Rusya'nın şubat ayında başlattığı Ukrayna işgali, İslam dünyası ve Müslümanlar açısından çok önemli bir bölgeyi de yakından ilgilendiriyor: Kırım. 2014'te Rusya tarafından ilhak edilen ve Müslüman kimliğinin değiştirilmesi yönündeki projelere hız verilen bu mahzun İslam yurdu, yaşadığı onca acıya ve baskıya rağmen, bağrında hala mümtaz hazineleri barındırmayı sürdürüyor. 'Gözden ırak olan, gönülden de ırak olur' meselindeki gibi, Kırım gündemimizin geri sıralarında yer bulabiliyor ancak. Yine de Güzel Kırım'ı hatırlamak ve hatırlatmak, anlamak ve anlatmak, aslî vazifelerimiz arasında olmalı.

Büyüyen Ay Yayınları etiketiyle okurlara takdim edilen, Doç. Dr. Süleyman Gür imzalı 'Kırım Kitabı' işte bu hatırlama ve anlama ameliyesinin en nitelikli rehberlerinden biri olmaya aday. 'Tarih, Ulema, Udeba, Şuara, Meşayih ve Müellifler' alt başlığını taşıyan 'Kırım Kitabı', iki ana bölüme ayrılmış:

Birinci bölümde Kırım'ın kısa tarihçesi verildikten sonra, İslam'ın Kırım'daki serüvenine geniş bir parantez açılmış. Kırım-Anadolu münasebetleri ve bunun her iki tarafa çok boyutlu yansımaları da aktarılarak, şehir şehir Kırım'ın tarihî, dinî ve kültürel mirasının envanteri çıkarılmış. Bahçesaray, Akmescid, Karasu, Kefe, Sudak, Kerç, Karasubazar, Taman, Gözleve, Yalta, Akyar, Solhat, İvadiye ve diğer şehirlerdeki camileri, mescitleri, mektep ve medreseleri, tekke ve zaviyeleri, köprüleri, hanları, kaleleri vb. okurken, insanın yer yer gözleri doluyor. Zaman içinde kaybolan ve dış müdahalelerle kasten ortadan kaldırılan onca eser ve kadîm miras sayfalar arasında geçit resmi yaparken, yüreklerin sızlamaması zaten mümkün değil. Yazar tüm bu bilgileri verirken, Evliya Çelebi'nin Seyahatname'si başta olmak üzere birinci el tarihî kaynaklardan ve arşiv belgelerinden bolca faydalanmış. Metinlere, bugün ayakta olan eserlerin fotoğraflarıyla, yerinde yeller esenlerin eski görüntüleri eşlik ediyor. Okur böylece mazi ile hazır arasında öğretici yolculuklara çıkarken, Kırım'ın derinliği karşısında büyüleniyor.

İkinci bölümde ise, 400'den fazla Kırımlı alim ve arif zatın biyografileri yer alıyor. Hem Kırım'da yaşamış hem de Kırım'da doğmuş olduğu halde İstanbul, İzmir, Mekke, Medine, Kudüs, Şam, Halep, Bağdat gibi İslam beldelerinde müderrislik, müftülük, kadılık, kadıaskerlik, şeyhülislamlık yapmış isimler bunlar. Yazar bu bölümde ayrıca, Kırımlı alimlerin kaleme aldığı ve çoğunluğu kütüphanelerde yazmalar halinde bulunan yüzlerce eseri de araştırmacıların dikkatine sunmuş. Kitabın sonuna eklenen zengin 'kaynakça' ise, meraklı okurları çok sayıda esere yönlendirerek, gerçek bir ilmî ve fikrî şölenin kapılarını açıyor.

'Kırım Kitabı'nın belki de en ilginç yanı, yazarı Süleyman Gür'ün Kırımlı olmaması. Kendisinin Kırım'a yakın ilgisi, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'nden mezun olduktan sonra, 2002-2003'te Kırım Müftülüğü'nde görev yapmasıyla başlamış. 'Kırım'ı alelade bir memleket olarak tasavvur ediyordum. Ancak Kırım'a gidip Kırım'ı ve Kırım Türklerini tanımaya başlayınca çok farklı bir coğrafyada olduğumu ve çok farklı bir milletle karşı karşıya olduğumu anladım' diyen Gür, sonraki süreçte yoğun bir şekilde Kırım'ı araştırmaya ve derinlerine nüfuz etmeye başlamış. Ve yılların emeğiyle, nihayet ortaya 512 sayfalık gerçek bir kaynak eser çıkmış. 'Kırım Kitabı', bu alanda bundan sonra yapılacak ilmî ve akademik çalışmalara yol gösterecek ve ilham olacak bir nitelik taşıyor.

Kırım'dan söz açılmışken, kıymetli okurları, yayın yönetmenliğini sürdürdüğüm Derin Tarih dergisinin Kırım Özel Sayısı'ndan da haberdar etmek isterim. Yerli ve yabancı çok sayıda uzman ismin katkıda bulunduğu özel sayımız, Türkçede Kırım'la ilgili yapılan en hacimli ve kapsamlı çalışmalardan biri oldu. Kırım'ın dinî ve siyasî tarihi, kültürü, mimarisi, insanı, meşhur şahsiyetleri, folkloru ve hatta gastronomisi dergimizin sayfalarında detaylı biçimde yer buldu. Bütün hocalarımıza, araştırmacılara, yazarlarımıza ve dergimizin mutfağında emek veren çalışma arkadaşlarıma bu vesileyle tekrar teşekkürlerimi sunuyorum.

Sıkça vurguladığım bir şeyi tekrarlayarak bitireyim:

Bir konuda anlamlı ve derinlikli bir tavır ortaya koymak istiyorsak, o konuyu bütün boyutlarıyla kavramaktan başka çaremiz yok. Üstünkörü bildiğimiz veya bildiğimizi zannettiğimiz bir konuda doğru tavır alabilmek, ancak olağanüstü tesadüflere bağlıdır.

(*) Taha Kılınç'ın bu yazısı Yeni Şafak Gazetesi'nden alıntılanmıştır.