Rusya-Ukrayna krizi küresel siyasetin yanında bölgesel dengeleri de etkilemeye devam ediyor. Rusya daha önce Türkiye ile şeffaf bir süreç yürütmeye çalışırken, Ukrayna meselesi ortaya çıkınca daha çok arka kapı diplomasisi ile ilişkileri yönetmeyi hedefliyor. Bir taraftan NATO üyesi olan, diğer taraftan Ukrayna ile de görüşebilen Türkiye'nin zaman zaman ortaya çıkan karşıt adımlarını da görmezden gelerek, kendince bardağın dolu tarafına odaklanıyor.

5 Ağustos günü Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Putin arasında Soçi'de gerçekleşen görüşme, Rusya'nın bu yaklaşımını daha çok belli etti. Zirve sonrası yapılan ortak açıklamada Türkiye'yi kendisine yakın tutmaya çalışan bazı şifreler vardı. Bildiride 'samimi, açık sözlü ve güvene dayalı ilişkilerin bölgesel ve uluslararası istikrarın tesisi açısından taşıdığı kilit öneme' işaret edilmesi yaptırımlara muhatap olan Rusya'nın Türkiye üzerinden kendisine alan açma çabası olarak tarif edilebilir.

Bunun yanında görünen o ki, Rusya, Suriye'de İran'ın durduğu noktayı çok rahatsız etmeyecek ama aynı zamanda Türkiye'yi de kısmen tatmin edecek şekilde bir operasyona yeşil ışık yakmış durumda. Bu noktada 'Suriye'de tüm terör örgütlerine karşı mücadelede dayanışma ve eş güdüm içinde hareket etme kararlılıklarının teyit edildiği' ifadesine özellikle bakmak lazım. Türkiye'nin Tel Rıfat ve Menbiç'teki PYD/YPG varlığına olan itirazına karşı, Rusya İdlib'in adını geçirmeden oradaki örgütleri de kapsayacak şekilde bir dil kullanılmasını özellikle istemiş gibi görünüyor. Ayrıca Putin'in Türkiye ile Suriye'nin ortak operasyon yapma ve terör örgütleriyle birlikte mücadele etme çağrısına Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın istihbarat örgütleri arasındaki görüşmeleri örnek göstermesini not etmek lazım.

Diğer taraftan Türkiye'nin Rusya'dan aldığı doğal gazın bir kısım ödemesinin Ruble üzerinden yapılması kararı da tamamen yüzeysel psikolojik bir etkisi olabilecek bir karar. Bunun Türkiye'ye bir faydasının olması en azından şimdilik mümkün değil. İki ülke arasındaki ticaret hacmi Rusya lehine kapatılamayacak kadar önde. Türkiye yaklaşık 30 milyar dolar Rusya'dan ithalat yapıyor ama ortalama 5 milyar dolar ihracatı var. Bu durumda Ruble ile ödeme yapmanın Türkiye'nin dövize olan ihtiyacında bir etkisi olmasını veya dış ticaret açığında gözle görülür bir etkisinin ortaya çıkmasını beklemenin bir karşılığı yok. Ancak bu tür girişimlerinin rezerv para olan dolara karşı alternatif arayışlarını tetiklemek için etkisi muhakkak olur.

Akkuyu Nükleer Santrali ile ilgili ise Türkiye şeffaf yürümeyen süreçlerin anlaşılamaz sonuçlarını yaşıyor. Nasıl oluyor da Rusya, Türkiye'ye ait bir projenin yüklenicisi olarak böylesine üst perdeden bir tavır içine girebiliyor bunu anlamak çok zor. Türkiye neden Rusya'nın Türkiye'yi dışlayıcı kararlarına karşı 'bir dakika, neler oluyor, burada işveren benim' diyemiyor. Akkuyu gibi önemli bir projenin bütün detayları kamuoyunu rahatlatacak şekilde paylaşılmalıdır.

Soçi zirvesinden çıkan bazı şifreler bunlar. Libya konusu, Tahıl Anlaşması gibi meseleler de zirvenin sonuç bildirgesine yansıdı. Bu zirve sonrasında Batı'da kimi gazetelerin sipariş üzerine yazdıkları belli olan Rusya'nın Türkiye üzerinden finansal yaptırımları delme girişimlerine karşı Türkiye'ye aba altından sopa gösterme girişimlerini de dikkatle takip etmek gerekir. Rusya ile ticaret yapmak Türkiye'nin sonuna kadar hakkıdır ama ikinci bir Halkbank vakasının yaşanmaması için de gerekli tedbirler mutlaka alınmalıdır.