Abdulkadir Tok
Doğu Türkistan sorununa olan ilgi ve alaka, bölgede yaşanan insan hakları ihlallerinin giderek yoğunlaşması ve uluslararası sivil toplum örgütleri tarafından kamuoyuna yansıtılması neticesinde son yıllarda daha da artmıştır. Doğu Türkistan meselesi, özellikle yakın zamanda ABD ve Çin rekabetinin karşılıklı çatışma noktalarından biri haline gelince ulusal ve uluslararası arenanın odağı haline gelmiştir. Buna rağmen meselenin ele alınması tarihsel ve mevcut devlet çıkarlarının değerlendirilmesinden öteye gidememiş, uluslararası hukuki boyut irdelenmemiştir. Çeşitli insan hakları örgütleri tarafından zaman zaman yayımlanan raporlara göre, Çin rejiminin 1955 yılından bu yana kendisine bağlı Doğu Türkistan bölgesinde açık bir ayrımcılık, dini yaşantıya yönelik engellemeler ve artan bir etnik temizlik faaliyeti uyguladığı ifade edilmiştir. Maalesef bu hususlar özellikle Çin'in Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'ndeki (BMGK) konumunun ve bu konumun kendisine verdiği siyasi gücü sebebiyle irdelenip uluslararası arenaya taşınmasına engel olmaktadır. Çalışmada son dönemde yaşananlarla beraber gündeme gelen Çin'in uluslararası yargı mekanizmaları aracılığıyla yargılanabilme durumu ele alınmıştır.
Uluslararası Yargı Mekanizmaları
Uluslararası yargı mekanizmaları denilince akla ilk gelen bölgesel olarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, uluslararası olarak da Adalet Divanı ve Uluslararası Ceza Mahkemesi'dir. Biz de meseleyi bu minvalde ele alacağız.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)
AİHM, Avrupa konseyine bağlı olarak 1959 yılında kurulmuş bölgesel bir yargı mekanizmasıdır. Mahkemenin asıl görevi AİHS'e taraf devletleri sözleşmeye bağlılıkları hususunda denetlemektir. Bu minvalde Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS)'ne taraf ülkelerden biri tarafından sözleşmede ve sözleşmeye bağlı ek protokollerde belirtilen temel insan haklarından biri veya birkaçını ihlal edildiğini düşünen herkes mahkemeye başvurma hakkına sahiptir[1]. Mahkemenin kararları, niteliği itibariyle sözleşme hükümlerinin (AİHS) ihlal edilip edilmediğini belirlemeye yönelik bir 'tespit' kararıdır. Nitekim mahkeme, tespit kararının yanında gerçekleşen ihlalin, hakkı ihlal edilen açısından bir zarara yol açtığı kanaatine varırsa, tespit kararının yanında hakkı ihlal edilene tazminat ödenmesine yönelik bir 'eda kararı' da verebilmektedir[2].
Belirtmek gerekir ki Doğu Türkistan'da yaşanan hak ihlalleri için Çin aleyhine mahkemeye başvuruda bulunma imkanı yoktur. Çin, sözleşmeye taraf olmadığı için yargı yetkisi bakımından AİHM'de Çin'i yargılamak mümkün değildir.
Uluslararası Adalet Divanı (UAD)
UAD, BM Antlaşması ile BM'nin başlıca adli organı olarak kurulmuştur. Dünya üzerinde en önemli uluslararası yargı mekanizmalarının en önemlisidir. BM'nin tüm üyeleri, üyeliğinin sonucu olarak, UAD'ın Statüsü'ne taraftırlar[3]. Divanın birinci ve en önemli yetkisi davanın taraflarını bağlayıcı karar verme yetkisidir.
UAD'ın görev alanına, BM Antlaşması'nda ya da yürürlükteki mevcut uluslararası antlaşmalarda öngörülmüş konular girmektedir. Mahkemenin görevi BM tarafından tanınan ülkeler arasında uluslararası hukuka aykırı sorunları çözmek ve BM organları tarafından çözülemeyen uyuşmazlıklara adil çözüm önerileri getirmektir. Dolayısıyla UAD ceza tatbik eden bir mekanizma değildir. UAD'a kimlerin taraf olacağı hususu da UAD Statüsü'nün 34. Maddesi'nde açıkça belirtilmiştir[4]. Maddeye göre divan önündeki davalara yalnızca devletler taraf olabilirler. Bu bağlamda BM'ye bağlı sivil bir mahkeme olan UAD'ın bireysel suçluların üzerinde hiçbir yargı yetkisi bulunmamaktadır.
Doğu Türkistan-Çin meselesinde UAD'ın yetkisini, soykırım suçu bağlamında değerlendirmek yerinde olacaktır. Çünkü Çin rejiminin Doğu Türkistan halkına karşı gösterdiği tavır ve tutum ile birlikte uyguladığı politika ortadadır. Yukarıda sırayla açıkladığımız üzere Çin rejiminin izlemiş olduğu politikaların, temel insan hak ve hürriyetlerine aykırı olduğu çok açıktır. Zira özgürce yaşama hakkının, özgürce inanç ve ibadet hürriyetinin, adil yargılanma hakkının olmadığı bir toplumda adaletten bahsedilemez. Dolayısıyla geriye kalan diğer hak ve hürriyetlerin de bir kıymeti olmaz. Bu minvalde Doğu Türkistan halkına yapılanların tam manasıyla soykırım olduğunu rahatlıkla ifade edebiliriz.
Soykırım başlığı altında açıklamaya çalıştığımız 1948 'Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi'nin 9. Maddesi soykırım suçlarında uyuşmazlığın UAD tarafında çözümlenmesini öngörmüştür. Söz konusu maddeye göre;
'Sözleşmeci devletlerarasında bu sözleşmenin yorumlanması, uygulanması veya yerine getirilmesi ve ayrıca soykırım fiillerinden veya üçüncü maddede belirtilen fiillerin herhangi birinden bir devletin sorumluluğu ile ilgili olarak çıkan uyuşmazlıklar, uyuşmazlığın taraflarından birinin talebi üzerine Uluslararası Adalet Divanı önüne götürülür.'[5]
Maddeye göre taraf devletler, sözleşmenin uygulanması ve gerekilenlerin yerine getirilmesi hususlarında, suç oluşturan fiiller nedeniyle devlet sorumluluğuna dair bir uyuşmazlık söz konusu ise adil bir çözüme ulaşmak için uyuşmazlığı UAD'a götüreceklerdir. Yani soykırım suçu için devletlere konuyu UAD'a götürmek yükümlülüğü yüklenmiştiir. Ayrıca bu madde ile bir devletin soykırım suçundan dolayı sorumluluğu konusunda bir başka devletin UAD'a başvurabilmesi de olanaklı kılınmıştır. Bunu yakın tarihteki örneği Hırvatistan'ın 1999 yılında eski Yugoslavya'nın gerçekleştirdiği eylemler nedeni Sırbistan-Karadağ aleyhine yaptığı başvurudur[6].
Söz konusu madde BM'nin veto hakkına sahip olan Çin rejimi için de geçerlidir. Pek tabii bu yola devletler başvurabilir. Nitekim UAD'ın Çin aleyhine vereceği bir kararı Çin rejimi yerine getirmezse BM Madde 94'e[7] göre karşı taraf tarafından BM güvenlik konseyine başvurulur. Her ne kadar Çin, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin 'veto' hakkına sahip olan beş daimi üyesinden biri olsa da, insan hak ve hürriyetleri ile ilgili konularda bu yetkilerini kullanamamaktadır[8].
Uluslararası Ceza Mahkemesi
Uluslararası Ceza Mahkemesi, uluslararası toplumun tümünü ilgilendiren en önemli suçları işleyen kişileri yargılamak amacıyla tüzel kişiliğe haiz, ulusal ceza yargısını tamamlayıcı niteliği bulunan, aynı zamanda daimi ve bağımsız bir uluslararası yargı mekanizmasıdır. Mahkeme 1998 yılında imzalanan ve 2002 yılında yürürlüğe giren Roma Statüsü gereğince faaliyet göstermektedir[9]. Şüphesiz mahkemenin en önemli özelliği onun bağımsızlığıdır. Mahkeme, BM'nin bir organı değil, BM ile ilişkili bağımsız bir yargı kurumudur[10].
UCM'nin yargı yetkisi sadece gerçek kişileri kapsamaktadır. Gerçek kişileri hangi suçlar üzerinden yargılayacağı da UCM'nin dayanağı olan Roma statüsünde açıkça belirtilmiştir. Buna göre UCM soykırım suçu, insanlığa karşı suçlar, savaş suçu ve saldırı suçu üzerinden yargılama yapmaktadır[11]. Mahkemenin yetkisine giren suçlarla ilgili olarak, 'suçu bizzat işleyen, işlenmesini emreden ya da özendiren, suçun işlenmesine yardımcı ya da ortak olan ya da herhangi bir biçimde suçun işlenmesine ya da teşebbüsüne katılan, soykırım suçu ile ilgili olarak bu suçu doğrudan ve kamu önünde özendiren kişileri' yargılama yetkisine sahiptir[12]. Bu minvalde belirtmek gerekir ki suçu işleyen gerçek kişinin makam ve mevkisinin bir ehemmiyeti bulunmamaktadır. Yani UCM en alt düzey devlet görevlilerinden en üst düzey yöneticilere kadar herkesi yargılayabilir. Bu hususa 1948 'Soykırım Sözleşmesi'nin' 4. Maddesi'nde de değinilmiştir.
Uluslararası Ceza Mahkemesi çok önemlidir. Çünkü ilk defa soykırım suçu, kovuşturmak ve cezalandırmak için uluslararası toplum devletler olmadan sürekli ve bağımsız bir yargısal organı kullanabilecektir. UCM, soruşturma işlemleri ve iddia faaliyetini yürütmek üzere bir savcılık teşkilatına sahiptir. Statüde mahkemenin yetkisine dair ön şartlar, sınırlamalar ve diğer tüm düzenlemeler aynı zamanda savcılık makamının yetkisini de belirlemektedir. Bu bağlamda UCM statü madde 13'e göre taraf olan devletlerden gelen bildirimi ya da BM Güvenlik Konseyi'nden gelen bildirimi değerlendirip suçun oluşup oluşmadığını tespit etmektedir. Statünün 15. Maddesi'ne göre ayrıca UCM'nin yargı yetkisi alanına giren suçlarla ilgili bilgilere dayanarak resen soruşturma açma yetkisi de bulunmaktadır. Statü'nün 53. Maddesi gereğince UCM savcılığı kendisine gelen bildirimleri veya resen kendi araştırmaları sonucu elde ettiği bilgileri değerlendirdikten sonra soruşturma başlatılması gerektiği kanaatine varmışsa, soruşturmanın başlatılması kararını verir.
Doğu Türkistan-Çin meselesinde Çin'in yaptığı eylemlerin kasti gerçekleşmiş oluşu noktasında meseleyi statünün 6. Maddesi'ne göre soykırım, 7. Maddesi'ne göre ise insanlığa karşı suç kapsamında değerlendirilmesini mümkün kılmaktadır. Bu minvalde UCM'ye başvuru yapılabilir. Belirtmek gerekir ki Çin, Uluslararası Ceza Mahkemesi, kurulma aşamasında aleyhe oy veren 7 devletten (ABD, İsrail, Irak, Libya, Katar, Yemen) biridir. Bu yüzden Çin aleyhine başvuru yapmanın tek yolu Güvenlik Konseyi aracılığıyla olabilmektedir. Lakin ifade edilmesi gerekir ki bugüne kadar BMGK tarafından meselenin UCM'ye taşındığı vaki değildir.
Çin'in statüye taraf olmamasına rağmen yakın tarihte Washington merkezli Doğu Türkistan Ulusal Uyanış Hareketi isimli STK'yı temsilen bir grup avukat, Uluslararası Ceza Mahkemesi'ne (UCM) başvurarak, 'Çin'in Doğu Türkistan'daki faaliyetleri nedeniyle üst düzey Çinli liderlere soruşturma açılması' talebinde bulundu. 'Soykırım ve İnsanlığa Karşı Suçlar' konusunda Çin Devlet Başkanı'nın da aralarında bulunduğu üst düzey Çinli yöneticilere soruşturma açılması talep edildi. Başvuru yapan avukatlar meseleye emsal olarak Myanmar'ın üye olmamasına rağmen Arakan Müslümanlarının istismar davalarını incelenmişini gösterdi[13].
Netice
Doğu Türkistan meselesi, sadece Doğu Türkistan halkının değil, Orta Asya'nın barışa, huzura kavuşması için kapsamlı bir şekilde ele alınması gerekmektedir. Çünkü Çin rejimi, Doğu Türkistan'a karşı gerek kendi ulusal anayasasında tanınan hakları gerekte uluslararası hukuktan doğan haklarını yukarıda da açıklamaya çalıştığımız üzere açıkça ihlal etmektedir. Nitekim en büyük uluslararası mekanizma olan BM tavsiye/uyarı/kınama gibi kararlarının yanında sürece yalnızca tarafları müzakereye davet ederek müdahil olmuştur. Oysaki BM soruna tarafları uzlaşmaya davet ederek dahil olmamalı, gerektiğinde yaptırım uygulayabilecek şekilde sürece daha etkin olarak katılmalıdır. Kısacası sorunun adil bir şekilde çözümü, BM tarafından alınan onlarca kararın, sorunun çözümü hakkında karar almaktan ziyade bu kararları uygulamayı mümkün kılmakta yatmaktadır.
Bu minvalde, Çin rejiminin BM'nin karar alıcı mekanizmalarındaki, özellikle Konseydeki veto yetkisi, ekonomik, siyasi gücü ve konumu; ayrıca bu konu hakkında BM'nin VII. Bölümü[14] kapsamında bir müdahale ya da önlemin alınmasını zorlaştırmaktadır. Fakat uluslararası yargı mekanizmaları bahsinde açıkladığımız üzere imkansız kılmamaktadır. Nitekim Çin'in politikalarının açıkça suç teşkil ettiğinin kabulü ve Uluslararası Ceza Mahkemesi gibi bağımsız yargı mekanizmalarının varlığı kısmen ümit vaat etmektedir. Pek tabii bu ümidin uygulamaya sokulabilmesi için uluslararası sistemin devletler tarafından çalıştırılması gereklidir. Örneğin İslam İşbirliği Teşkilatı ve yakın zamanda kurulan Türk Konseyi üye devletleri bu konuda öncü olabilirler. Elbette devletleri temsil eden örgütlerin başta BM olmak üzere her milletin, devletin, menfaati için hak, hukuk, adalet, eşitlik bağlamında özellikle veto kısmı ele alınarak revize edilmesi kaçınılmazdır.
----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
[1] Şenol, Cem, AİHS Hükümleri Ve AİHM Kararlarının Devletlerin Egemenlikleri Üzerindeki Etkisi, Yalova Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 2012, Sf. 259 vd. / Ayrıca Bkz. AİHS madde 34.
[2] Bilir, Faruk, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin Yapısı Ve 14 Nolu Protokol, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 2006, Sf. 135 vd.
[3] BM anlaşması madde 93 vd.
[4] UAD statüsünün tamamı için bkz. https://inhak.adalet.gov.tr/Resimler/Dokuman/2312020093041bm_02.pdf
[5] 1948 'Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi madde. 9
[6] Detaylı bilgi için bkz: Değer, Ozan, Soykırım Suçu ve Devletin Sorumluluğu: Uluslararası Adalet Divanı'nın Bosna-Hersek, Sırbistan-Karadağ Kararı, Uluslararası İlişkiler, 2009, Sf. 61-95
[7] https://inhak.adalet.gov.tr/Resimler/SayfaDokuman/2212020141836bm_01.pdf
[8] Kuzu, Burhan, Doğu Türkistan Raporu Ve İnsan Hakları İhlalleri, Aksiyon Dergisi, 1997, Sf. 45 vd.
[9] Roma Statüsü için bkz: https://www.tbmm.gov.tr/komisyon/insanhaklari/pdf02/belge_cezadivani_b1.pdf
[10] Önok, Murat, Tarihi Perspektifleriyle Uluslararası Ceza Divanı , 2003, Turhan Kitabevi, sh.35.
[11] Roma Statüsü Madde 5
[12] Roma Statüsü Madde 25
[13]Detaylı bilgi için bkz: https://iqna.ir/tr/news/3470155/uygur-m%C3%BCsl%C3%BCman-az%C4%B1nl%C4%B1%C4%9F%C4%B1-%C3%87in-h%C3%BCk%C3%BCmetini-ucm-%C5%9Fikayet-etti Ayrıca bkz.: https://tr.euronews.com/2018/09/06/uluslararasi-ceza-mahkemesinden-myanmar-ile-ilgili-karar-yargi-yetkimiz-var
[14] Uluslararası barış ve güvenliğin tehdidi kapsamında konsey, bir ülkeye oluşturulacak bir barış gücü kapsamında müdahalede bulunma yetkisini kullanması.