Bilindiği gibi bugünün siyasi şartlarını 2008 Ekonomik Krizi oluşturmuştu. Batı'da halklar kriz sonrası faturayı dönemin siyasilerine kesmiş, yaşananlardan onları sorumlu tutmuşlardı. Krizin desteklediği atmosfer özgürlük mü, güvenlik mi tartışmalarını gündeme getirmiş ve güvenlik beklentisi öne çıkınca da bu durum popülist siyasilerin ekmeğine yağ sürmüştü. Ancak yaşanan kriz sonrası çıkış adına yapılanlar gelir dağılımındaki adaletsizlikleri ortadan kaldırmadığı gibi daha da derinleştirdi.
Başta Amerika olmak üzere krizden etkilenen ülkeler, sorunlara köklü çözüm aramak yerine, kapitalizmin tapınma mekanlarına dönüşen bankaları kurtarmayı öncelediler. Destek paketleri, krizden çıkmak için ayrılan kaynaklar ellerindeki gücü fütursuzca kullanan bankaların suç ortakları kimi şirketlere aktarıldı. 'Wall Street'i İşgal Et' sloganı ile ortaya çıkan sokak gösterileri Eylül 2011'de Amerika'da bu adaletsizliklere tepki olarak doğdu. İşsizlik ve Arap Baharı sonrası artan göçler de Avrupa'da sağın yükselişinin altyapısını oluşturdu. Trump gibi 15-20 yıl önce rüyalarda Amerikan başkanı olarak görülse hayra yorulmayacak bir figür, işte bu ortamın oluşturduğu psikoloji ile işbaşına geldi. Bu arada İngiltere'nin Brexit kararını hızlandıran gelişmenin aslında 2008 krizi olduğunu da ifade etmek gerekir.
Koronavirüs ile beraber şimdi yine bir dönüm noktasında mıyız sorusu, cevabı en çok merak edilen soru halini aldı. Her şey salgın öncesi şekliyle devam eder mi soruları havalarda uçuşuyor. Yorumlar üstüne yorumlar yapılıyor. Ancak çoğu kimse nasıl bir tehlike ile karşı karşıya kaldığımızdan galiba pek de haberdar değil. Çin-Hindistan geriliminden tutunuz, Ortadoğu'daki, Akdeniz'deki, dünyanın diğer bölgelerinde öne çıkan çatışma haberlerine kadar, her şey aslında bize 1929 Büyük Krizi'ni hatırlatıyor. Hal böyleyken bu salgından dünyanın alması gereken en önemli ders ortak sorunlara, ortak çözümler üretme iradesinin öne çıkması olduğu halde bu ders alınacak mı, çok da belli değil. Şayet bu ders alınamazsa 1929 Krizi nasıl dünyayı 70 milyon insanın hayatını kaybettiği İkinci Dünya Savaşı'na taşıdıysa, koronavirüsle gelen kriz de dünya savaşına benzer büyük bir felaketle karşı karşıya kalmamıza sebep olabilir.
Bunun yanında aslında Amerika'da, Batı'da ayrımcılığı, köleliği öne çıkaran figürlerin heykellerinin halklar tarafından alaşağı edilmesi, toplumların popülizme tepkisi olarak da yorumlanabilir. İnsanların adalet arayışlarını ortak talebe dönüştürmeleri ve bunu yüksek sesle dile getirmeleri popülizmin zemin kaybedeceği şeklinde de anlaşılabilir. Peki, gerçekten bu beklenti hayalden mi ibaret? Bunu zaman gösterecek ama Arap Baharı halkların haklı taleplerinin istismar edilmesi ile nasıl boşa çıkarıldıysa, Batı'da insanların ortaya koyduğu bu haklı tepkiler de istismara açık ve içlerinin boşaltılması maalesef mümkün görünüyor.
Diğer taraftan Amerika'da küreselciler ve ulusalcılar arasında bir çatışma olduğu da ortada. George Floyd'un öldürülmesi bu çatışmayı daha da görünür kıldı. Bu süreçte CIA/Pentagon'un Trump'ı istemediğini herkes gördü. Bu durum Trump'ı tabi ki masum kılmıyor. Trump aslında Amerika'nın kuruluşundan gelen ırkçı damarı temsil ediyor. Trump Amerika'yı her şeyin önünde tutarken, 'beyaz adamın' üstün ve belirleyici olduğu bir Amerika hayal ediyor. Diğer taraftan Trump iktidarda tutunabilmek ve küreselcileri ikna etmek için bazı adımları da attı. İsrail için yaptıkları bunların başında geliyor. Ancak gel gör ki Kaliforniya'daki finans baronları için bunlar bile yeterli olmadı.
Sonuç olarak Trump tekrar seçilir mi, bilinmez. Böyle bir ihtimal kısmen zayıflamaya başlasa da hala bu mümkün. Joe Biden ise tamamen Amerika'yı babalarının çiftliği olarak görenlerin istedikleri cümleleri dile getiriyor. Kim seçilirse seçilsin her iki sonuçta da Amerika'da artık fay hatlarının harekete geçtiği söylenebilir. Çok acı bir gerçek şu ki, dünya yirminci yüzyılın ilk çeyreğindeki bunalımlara doğru sürüklenmek isteniyor. Bunu engellemek aklıselim sahibi herkesin sorumluluğunda. Koronavirüs ile beraber ülkelerin 'gemisini kurtaran kaptan' anlayışını öne çıkardıkları doğrudur. Ancak bulanık suda balık avlamak için denizde suni dalgalanmalar çıkarmak isteyenlere de fırsat verilmemelidir. Yoksa bu dalgalar herkesi yutabilir.