Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis uzun zamandan beri Türkiye ile ülkesinin arasındaki tansiyonu yükseltmek için özel bir gayret gösteriyor. Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ile savunma işbirliği alanlarını daha da genişleten Yunanistan, şimdi bu anlaşmanın kendisine sağladığı özgüven ile hareket etmeyi tercih etmiş gibi görünüyor.
ABD Kongresinde belki de en fazla alkış alan yabancı bir ülke lideri olması Miçotakis'in ayaklarını yerden kesmiş gibi. Kurduğu büyük cümlelerin altı boş olsa da söylediklerine yürekten inanmış gibi yapmak ve kararlı bir görüntü vermek için her şeyi ortaya koymaktan geri durmuyor.
Son olarak daha dün Güney Kıbrıs'a gitti ve 'Ukrayna 1974'te Kıbrıs'ın trajik deneyimini yaşıyor. Donetsk ve Mariupol'un, Girne ve Mağusa olmasına izin vermemeliyiz' dedi. Adadaki iki devletli çözüm taleplerini ise 'tartışılmaz bir şekilde reddettiğini' ve 'Bu, 21. yüzyılın gerçekliğine veya yapısına uymuyor. Yeşil hat, sonunda silinmesi gereken bir utanç çizgisidir' ifadelerini kullandı.
Şu cümlelere bakar mısınız? Şu kıyaslamalardaki dengesizliğe dikkat eder misiniz? Tarihi gerçeklerin bu denli çarpıtıldığı açıklamalarla Miçotakis ne yapmaya çalışıyor dersiniz? Bu cesaretini topraklarını ABD üsleriyle doldurmasının yanında başka nereden almış olabilir sizce?
İşte tam da bu noktada, burada da iktidarı mı eleştiriyorsun diyenlerin anlayışına sığınarak şunu belirtmek isterim. Çünkü bazı hataların telafisi çok zor oluyor. Gelecek planlamasından yoksun dış politik manevralar ülkeler için kalıcı hasarlar bırakabiliyor. Türkiye Kıbrıs özelinde maalesef bu yanlış manevralara imza attı.
Peki, Miçotakis'e bu denli konuşma cesareti veren süreç, Türkiye açısından nasıl başlamıştı, geliniz hatırlayalım.
Bir; Annan Referandumunun hem adada, hem de ülke içinde Türkiye tarafından yanlış yönetilmesi, Kıbrıs'ın AB'ye feda edildiği iddialarına doğru düzgün yanıtların verilmemesi.
İki; Avrupa Birliği üyeliği için fasıllar açılacak beklentisiyle Güney Kıbrıs'ın hem de o referandumdan 1 hafta sonra Kıbrıs Cumhuriyeti adı altında AB üyesi yapılmasına karşı gereken adımların atılmaması.
Üç; Yunanistan ve Güney Kıbrıs Mısır ve Lübnan gibi ülkelerle bölgesel işbirliği anlaşmaları imzalarken Türkiye'nin 'küstüm, oynamıyorum' havasında 'değerli yalnızlık' ile maalesef kendi kendisini kandırmasıdır.
Şimdi doğal olarak Türkiye tepki veriyor. 'Benim için bitmiştir' tarzında diplomaside kullanılmasının hiç kimseye faydası olmayacağı ifadeler dışında yapılan görüşmelerde haklı gerekçeler dile getiriliyor. Ancak muhatap Yunanistan değil ki. Hatırlanacağı gibi Miçotakis'in, 'Türkiye ile aramızdaki meseleleri, AB'nin sorunları haline getirmeyi başardık' şeklinde açıklamaları olmuştu. Yunanistan AB ile ABD'yi de yanına almakla çift şemsiyeli koruma kalkanı altına sığındığını düşünüyor. O yüzden ABD'nin İncirlik'i Dedeağaç'a taşımasını sevinç içinde sirtaki oynayarak karşıladı.
Diğer taraftan bilindiği gibi Rusya-Ukrayna Savaşı sonrası, Avrupa'nın ihtiyacı olan gaz akışı için farklı destinasyonları gündemine alan ABD, Akdeniz gazı için düşünülen yüksek maliyetli EASTMED projesine olan desteğini geri çekmişti. Bu adımla beraber Türkiye ve İsrail yakınlaşmış, gazın aktarımı için Türkiye topraklarının kullanılacağı öne sürülmüştü.
İsveç ve Finlandiya'nın NATO üyelikleriyle doğrudan ilintili olarak, tam da bu arada AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, 'AB, İsrail ve Mısır arasında Avrupa'ya daha fazla gaz akışının sağlanması için üçlü bir enerji anlaşması imzalanacağını' duyurdu. Bu açıklama bir anlamda Türkiye'ye vetosunun maliyetlerini hatırlatmaktı.
Şimdi bu anlaşmayla İsrail'den Mısır'a doğal gaz boru hattı kurulacakmış ve Mısır'da sıvılaştırılan doğal gaz Avrupa'ya bu şekilde ulaştırılacakmış.
Yani Türkiye'ye sana ihtiyacımız yok mesajı veriyorlar.
Bütün bu gelişmeler Türkiye tarafından doğru okunuyor mu emin değilim. Yanılmak için de çok dua ediyorum. Diplomaside temel bir kural vardır; kimi ülkeyle şu kadar, kimisiyle ise bu kadar örtüşen menfaatleriniz olabilir. Önemli olan bunları doğru değerlendirmek, ilişkilerinizi sağlıklı zeminde sürdürmek ve böylece karşınızdakilerin birbirine daha fazla yakınlaşmasını önlemektir. Türkiye attığı yanlış adımlar ve aldığı doğru olmayan kararlar neticesinde, Yunanistan'la problemleri olan ülkelerin ortak zeminlerde buluşmalarına dolaylı açıdan destek vermiş oldu. Hatta AB ülkeleri kendi aralarında problemler yaşıyorken, onları dahi birbirine yakınlaştırmak gibi bir sonuç ortaya çıktı ki, bu durum tam olarak Türkiye aleyhine sonuçları doğurdu.
Şimdi bunun handikaplarını yaşıyoruz. Bütün bu olumsuzluklar elbette aşılabilir ancak dış politikayı tekrar iktidarın değil, devletin politikası haline getirmeliyiz. İktidar bu alanı tamamıyla seçim yatırımı için bir alan olarak görmekten bir an önce vazgeçmeli.
Bu arada Yunanistan'da gelecek yıl seçimler var. Yunan partileri hep seçim dönemlerinde Türkiye ile olan tansiyonu bilerek yükseltirler. Seçimlerde herkes alacağını alır, vereceğini verir, sonrasında ise bir durgunluk süreci yaşanır. Bu hep böyle olmuştur. Eminim Yunanistan içinde de Türkiye ile karşı karşıya gelmenin maliyet hesaplarını yapan aklıselim insanlar vardır. Amerika'nın Avrupa'nın son tahlilde kendilerini yalnız bırakacağını görüyorlardır. Biz oyunu kurallarına göre oynarken bu arada onların sesinin daha çok duyulmasını sağlayalım yeter. Göreceksiniz bir süre sonra taşlar kendiliğinden yerine oturacaktır.