Gıda krizi artık sır olmaktan çıkmış durumda. The Economist dergisinden tutunuz, gübre üreticilerine kadar herkes yaklaşan gıda krizini gündemin ilk sırasına taşımaya başladılar. Salgın koşullarının yüzlere tokat gibi çarptığı bu gerçek, Rusya-Ukrayna Savaşı ile beraber büyük bir endişe kaynağı haline dönüştü. Dünya buğday üretimin yaklaşık yüzde 30'unu üreten bu iki ülkenin karşı karşıya gelmiş olması, aslında başlı başına sorunu açıklamak için yeterli olabilecektir. Hal böyleyken Türkiye'nin de Endonezya ve Mısır'dan sonra dünyanın üçüncü büyük buğday ithalatçısı olması ve ithalatının neredeyse tamamını Rusya ve Ukrayna'dan yapması, krizin boyutlarının görülmesini kolaylaştıracaktır.
Bunun yanında tarımda çalışanların yaş ortalamasının 60 olması, Türkiye'nin tarım ile ilgili klasik değerlendirmelerin ve çözümlerin ötesinde, seferberlik ilan etmesi gerektiğini çok açık bir şekilde ortaya koymaktadır.
Konya'dan küçük Hollanda'nın Türkiye'nin kaç katı tarımsal ürün ihracatı yaptığı gibi değerlendirmeleri tekrarlayarak, artık sıradan gibi algılanan bu gerçeğin daha da anlamını yitirmesine katkı yapmayacağım. Tarımda yaşanan sıkıntılar dile getirildiğinde, savunma sanayisi ile yanıt verenlere de artık acıdığım için cevap vermeyeceğim. Ancak politik manevra ve algı yönetimlerine teslim olmayan, hangi partili olursa olsun ayakları yere basan her aklıselim sahibi insanımıza seslenmek istiyorum; vallahi de billahi de tarım artık bu ülkenin milli güvenlik meselesidir. Üretimde yaşanan sıkıntılarla birlikte, enflasyonun oluşturduğu çetin ortam özellikle dar gelirli insanların gıdaya ulaşımının önüne setler oluşturuyor. Böylesine hayati bir konuya sıradan bir ekonomik sektör muamelesi yapmak gafletin dikalası değilse nedir? Temel gıda maddelerinde bile ithalata bağımlı hale getirilen ülkemizde, 'Paramız var ki satın alabiliyoruz' diye yapılan açıklamalar sorumlu ağızlardan dökülebilecek cümleler mi? Kaldı ki paramız da yok. Olsa bile artık kamçımız olmaktan çıkıp, başımızda Demokles'in Kılıcı'na dönüşmüş olan borç ile taleplerimizi nereye kadar karşılayabileceğiz?
Yapılan kimi yatırımların başta planlama ve zamanlamasına getirdiğimiz eleştirileri, detaylarına bakmadan hemen yatırım karşıtlığı ile itham edenlere şimdi çok önemli bir soru yöneltmek istiyorum; sahi 1970'lerde teorik hazırlıklarının yapıldığı, 1989'da ilk kazmanın vurulduğu Güneydoğu Anadolu Projesi'nde (GAP) son durum nedir? Kaynak yetersizliği nedeniyle projenin tamamlanamadığı doğru mu? Başlandığı dönemde dünyanın en büyük 9. projesi olduğu söylenen, bölgesel olarak ve ülke çapında başta ekonomi ve sosyal hayat için çok önemli katkıları olacağına dair raporlar yayınlanan bu proje neden unutuldu?
'GAP'ı gaptırmam' diye dillerimize pelesenk olan, herkesin sahiplendiği paylaşılamayan proje neden hala hak ettiği ilgiyi görmüyor? Normalde projenin tamamının 2010'da bitirilmesi öngörülmüştü. Bu iktidar iş başına geldiğinde, 13 yıllık süre geçmiş, geriye 8 yıl kalmıştı. 2008 yılında yapılan açıklamada 3 yıllık bir sapma ile projenin 2013 yılında tamamlanacağı açıklanmıştı. Ancak bu ilk vaat karşılığını bulmadı. Sonra 2017 yılında yine 2 yıl içinde bitirileceğine dair bir ifade kullanıldı ancak bu vaat de yerine getirilemedi.
Independent Türkçe'de Ali Kemal Erdem tarafından 24 Mayıs 2021 tarihinde kaleme alınmış önemli bir yazı var (https://www.independentturkish.com/node/363926/haber/demirel-gapt%C4%B1rmam-erdo%C4%9Fan-5-y%C4%B1lda-bitecek-dedi-normalde-2010da-bitmesi-gereken-gap). Bu yazıda Ziraat Mühendisleri Odası Şanlıurfa Şube Başkanı Abdullah Melik'in önemli tespitlerini bulmak mümkün. Melik, GAP bitirilse ekonomik etkileri ne olacak sorusuna şu cevapları vermiş;
-2,2 milyon hektar alan sulanmış olacaktı. -Yılda 27 milyar kWh elektrik üretimi oluşacaktı.
-GSBH yüzde 445 artış sağlanacaktı. -Kişi başı gelirde yüzde 209 artış olacaktı. -3,8 milyon kişiye istihdam yaratacaktı. -Yılda 2,1 milyar dolar sulama getirisi sağlayacaktı. -Yılda 2,2 milyar dolar enerji getirisi sağlayacaktı.
-Yılda tarımsal ürünlerin ithalatında harcanan para 9 milyar dolar ülke içinde kalacaktı.
-Yapılan çalışmalara göre kuru tarımdan sulu tarıma geçişte çalışma süresi insan iş gücü 9 kat artmıştır. GAP projesi bitmiş olsaydı bölgedeki tarım işçisi ihtiyaca karşılık bile veremeyecekti.
-GAP illerinden yaklaşık 400-500 bin tarım işçisi başka illere çalışmak için gitmeyecek kendi illerinde istihdam edilmiş olacaklardı.
Şimdi gelmesi muhtemel bazı yorumların, terör ve Arap Baharı sürecinde bölgede yaşanan olağanüstü koşulların projenin tamamlanmasına engel olduğu yönünde olacağını tahmin ediyorum. Ancak terörle mücadelenin sosyal ayağının önemli bir boyutu olan ekonomik gelişmişlik meselesinin çözümü için bu projenin ne denli önemli olduğunu bilmemek mümkün değil. Çift kanatlı bir mücadelede bu projenin sağlayacağı katkıyı dikkate almamak doğru olmaz. GAP gibi projeler, borçla dahi yapılmış olsa çok kısa ve makul bir sürede kendi kendisinin maliyetini karşılayacak projelerdir. Üstelik beslenmenin her türlü sanayi, teknolojik veya savunma gibi sektörlerden çok daha önemli bir hale geldiği günümüzde tedarik zincirinin önemli bir halkası olarak dikkate alınmasını söylemeye bile lüzum yoktur. Refah seviyesi yüksek ülkelerin aynı zamanda endüstriyel tarımda başarılı ülkeler olduğunu unutmamak gerekir.
Son olarak, birkaç yıl önce projenin büyük bir fiyasko olduğuna, bölge arazisinin sulamaya elverişli olmadığına ve hele vahşi sulama ile giderek tuzlu hale geleceğine, çöle dönüşeceğine dair raporlar yayınlandı. Bu raporları Türkiye ile Suriye arasındaki mayınları temizlemeye talip olan İsrailli firmanın, tarım arazilerini işletme karşılığında mayınları ücretsiz temizleme talebiyle birlikte değerlendiriniz. Bahse konu topraklar dünyada ilk tarımın yapıldığı 'Bereketli Hilal' olarak tabir edilen toprakların bir parçası olduğunu da unutmayınız. Bütün bunlar çevre duyarlılığının ikinci plana atılması, değişen iklim koşullarının dikkate alınmaması anlamına da gelmiyor. Komşu ülkelerle yapılan anlaşmaları göz ardı edelim de demiyorum. Söylemek istediğim şu ki; bu projeye sahip çıkalım. Bir an önce tamamlanmasını sağlayalım. Ülke ekonomisine sunacağı katkı emin olunuz, bölgesel barışa da destek olacaktır.