Koronavirüs sonrası dünya siyasetindeki dengelerin hiçbir şey olmamış gibi ayakta kalma olasılıkları artık çok mümkün görünmüyor. Ortaçağ’ın Kara Ölüm’ü veba salgınında olduğu gibi herkes, salgının etkisi sona erince farklı bir dünyaya uyanacağız diye düşünmeye başladı. Bu değişim mevcut durumu aratacak mı yoksa beklentiler karşılık bulacak mı onu da bu süre zarfında görmüş olacağız.

Malumunuz İkinci Dünya Savaşı Avrupalıların kendi elleriyle kendilerine yaptıkları felaket bir süreç olarak tarihe geçti. Yaklaşık 70 milyon insanın hayatını kaybettiği bu yıkıcı savaşın ardından, kömür ve çelik gibi dönemin sanayisinin lokomotifleri olan hammaddelerin ortak kullanımı bugünkü AB’nin temellerini atmıştı. Ortak para birimine geçmeyi başarıyla gerçekleştiren, aralarındaki sınırları kaldıran, herhangi bir üye ülkenin diplomatik misyonlarından alınmış vize ile bütün Avrupa’ya seyahati mümkün hale getiren AB, tarihinin belki de en büyük krizi ile karşı karşıya kalmış durumda. İngiltere’nin ayrılmış olması bile bu krizin yanında hiç kalır. Başta İtalya, İspanya, Fransa ve Almanya olmak üzere Avrupa’nın tamamında etkili olan salgın, Avrupa’nın kendi içinde de derin sorgulamalar yapmasına sebep oluyor. Birbirlerinin solunum cihazlarına, test kitlerine kendi ülkelerinden geçerken el koyanlardan tutunuz, Rus askerlerinin salgında kontrolü sağlamak için İtalya’ya giriş yapmasına izin verilmesine kadar karmaşık ve tarifi zor gelişmelere şahit oluyoruz. Şurası çok net ki, bu süreçte AB ülkeleri arasında işbirliği yok denecek kadar az. Kaynak ve teknik açıdan birbirlerine destek olmayı akıllarının ucundan bile geçirmiyorlar. Üyeler bütünün bir parçası olmaktan ziyade “gemisini kurtaran kaptan” moduna bürünmüş durumdalar. İspanya’da ordu evlere kontrole gidiyor ve yataklarında ölmüş yaşlı insanlarla karşılaşıyor. Çalışanlar salgın korkusuyla kaçtıkları için huzur evleri yaşlıların cesetleriyle dolu. Daha önce kendilerini ilgilendiren, ilgilendirmeyen konularla ilgili birlik adına alâyıvalâ ile açıklamalar yapan sözcüler, koronavirüste ortalıkta görünmüyorlar. Ne ortak bir hareket planı açıklayan var, ne de Avrupalıların birlikte yaşama hedefine, birliğin geleceğine atıf yaparak AB’nin kurumsallığını vurgulayanların sesleri çıkıyor. Oysa AB dünyada ülkelerin bir araya gelebileceklerine, ortak gelecek inşasını hayata geçirebileceklerine dair en önemli örnek olarak gösteriliyordu. Şimdi artık öyle olmadığı, daha doğrusu olamadığı kendileri dâhil herkesin en çok dile getirdiği kanaat haline dönüştü.

Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz. Evet, AB tarihinin en büyük varoluş krizi ile karşı karşıya. Tamam mı, devam mı sorusunun cevabını bu sürecin sonunda hep beraber görmüş olacağız. Tamam, her şey buraya kadarmış demek çok zor ancak devam diyebilmek için de AB ülkelerinin bugünden farklı bir şeyler söylemeleri, ortaya koymaları gerekecek. Yani Avrupa Birliği bir yol ayrımında ve dünya yeniden şekilleniyor. Türkiye de bütün bu olanlardan ve olacaklardan dolaylı falan değil, doğrudan etkilenecek. Son yıllardaki sorgulamalar eski usul siyasi eylem ve söylemlerin toplumların nezdinde kıymet-i harbiyesi olmadığının işaretlerini veriyordu. Bundan sonra bu daha da açık bir şekilde görünür olacak. Daha önce test edilmemiş küresel boyuttaki bu salgından sonra “hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” sözü artık klişe değil gerçeğin ta kendisidir.