının kalbinde kritik bir coğrafi konuma sahiptir. Tarih boyunca, bu zorlu coğrafyada kalıcı olabilmek, istikrarlı ve müreffeh bir devleti idame ettirebilmek, diğer faktörlerin yanı sıra askeri açıdan da güçlü olmayı gerektirmiştir. Türkiye bunu başarmıştır. Türkiye artık küresel güçtür” dedi.
Doğu Akdeniz’in değişen jeopolitik düzen içerisinde kritik bir rolü olduğuna vurgu yapan Gözügüzelli “2003’ten bu yana Güney Kıbrıs’ın tek yanlı deniz sınırlandırma eylemleri ve 2007’den sonra hidrokarbon faaliyetlerine yönelmesi bölgedeki durumu kötüye götürmüş, Kıbrıslı Türklerin egemenlik haklarının gaspına sebep olmuştur. İsrail ile deniz sınırlandırmaları ise Türkiye’nin her zaman yanında olan Lübnanlı kardeşlerimizin haklarının gasp ederek tabloyu kötüleştirmiştir” ifadelerini kullandı.
‘Türkiye deniz ve hava üslerini derhal açmalıdır’
Gözügüzelli, Türkiye’nin Kıbrıs adasında deniz ve hava üsleri açmasının gereğini savundu, Güney Kıbrıs, İsrail, Yunanistan’ın öncüsü olduğu EastMED projesinin ise Türkiye dahil edilmeden imkansız olduğuna “Güney Kıbrıs, İsrail, Yunanistan’ın öncüsü olduğu EastMED boru hat projeleri sadece bir hayaldir. Zira bölgede Türkiye dahil edilmeksizin herhangi bir adım atmaları mümkün değildir. Çünkü tam tasarlanan projelerin geçiş güzergahı Türkiye’nin deniz yetki alanlarıdır” sözleriyle işaret etti.
Güney Kıbrıs’ın hidrokarbon aramalarından vazgeçmemesini eleştiren Gözügüzelli “Özellikle de Rum yönetiminin 2007’den sonra Kıbrıs anlaşmazlığına dair müzakereler sürerken hidrokarbon faaliyetlerini sınırlandırma çabaları ötesinde başlatması ve Türkiye’nin ve KKTC’nin iyi niyetle uyarılarına karşın bu eylemlerinden vazgeçmeleri neticesinde bu noktaya gelinmiştir. Bu apaçık uluslararası hukukun ihlalidir” diye ekledi.
Bahçeşehir Kıbrıs Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Zafer Ağdelen de, Türkiye ve Kuzey Kıbrıs’ın uluslararası hukuktan doğan haklarından vazgeçmeyeceğine işaret ederek “Bizler bu adada sonsuza kadar var olacağız, kimse bizi bu adadan atamayacak. Bizleri hiç kimse masada ayak oyunları devre dışı bırakamaz, uluslararası hukuktan gelen haklarımızı kimse gasp edemez” ifadelerini kullandı.
‘Asya Çağı’nın başlamasıyla birlikte Türkiye ve Kuzey Kıbrıs kilit önem kazandı’
Koç Üniversitesi Denizcilik Forumu (KÜDENFOR) Direktörü Emekli Amiral Cem Gürdeniz ise konuşmasına “Asya Çağı başlarken Türkiye ve KKTC, bu yüzyılın kilit ülkeleri” ifadeleriyle başladı. Gürdeniz “Washington konsensüsü çerçevesinde şekillenen Atlantik çağ sona ererken geri dönülmez bir şekilde Asya çağı başlıyor. Türkiye Asya’yı yeniden keşfediyor. Dışişlerimiz 4 Ağustos’ta yeniden Asya açılımını başlatıyor. 22 Ekim’de Türkiye Rusya arasında Soçi mutabakatı imzalanıyor. 5 Kasım’da Kuşak ve Yol Projesinin Hazar geçişli orta koridorundan ilk Çin treni Anadolu’yu kat ederek İstanbul Boğazı’nın altından Avrupa’ya erişiyor. Türkiye’nin, İran, Rusya ve Çin başta olmak üzere Asya ülkeleri ile ilişkileri her seviyede yükseliyor. Rusya Federasyonu ve Çin başta olmak üzere Asya ülkeleri ile gerek tanıma gerekse ekonomik iş birliği yolunda yapılabilecekler vardır. Kırım, Uygur Özerk Bölgesi ve KKTC’nin geleceği Türkiye, Çin ve Rusya Federasyonu arasında ilişkilerin geleceğine yaratıcı seçenekler sunabilir” dedi.
‘ABD, AB, İsrail öncülüğündeki blokun haydutluğu kabul edilemez’
Emekli Amiral Gürdeniz, Doğu Akdeniz’de ABD öncülüğünde hareket ederek Türkiye’yi hedef alan ülkeleri ise sert sözlerle eleştirdi:
“Aynı süreç Doğu Akdeniz’de yetki alanları sorunlarının arkalarına ABD, AB, İsrail, ile Mısır’ı alan Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rumları’nın haydutluk seviyesindeki saldırgan, hukuk tanımaz tutum ve eylemleri sonucu oluşan karmaşık ve tehlikeli tabloyu dengeleyebileceği seçenekler sunabilir. Türkiye’nin Libya ve Suriye KKTC’nin Lübnan ve Suriye ile deniz sınır belirleme görüşmelerine başlaması göz önünde tutulmalıdır.”
'Kıbrıs ve Suriye'deki Türklerin mücadelesinin önemli bir ortak paydası var'
Suriye Türkmenleri Federasyon Başkanı Tarık Sülo Cevizci ise Suriye'deki Türklerle Kıbrıs'taki Türklerin mücadele arasındaki mücadelenin ortak noktalarına işaret ederek "Kıbrıs da, Suriye de 1918 sonrası bir mütareke sonucu işgalci kuvvetlerin kontrolü altına giriyor. Bu tarihten itibaren hem biz Suriye Türkleri hem de Kıbrıs Türkleri soydaşlarımıza çeteler tarafından veya o günün emperyal güçlerinin görevlisi olan hükümetlere teslim edildi. Biz Osmanlı’nın, Selçuklu’nun ve bugün de Türkiye Cumhuriyeti’nin uzantısı olan Türklere türlü türlü katliamlar gerçekleştiriliyor. Buradaki amaç Türk dünyasının, tarihinin, kimliğinin taşıyıcıları olan biz Türklerin burada yok etmek, ellerinden geldikleri kadar tasfiye etmek, bu coğrafyadan Türk izlerini silmek istiyorlar. Biz bunun farkında olduğumuz için Türkiye’ye olan güvenimiz hiçbir zaman eksilmedi. Bundan sonra da devam edecek" dedi.
Cevizci "Türkiye 1974’te yaptığı Kıbrıs Barış Harekatı’nda olduğu gibi bugün Suriye coğrafyasını ele geçiren çeteler oradaki mazlum halklara zulüm ederek bizleri de yıldırmaya çalışacaklarını zannediyorlar. Şüphesiz ki bölgemiz iki tane büyük terör unsuruyla tehdit altında. Birincisi IŞİD, ikincisi ise Türkiye’yi yıllardır terör tehdidiyle pençesi altına almaya çalışan PKK ve onun Suriye’deki uzantısı YPG. Aynı şekilde oradaki demografik yapıyı değiştirmeye, yeraltı zenginliklerine el koymaya çalışan iki terör örgütüne karşı zamanında Kıbrıs’ta EOKA’nın tehditleri gibi biz de bugün terör örgütünün tehditleriyle karşı karşıya kaldığımızda Türkiye, anavatanımız bizim yardımımıza koştu. Yapılan harekatlarla terör yuvalarının oluşturmaya çalıştığı koridorun önünde geçildi. Bu vesileyle hem Doğu Akdeniz’de yapılan çalışmalar hem yeraltı ve yer üstü zenginliklerini ele geçirmek ve buradan Türkiye’yi, özellikle güneyiyle, Arap coğrafyasıyla bağlantısını kesmek için yapılan çalışmalar birbirinden bağımsız değil. Kuzey Kıbrıs’ta yapılan barış harekatı ve Suriye’nin kuzeyine yapılan harekatlar da birbirinden bağımsız olarak değerlendirilmiyor. Çünkü Kıbrıs’ta yönetim oluşturularak Türkiye bölgesindeki zenginliklerine el koyma çalışmaları, Irak’ın kuzeyinde oluşturulan ve Suriye’nin kuzeyinde oluşturulmaya çalışılan yapılardan bağımsız değil. Biz bugün konumuz itibariyle Doğu Akdeniz’deki çalışmaları ele alırken Suriye ve Irak bağımsız bir şekilde ele almamamız gerekiyor" diye ekledi.
'AB Kıbrıs'ta çözümsüzlüğü kalıcı hale getirdi'
Bahçeşehir Kıbrıs Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Eral Osmanlar ise AB’nin adadaki çözümsüzlüğü kalıcı hale getirdiğine işaret ederek "AB yarım asırlık uyuşmazlık meselesinde “yarım devlet”i içeri alarak bölünmeyi kalıcılaştırdığı gibi, ortak menfaatlerde uzlaşma yapmanın tüm zeminlerine ve bu birliğin kuruluş felsefesine ve varlık nedenine aykırı biçimde üye kabul etmiştir. AB’nin ortak menfaatleri uzlaşma kültürünün verdiği iş birliği anlayışından uzaklaştığı bu durumu, gelecekte daha ciddi sorunlara sebep olma potansiyelinden ötürü üzüntüyle karşılamaktayız. Bu yaklaşım, Ada’da 50 yıldır bir uzlaşıya varılamamasına neden olan ve yönetimi ve zenginliği paylaşmaya hazır olmayan zihniyetin bir yansımasıdır" dedi.