Bölgemiz yeniden sıcak bir çatışma ortamına doğru hızla sürükleniyor. Büyük Ortadoğu Projesi'nin (BOP) yeni aşamalarının ipuçları ortaya çıkmaya başladı. Bir taraftan Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ile Rusya arasında yaşanan Ukrayna merkezli kriz ile birlikte şimdi de İsrail'in İran'ın nükleer tesislerini vuracağına dair haberler ortalığa saçıldı. İsrail'den yayın yapan N12 Kanalı İran'ın İsfahan, Arak, Fordow ve Natanz nükleer tesislerine hava operasyonunun planlandığını, bu operasyonlar için 100'den fazla uçağın kullanılacağını belirten haberler paylaştı. Ayrıca İsrail'in Akdeniz'de, Yunanistan hava sahasının kullanılacağı tatbikat planları yaptığına dair iddialar öne sürüldü. Bunun yanında ABD Başkanı Joe Biden'ın nükleer müzakerelerin olumsuz sonuçlanması durumunda farklı alternatiflerin çalışılması talimatı verdiğini belirten haberler yapıldı. N12 Kanalı'nın yaptığı bu haberden bir gün önce de İsrail Dışişleri Bakanı Yair Lapid'in, ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken'e 'İran ile müzakerelere dönülse bile Tahran'a yönelik yaptırımlar kaldırılmamalı. İran'ın alacağı paralar bizim kapımıza terör ve füze olarak dayanacak' dediği ajanslara düştü.
Bütün bu söylemler ve yapılan haberlerin iki amacı olabilir; birincisi nükleer müzakerelerde İran'ı bu tehditler aracılığıyla kendi istedikleri noktaya çekmek, ikincisi ise müzakerelerden bağımsız olarak Irak'ta kitle imha silahlarının varlığı yalanı gibi her hal ve şart altında İran'a operasyon için hazırlık yapmak. Böylece de BOP'un İsrail'in etrafında düzenli orduya sahip bir tane ülke bırakmamak hedefini hayata geçirmek. Tabii olarak böyle bir saldırının bölgemiz için ne denli tehlikeli bir süreç olduğunu ifade etmeye gerek yok. Ancak İran'ın bir Irak olmadığının da bilinmesi şart. İran birçok açıdan Irak ile kıyaslanmayacak ölçüde güçlü askeri bir altyapıya sahiptir. Bununla birlikte daha birkaç ay önce Şangay İşbirliği Örgütü'nün (ŞİÖ) resmen üyesi olan İran'a yapılacak olası bir saldırının sadece İran'la sınırlı kalmayacağı da açıktır. Başta Rusya ile yakın siyasi ve ticari ilişkiler içinde olan İran'ın uğrayacağı saldırı bölgedeki taşları yerinden oynatacaktır. Ayrıca geçtiğimiz Mart ayında Çin'in petrol karşılığı İran'a 400 milyar dolarlık yatırım yapacağı açıklanmıştı. Yani ABD ile doğrudan siyasi ve ekonomik rekabet içinde bulunan hem Rusya'nın hem de Çin'in İran'a karşı yapılacak bir operasyona sessiz kalmayacağı ortadadır. Rusya ve İsrail ilişkileri iyi olsa dahi son tahlilde böylesine bir saldırı Amerikan çıkarlarına destek olacaktır. Kar-zarar analizi yapacak olan Rusya bu durumda İsrail ile karşı karşıya gelme ihtimaline rağmen İran'ın yanında durmayı seçecektir. Romanya ve Bulgaristan'ın 2004 yılında NATO üyesi olmasının ardından, NATO'nun Ukrayna ve Gürcistan ile Karadeniz'de Rusya ile sınır olmayı hedeflemesi, Rusya'nın kırmızıçizgisi haline dönüşmüş durumdadır. Hal böyleyken İran'a karşı bir saldırı hedefleyenlerin, şu anda bölgede sorun olarak öne çıkan birçok problemin de farklı bir evreye taşınabileceğini düşünmüş olmaları gerekir. Ayrıca İsrail'in Yunanistan hava sahasını kullanma iddiası da İsrail, Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Kesimi (GKRY) ile ABD arasındaki 3+1 yapılanmasının güvenlik alanındaki işbirliği hedefinin de bir parçasıdır. Kimileri ABD ile Yunanistan arasında imzalanan savunma işbirliği anlaşmasının hedefinin Türkiye değil, Rusya olduğunu iddia etseler de aslında ilk hedef Türkiye'yi kuşatma üzerine kuruludur. Bunun mutlaka Türkiye tarafından ciddi bir şekilde takip edilmesi gerekir.
Sonuç olarak İran'a saldırı planlarından ilk etapta doğrudan etkilenecek olan ülke Türkiye'dir. Böyle bir durum olmasa dahi bir İslam ülkesine saldırıya sessiz kalmak, Irak'tan, Suriye'den ders alınmadığını gösterir. Ayrıca Türkiye ve İran arasında 400 yıla yakın zamandan beri bir barış ortamı vardır. Türkiye ve İran halkları dini, tarihi, kültürel açıdan ortak değerlere sahiptir. Rekabet içinde dayanışma örneğini her iki ülkenin de ortaya koyabilecek devlet tecrübesi vardır. İran'a olası bir saldırıya ilk karşı çıkması gereken ülke Türkiye olmalıdır. Yine İran ve Türkiye D-8'in (Gelişmekte olan 8 ülke) iki önemli üyesidir. Hatta Türkiye ön almalı ve nükleer müzakerelerde uzlaşma zemininin oluşması adına yoğun diplomatik çaba ortaya koymalıdır. Suudi Arabistan'ın, Birleşik Arap Emirlikleri'nin (BAE), Katar'ın İran ile ortak zemin oluşturma çabaları olduğuna dair gelişmeler ortaya çıkmışken, bu bölgede yeni bir sıcak çatışmaya izin verilmemelidir. Türkiye bu saydığımız ülkelerden çok daha fazla İran ile işbirliği alanlarını geliştirebilecek altyapıya sahiptir. Şimdi bu çıkan haberler ciddiye alınmalı ve –Allah korusun- olası bir saldırının hem bölgesel çapta, hem de küresel ölçekte ne denli tehlikeli olabileceği herkese açık bir şekilde ifade edilmelidir.