1979 doğumlu bu genç kız henüz 24 yaşındayken 16 Mart 2003 tarihinde Gazze'de işgalcilerin buldozerleriyle son derece vahşi bir yöntemle ezilerek öldürüldü. Öldürülmesinin sebebi ise işgalcilerin Filistinlilerin arazilerini düzleyerek ağaçlarını imha etmelerine itiraz etmesi, tepki göstermesi ve engel olmaya çalışmasıydı.

Rachel Corrie'nin sergilediği tavır, insan fıtratının aslında zulme ve haksızlığa razı olmadığını, fıtrî değerlere göre düşünen bir insanın haksızlıkları kabul etmediğini ortaya koyuyordu. Onun sergilediği tavır aynı zamanda tüm insanlığa verilmiş bir mesajdı. Corrie sergilediği tavırla sadece siyonist zulme ve haksızlığa değil bu haksızlığa sessiz kalınmasına karşı da tepkisini ortaya koymuştu. Ama ne yazık ki sesini özellikle de ülkesinde çok fazla kimseye ulaştıramadı.

Corrie'nin böylesine hunharca ezilerek katledilmesi ise siyonist işgalcinin gerçek kimliğini ortaya koymuştur. İşgalcinin karşısında bu kez, onun en iyi siyasal ilişkiler içinde olduğu ABD'nin bir vatandaşı ve üstelik siyonist devletin ideolojik kimliğini şekillendirmede öne çıkardığı dine mensup bir ailenin ferdi vardı. Ama bunların hiçbiri onu engelleyemedi. İşlediği zulümde ayağına takılan kim olursa olsun ezeceğini ve insaf etmeyeceğini ortaya koydu.

Normalde vatandaşlarından herhangi bir kişinin mağdur edilmesi karşısında bütün dünyayı ayağa kaldıran ve haksızlık eden tarafa karşı gerek görürse savaş bile başlatan ABD, işgalci siyonistin gerçekleştirdiği korkunç cinayette öldürülen kişinin kendi vatandaşı olduğunu görmek bile istemedi. Corrie'nin ailesinin açtığı davada da ABD mahkemesi işgalci siyonist devleti haklı buldozerlerle ezilen genç kızı ise haksız çıkardı.

İnsan fıtratı hakkın ve haklının yanında olmayı gerektirir. İnsanlar farklı ortamlarda yetişip farklı eğitimler alabilirler. Ama Yüce Allah onların tümünü ahlaki ve itikadi yönden temiz fıtrat üzere yaratmıştır. Bu fıtrat haktan, haklıdan, adaletten yana olmayı tercih eder. Birileri eğer zulmü benimsiyor, zulümden yana tavır koyuyorlarsa bu onların fıtratlarındaki bozulmaya, sapmaya delalet eder.

Rachel Corrie, Amerika'da siyonist lobilerin güdümündeki medya organları tarafından enformatik kuşatmaya alınmış bir toplumun içinde yetişmişti. Bu kuşatma özellikle Filistin meselesi hakkında o toplumu yanlış yönlendirmekte, Filistin halkının haklı ve meşru haklarını dikkatlerden uzak tutarak bu haklarını almak, işgal edilmiş topraklarını kurtarmak için verdiği mücadeleyi terör diye lanse etmektedir. Bu mücadele terör olarak lanse edilince İsrail işgal devletinin vahşi saldırıları da teröre karşı mücadele olarak yutturuluyor.

Amerika'da medya kuşatması altındaki toplumun içinden çıkıp Filistin topraklarına giden Corrie, gerçeklerin kendisine anlatılandan çok farklı olduğunu gördü. Kundaktaki bebekler hunharca katlediliyor, üç beş tuğlayla örülen ve üstleri sacla kaplı baraka gibi evler içinde oturanların tepesine yıkılıyor, çocuklar okullarına giderken işgalcilerin vahşi saldırılarına maruz kalıyor, hiç kimse kendini huzur ve güven içinde hissedemiyordu. Üstelik o insanlar bütün bunları kendi öz yurtlarında kalmak için ısrar ettiklerinden dolayı görüyorlardı. İşte bu manzaralar Corrie'nin fıtratında muhafaza ettiği o sade ruhu ve vicdanı harekete geçirdi ve zulme karşı duranlarla birlikte o da karşı durmaya başladı.

Rachel Corrie'nin annesine yazdığı mektupta yer alan "Zulüm bizdense ben bizden değilim" ifadesi zihinlere kazınan çok önemli bir mesaj oldu. Bu söz insanın bozulmamış fıtratının zulmü benimsemediğini ortaya koyuyordu. Ancak fıtratları bozulmuş olanlar sırf tarafgirlik duygusuyla "bizimkiler" diye baktıkları zalimleri şartsız bir şekilde destekleyebiliyor, yaptıkları her şeyi onaylabayibiyorlar. Öylelerinin Rachel Corrie gibi direniş ruhlu bir mücadelecinin sergilediği tavırdan alacakları çok büyük dersler var.

'Kudüs’teki Eş-Şiyah Camii’nin Yıkılması Dinlere Karşı İşlenmiş Bir Suç' 'Kudüs’teki Eş-Şiyah Camii’nin Yıkılması Dinlere Karşı İşlenmiş Bir Suç'

Filistin Enformasyon Merkezi