Muslim Port Haber Merkezi | Bekir Sıtkı ŞİRİN

7 Ekim 2023 tarihi itibariyle başlayan ve Siyonist İsrail rejimini derinden sarsan Aksa Tufanı Operasyonu’nun üzerinden bir yılı aşkın bir süre geçti. Aksa Tufanı Harekatı uzunca bir süredir dünya gündeminin ilk maddesini oluştursa da hala daha konuya dair bilinmeyen birçok detay bulunuyor. Bu bağlamda Aksa Tufanı Harekatı ile ilgili dört önemli soruyu cevaplandırdık. Bu yazıyı okuduktan sonra “Aksa Tufanı Neden Başlatıldı?”, “Filistinliler neyi amaçlıyor?”, “Siyonistlerin hedefleri neler?” ve “İslam ülkelerinin İsrail’e karşı hangi adımları atması gerekiyor?” sorularına yanıt bulacaksınız.

AKSA TUFANI HAREKATI NEDEN BAŞLATILDI?

"Oslo Anlaşması'ndan Bu Yana 135 Bin Filistinli Tutuklandı" "Oslo Anlaşması'ndan Bu Yana 135 Bin Filistinli Tutuklandı"

Filistin direniş hareketi Hamas tarafından 7 Ekim 2023 tarihinde başlatılan Aksa Tufanı Harekatı’nın birçok önemli sebebi bulunuyor. Bu sebepler arasında ilk maddeyi Mescid-i Aksa’nın altında gerçekleştirilen kazı çalışmaları teşkil ediyor. Öyle ki söz konusu kazı çalışmaları neticesinde Mescid-i Aksa üzerinde bulunan yapıların her an yıkılma ihtimali bulunuyor. 

Aksa Tufanı Harekatı’nın başlatılmasının ikinci gerekçesi ise Yahudiler tarafından Mescid-i Aksa’ya yapılan baskınlar ve bu baskınlarda sergilenen küstah tavırlar… Bilindiği üzere Siyonist İsrail rejimi güvenlik güçlerinin himayesi altında Mescid-i Aksa’ya sık sık baskınlarda bulunan Yahudiler burada ayinler gerçekleştiriyor. Yahudiler, söz konusu ayinlerde kendi dini ritüellerini gerçekleştirmenin yanı sıra İslamiyet’in mukaddeslerine de sözlü saldırılarda bulunuyor. İşte bu küstah davranışlar da Aksa Tufanı Harekatı’nın başlatılma gerekçeleri arasında yer alıyor.

Kudüs ve Batı Şeria’daki Yahudileştirme politikaları da Aksa Tufanı Harekatı’nın başlatılma gerekçeleri arasında yer alıyor. Bu bağlamda iki bölgede gerçekleştirilen Yahudileştirme çalışmaları neticesinde hem demografik hem de mimari noktada İslamiyet’in izleri silinmeye çalışılıyor. Şeyh Cerrah Mahallesi örneğinde olduğu gibi bölgede katliamlarda da bulunan İsrail rejimi, Kudüs ve Batı Şeria’daki Yahudileştirme çalışmalarını hız kesmeksizin sürdürüyor.

Siyonist İsrail rejimi yakın süreçte aralarında Türkiye’nin de olduğu kimi İslam ülkeleri ile normalleşme sürecine girmişti. Söz konusu durum Filistin’in geleceği adına büyük bir tehlike arz ediyordu. Filistin’i haritadan silmek ve bölgedeki kendi güvenliğini sağlamlaştırmak amacıyla İslam ülkeleri ile normalleşme sürecine giren İsrail’in son hedefi Suudi Arabistan’dı. Özellikle Muhammed bin Selman’ın Suudi yönetimindeki ağırlığının artmasıyla birlikte İsrail ve Suudi Arabistan’ın perde arkasında olsa da birlikte hareket ettiği belirtiliyordu. Perde arkasındaki ilişkileri alenen ortaya koymayı planlayan Tel Aviv ile Riyad’ın düşüncesine Aksa Tufanı Harekatı engel oldu. Aksa Tufanı Harekatı ile birlikte Tel Aviv ve Riyad arasındaki normalleşme süreci de rafa kalkmak zorunda kaldı.

Filistin direnişi tarafından Aksa Tufanı Harekatı’nın başlatılmasının bir diğer nedeni de İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırı planları içerisinde olduğunun öğrenilmesiydi. Direnişe yakın kaynakların aktardığına göre Hamas, Aksa Tufanı Harekatı’nı başlatmasaydı; Siyonist İsrail rejimi Gazze’ye yönelik büyük bir saldırıya girişecekti. Aksa Tufanı ile birlikte İsrail rejiminden önce davranan Hamas, Siyonistlere büyük bir darbe vurmuş oldu.

FİLİSTİNLİLERİN AMACI NE?

Aksa Tufanı Harekatı’nı başlatarak Siyonist İsrail rejimine büyük bir darbe vuran Filistin direnişinin kısa vadede dört tane temel amacı bulunuyor. Buna göre Filistin direnişinin ilk amaçlarından biri Gazze’ye yönelik uygulanan ambargo ve ablukanın kaldırılması… On yılı aşkın bir süredir Gazze’ye uygulanan ambargo ve abluka büyük bir insanlık dramına sebep olurken Filistin direnişi bu durumun son bulmasını talep ediyor.

Filistinlilerin Aksa Tufanı Harekatı’nı başlatmasının bir diğer amacı da İsrail zindanlarında bulunan Filistinli esirlerin serbest bırakılması. Siyonist İsrail rejimi zindanlarında binlerce Filistinli esirin bulunduğu bilinirken bu esirler son derece zor şartlar altında bulunuyor. Esirlere her türlü zulmü uygulayan İsrail rejimi bu zulümlerinde kadın, erkek yahut çocuk ayrımı yapmıyor. 

Filistinliler, Siyonist İsrail rejiminin başta Kudüs ve Batı Şeria olmak üzere Filistin topraklarındaki Yahudileştirme Politikalarından da rahatsız. Bu bağlamda söz konusu faaliyetlerin son bulmasını talep eden Filistinliler, kendi topraklarının demografik ve mimari açıdan Yahudileştirilmesinin önüne geçilmesini istiyor.

Siyonist İsrail rejiminin kimi İslam ülkeleri ile gerçekleştirmiş olduğu normalleşme süreçleri de Filistinlileri oldukça rahatsız ediyor. Zira söz konusu durum Filistin davasının aleyhine bir nitelik teşkil ediyor. Aralarında Türkiye’nin de bulunduğu bazı İslam ülkelerinin İsrail rejimi ile normalleşmiş olmasının Filistin davasına zarar verdiğini düşünen Filistinlilerin Aksa Tufanı Harekatı’nı başlatma gerekçelerinden birini de bu durum oluşturuyor. Öte yandan Aksa Tufanı Harekatı gerçekleşmeseydi Suudi Arabistan ile İsrail rejiminin normalleşme anlaşması imzalayacağı biliniyordu.

Filistin direnişinin Aksa Tufanı Harekatı ile birlikte gerçekleştirmek istediği kısa vadeli amaçlar yukarıda belirtildiği şekilde… Bunun yanı sıra Filistin halkı uzun vadede topraklarının tamamını özgürleştirmek istiyor. Bu bağlamda kullanılan ”Nehirden denize özgür Filistin” ifadesi önemli bir manayı  barındırıyor. 

SİYONİST İSRAİL REJİMİ NEYİ AMAÇLIYOR?

Filistin direnişinin Aksa Tufanı Harekatı ile birlikte Siyonist İsrail rejimine büyük bir darbe vurduğu bir gerçek… Bu hakikatı örneklendirme adına birçok husus bulunsa da İsrail rejimi Başbakanı Benjamin Netanyahu ve diğer birçok Siyonist ismin içerisinde bulundukları durumu “Varlık-Yokluk Savaşı” olarak nitelendirmesi önemli bir detay olarak duruyor. Öte yandan Siyonistler, Aksa Tufanı Harekatı’nı Holokost’tan bu yana başlarına gelen en büyük bela olarak görüyor. 

Peki Siyonist İsrail rejimi içerisinde bulunduğu koşullarda neleri amaçlıyor? Bu sorunun cevabını verirken ilk olarak Yeşaya Kehaneti’ni açıklamamız gerekiyor. İsrail rejimi Başbakanı Benjamin Netanyahu’nun Gazze Soykırımı’nın ilk günlerinde dile getirdiği ve gerçekleştirmek istediklerini belirttiği kehanete göre Siyonistlerin Filistin’deki tüm Müslümanları öldürmesi gerekiyor. Muharref Tevrat’ın içerisinde yer alan Tanah adlı kitaptaki bu kehanete göre Yaratıcı, Yahudilere hedefledikleri bölgede hayvanlara varıncaya dek tüm canlıları öldürmesini emrediyor. Siyonistler ancak böyle yaptıktan sonra inandıkları Mesih’in yeryüzüne geleceğine ve dünyadaki krallıklarının başlayacağına inanıyor.

Gazze’deki tüm Müslümanları hedef tahtasına koyan ve tam anlamıyla bir soykırıma imza atan Siyonist İsrail rejiminin bir diğer amacı da Hamas’ı yok etmek… Filistin direnişini kendisine en büyük tehdit olarak gören İsrail rejimi bu bağlamda Gazze’ye bir kara saldırısı da başlatmıştı. Şu ana kadar Hamas’ı yok etme amacına ulaşamayan İsrail rejiminin bu hedefini gerçekleştirmesi çok zor görünüyor. Zira 7 Ekim’de başlayan destansı mücadelenin ardından yeryüzünün birçok noktasındaki insanın samimiyetini kazanan Hamas için artık küresel alanda destekçileri olan bir oluşum ifadesini kullanmak zor olmasa gerek…

Gazze’de gerçekleştirdiği soykırımın haricinde bölgedeki halkı Sina Çölü’ne sürmek isteyen İsrail rejimi, Gazze’nin de Yahudileştirilmesini amaçlıyor. Öte yandan Siyonist İsrail rejiminin söz konusu amacına ulaşsa dahi uslanmayacağı bir hakikat olarak duruyor. Zira Siyonistlerin nihai hedefleri arasında Arz-ı Mev’ud’u gerçekleştirme hususu bulunuyor. Yahudilik’in üç temel inanç esasından biri olan Arz-ı Mev’ud inanışına göre Siyonistlerin Fırat ile Nil arasını ele geçirmesi gerekiyor. Bu bağlamda düşünecek olursak Gazze’nin yenilmesi halinde Siyonist saldırganlığın İslam coğrafyasının daha birçok noktasına yayılacağına kesin gözle bakılıyor.

TÜRKİYE VE DİĞER İSLAM ÜLKELERİ, İSRAİL’E KARŞI HANGİ ADIMLARI ATMALI?

Varlığıyla yeryüzüne kargaşa saçan İsrail rejimine karşı sert adımlar atılmasının zaruri olduğu görülüyor. Kurulduğu günden beri Müslümanlara türlü mezalimlerde bulunan ve Filistin topraklarını işgal eden İsrail rejimine karşı atılması gereken adımların başında diplomatik ilişkilerin kesilmesi hususu geliyor. Bu bağlamda da İsrail ile yapılan “normalleşme” girişimlerinin son bulması ve karşılıklı misyonların kapatılması gerekiyor. 

Siyonist rejimi etkisizleştirebilme adına adım atılması gereken bir diğer alan ikili anlaşmalar konusu. İsrail ile gerçekleştirilen tüm ikili anlaşmaların iptal edilmesi büyük önem arz ediyor. Bu doğrultuda akıllara ilk olarak ülkemizin İsrail rejimi ile 27 Haziran 2016’da imzaladığı “normalleşme” anlaşması geliyor. Türkiye başta olmak üzere tüm İslam ülkelerinin İsrail ile yaptığı tüm ikili anlaşmalardan çekilmesi coğrafyamızın selameti önem taşıyor.

Ellerinde Müslüman kanı bulunan katil işgalcilere darbe vurulması gereken alanlardan bir diğerini de yargı sahası teşkil ediyor. Bu çerçevede İsrail rejimi hükümeti ve askeri yetkilileri hakkında uluslararası davaların açılması ve bu şahıslar hakkında yakalama kararı çıkarılmasının sağlanması gerekiyor. Geçtiğimiz yıllarda İsrail rejimi aleyhine açılan fakat “normalleşme” anlaşması kapsamında düşürülen Mavi Marmara davasını da hatırlatmamız zorunluluk taşıyor. İsrail rejimini oldukça zor durumda bırakan Mavi Marmara davasına teknik olarak geri dönüşün mümkün olduğu biliniyor. Siyonist katillerin cezalandırılması için yargılama sürecine dönülmesi ile İsrail rejiminin baskı altına alınacağı düşünülüyor.

Filistin davasına sahip çıkmanın ve İsrail rejimine karşı durmanın yolu zihinlerden de geçiyor. Filistin’in özgürlüğü için sahip olduğumuz fikirlerin doğruluğu büyük önem taşırken Filistin topraklarının zerresinde İsrail’in hakkı olmadığını bilmek ve buna uygun olarak hareket etmek gerekiyor. Bu çerçevede Müslüman ülkelerin yöneticilerinin İsrail rejiminin Filistin’deki işgaline çözüm olarak sunulan ‘iki devletli çözüm’ anlayışından uzak durması ve ‘Filistin’in nehirden denize tamamının özgürleştirilmesi’ ilkesine uygun bir siyaset izlemesi şart duruyor. Öte yandan İsrail rejiminin İslam coğrafyasından söküp atılması amacıyla çalışmalarda bulunacak resmi oluşumlar kurulması da önem arz eden konular arasında yer alıyor.

Müslüman ülke yöneticilerinin İsrail rejimini çökertmek adına Filistin’e maddi ve askeri alanda verecekleri destek önemlilik arz ediyor. Bu noktada İsrail rejiminin zulümlerini caydırıcı ve engelleyici bir nitelik taşıyan ‘Filistin Barış Gücü’nün kurulması ve bu oluşuma tüm İslam ülkelerinden belirli sayıda asker alımında bulunulması gerekiyor. Filistin hükümeti ile işbirliği yapmak suretiyle Kudüs başta olmak üzere Filistin topraklarının Yahudileştirilmesinin önüne geçilmesi de büyük önem taşıyor. Bu doğrultuda da Filistin topraklarında yatırımlarda bulunulması ve İslami kültürün devamının sağlanması şart duruyor. Öte yandan Filistinlilere destek verilmesi gereken alanlardan birini de mülteciler meselesi oluşturuyor. İsrail işgali nedeniyle topraklarından ayrılmak zorunda kalan Filistinlilerin evlerine geri dönüşü için desteklenmesi ve bu doğrultuda uluslararası bir oluşum kurulması atılması lüzumlu adımlar arasında yer alıyor.

Başta Filistinliler olmak üzere tüm insanlık için tehlike saçan İsrail rejiminin en güçlü olduğu alanların başında ekonomi geliyor. İsrail rejimine mali alanda ciddi darbeler vurulması gerekirken bu minvalde İsrail rejimine ekonomik ambargoların uygulanması şart görünüyor. İsrail’e açılacak ekonomik savaş kapsamında hava sahalarının İsrail rejimine kapatılması, karşılıklı uçuşların durdurulması, limanların İsrail rejimine ait unsurları kabul etmemesi, İsrail malı ürünlerin İslam ülkelerine girmesinin engellenmesi gibi hususlar da gereklilik arz ediyor.  

İslam ülkelerinde İsrail rejiminin varlığına doğrudan ya da dolaylı olarak hizmet eden tüm askeri üslerin millileştirilmesi gerekiyor. Siyonist İsrail rejiminin gerçekleştirdiği zulümlerdeki en büyük destekçi niteliği taşıyan ABD’ye kaşı atılacak adımların da İsrail’e zarar vereceği aşikâr olarak ortada duruyor. ABD’nin ve NATO’nun İslam ülkelerinde bulunan askeri üslerinden İsrail rejimine istihbarat ve lojistik gibi noktalarda destek sağlanabileceği düşünüldüğünde bu üslerin de millileştirilmesinin önemi daha iyi anlaşılıyor.

Bahsi geçen hususlarla birlikte işgalci İsrail rejimine karşı harekete geçilmesi gereken alanlardan birini de Müslümanların birlikteliği oluşturuyor. İslam ülkelerinden teşekkül edecek birlik mekanizması hayati önem taşırken bu noktada D-8’in aktif bir hale getirilmesi gerekiyor. Millî Görüş lideri Prof. Dr. Necmettin Erbakan öncülüğünde hayata geçirilen ve yeryüzünde adil bir nizamın oluşturulmasını amaç eden D-8’e gerektiği şekilde sahip çıkılması halinde İsrail rejiminin planlarını hayata geçirmede büyük zorluk yaşayacağı öngörülüyor.

Editör: Salih Eser