Etiyopya'da yaşanan krizin bir önceki yazımda alt boyutu, dinamiği ya da unsuru olarak gördüğüm noktaları tanımlamıştım. Küresel etkileşimin bu kadar yoğun olduğu ve mahremiyetin tüketildiği modern dünyada hiçbir politik hikaye küresel aktörlerden bağımsız olarak düşünülemez.
Etiyopya'da yaşanan kriz kendi bölgesel dinamikleri olmakla birlikte küresel boyutları olan bir krizdir. Bir önceki yazımda ve kaleme aldığım ayrıntılı analiz raporda, krizi ağırlıklı olarak etnik hakimiyet kavgası olarak açıklamış idim. Özellikle 1991 yılında Derg rejiminin yıkılışı konusunda en aktif taraf olan TPLF 'Tigray Halk Kurtuluş Cephesi'nin' yönetim konusunda dominant karakterinin örtük çatışmayı beslediğinin ve ülkenin yönetimi konusunu diğer yapılara kapatmasının olduğunu ifade etmiştim. Bu yazımda ise bir parça sürecin önemli bir tarafı tarafı olan Abiy Ahmet Ali'nin politik hikayesi ve karakteri konusunda süreci açığa kavuşturacak bir tartışma yapmak istiyorum.
2014 sonrası Politik Süreç & Kritik iki Aktör: Jawar Muhammed ve Abiy Ahmed Ali
Etiyopya Başbakanı Hailemariam Desalegn, başbakanlık görevinden ve EPRDF liderliği görevinden istifa ettiğini açıklamasının ardından Etiyopya'da bir idari ve siyasi kriz ortaya çıkmıştı. Bu krizin derinleştiği bir dönemde bazı muhalif aktörlerin sahada boy gösterdiğine şahit olduk. Bu aktörlerden en dikkat çekeni bir olan Etiyopyalı siyasi analist ve aktivist Jawar Muhammed. Jawar Mohammed, 12 Mayıs 1986'da Hararghe sınırındaki Arsi Eyaleti , Dhumuga'da doğdu . Babası Müslüman, annesi ise Ortodoks Hristiyan. Ortaokulu Adama'da 2003 yılına kadar okudu ve 2005 yılında mezun olduğu Singapur'daki United World College of South East Asia'da okumak için burs kazandı. 2009 yılında Stanford Üniversitesi'nden siyaset bilimi derecesi ile mezun oldu ve 2012 yılında Columbia Üniversitesi'nden insan hakları alanında yüksek lisans derecesi aldı. Dikkat çekici bir Cv sahibi olan Jawar, Oromo toplumu üzerinde büyük bir etkiye sahip. Bu etki ve beceri kendiliğinden mi, yoksa aldığı eğitimin ve küresel etkileşimin bir sonucu mu bunu bilemiyoruz. Fakat dikkat çekici özelliklerinden biri babasının Müslüman, annesinin ise Hristiyan olması ve kendisini Müslüman olarak ifade etmesi. Bu durum Müslümanlar ve özellikle Müslüman Oromo'lular üzerinde güçlü bir etki oluşturmasına sebep oldu. Oromo Milliyetçisi bir söyleme rağmen süreç içerisinde makul bir noktaya doğru yol olursa yakın dönemin önemli bir politik aktörü olacağına kesin gözüyle bakılıyor.
Ülkenin yönetimsel, ekonomik ve sosyal krize girdiği 2014-2016 yıllarında Oromo protestolarının önde gelen organizatörlerinden biri oldu ve halkın teveccühünü kazandı. Şubat 2018'de görevdeki hükümeti devirmekle ve Abiy Ahmed'in iktidara gelmesine yardımcı olmakla itibarı iyice arttı. Aslında kitlesel olayları yönetme konusunda ve Etiyopya'yı yeni sürece hazırlama konusundaki asıl aktörün Jawar Muhammed olduğunu ve eğitimini ABD'de aldığının altını çizmek gerekiyor. Uzun zamandır CIA tarafından Kenya'da toplumsal olaylar konusunda bazı çalışmaların ve hazırlayıcı eğitim süreçlerinin bazı Etiyopyalı aktivistlere verildiği tartışılıyor. 2014'le birlikte Etiyopya'da başlayan süreçte Jawar Muhammed'in çok büyük katkıları var ve hatta Abiy Ahmet Ali'nin küçük çaplı bir aktör olarak Başbakanlığa yürümesi de ABD ve Jawar'ın büyük desteği ile gerçekleşti. Bugün aynı Jawar Muhammed, Abiy Ahmed tarafından hapishanede tutuluyor. Sebebi ise süreci hazırlayan Jawar'ın Abiy Ahmed Ali'nin bu iş için uygun olmadığını söylemesi ve Abiy için Oromo toplumundaki etkisi sebebiyle bir büyük tehdide dönüşmesi. Abiy Ahmed şu an Jawar'ı hapishanede tutuyor ve kitlesinin bir kısmını görünürde kendisine bağlamış gibi fakat sürecin nasıl işleyeceğini zaman gösterecek. Oromo milliyetçisi bir söylemi bir dönem sıkça kullansa da uzun vadede makul bir dile dönmesi ile Etiyopya'da kritik bir aktör olarak varlığını sürdürecektir.
Abiy Ahmed Ali, Etiyopya'daki Hassas Rolü ve Tartışmalı Durumları
Bu sürecin en kritik aktörleri olan Jawar Muhammed'in ardından Abiy Ahmet Ali'nin biraz konuşulması gerekiyor. Bu aktörler 2014 öncesinde yoklardı ve bir anda ustaca toplumun önüne çıkarıldılar. İkisinin de ortak özelliği ve toplumda etki yaratacak önemli bir özellikleri var, babaları Müslüman anneleri ise Hristiyan. Bu durumu özellikle Müslüman Oromo ve diğer Müslüman toplumlar için oldukça ikna edici bir durum ve ikisi de bu özelliğe sahip. Abiy Ahmet'in küçük bir farkı var, Abiy Ahmed Ali on beş yıl önceye kadar Müslüman idi, şimdi ise ateşli bir protestan. Hatta kurduğu Prosperity Party dünyanın en köklü Protestan kiliselerinden biri ile de oldukça yakın bir ilişki içinde. Aslına bakarsanız burada şunu ifade etmek lazım, Afrika için en sert kırılma ve gerginliklerden biri Afrika'daki protestanlaştırma programı. Bu süreç sadece İslam toplumları için değil geleneksel Hristiyan mezhepleri içinde büyük bir gerginlik sebebi. Abiy Ahmet Ali geçmişinde İslam olmakla birlikte bugün başka Protestan aktörlerle birlikte bölgedeki varlıklarının Protestanlaştırıcı bir programın etkili bir yansıması olduğu yönünde bazı düşüncelerim var. Bunun en güçlü güncel emarelerinden biri Tigray savaşından etkilenmiş bölgelerde (Dessi, Kombolcha ve özellikle Wollo'da) hiçbir Müslüman kuruluşun çalışmasına müsaade edilmediği gibi bölgede sadece Protestan kuruluşlar insani yardım için akredite edilmiş durumdalar.
Abiy Ahmed Ali tamda Etiyopya'nın ihtiyaç duyduğu bir dönemde, Jawar ve Oromolalılar tarafından hazırlanmış bir toplumsal rüzgarla iktidara geldi. Bundan sonra kısa zaman içinde ortaya koyduğu performans ve toplumsal etkileşim ile kitlelerin gönlünü kazanmayı bildi. Özellikle ismi Ahmed olan ve babası Müslüman olan biri olarak Müslüman toplulukların ikna olmaya oldukça hazır hallerini de akıllıca kullanmış oldu. Etiyopya Müslümanları Derg rejimine kadar toplumsal sistemin oldukça dışına doğru itildikleri için küçük jestler ve psikolojik hamleler ile iknaya hazır oldukları için kolayca ikna oldular. Abiy Ahmed Ali yapısal reformlar noktasında ve özellikle Demokratikleşme konusundaki taahhütlerini ne kadar yerine getirmemiş olsa da Müslümanlar Abiy Ahmed konusunda henüz tutumlarından kesin olarak vazgeçmiş değiller. Uzun yıllar sonra sahip oldukları sınırlı imkanları da kaybetmekten endişe eden Müslümanlar sabır ve belirsizlik içinde süreci izliyor gibiler.
Abiy ahmed Ali'nin dış politika konusunda dikkat çeken adımları da tüm dünyanın kendisinden haberdar olmasını sağladı. Özellikle Sudan'da aldığı inisiyatif, Eritre konusundaki gayreti ve Ogaden konusundaki tutumu neticesinde Nobel Barış Ödülünü kazandı. Bu ödül gerçekten bir küresel imajın hediyesi mi, yoksa kazanılmış bir hak mı, henüz buna dair kesin bir şey söylemek zor. Fakat Eritre askerlerinin Tigray savaşında Abiy Ahmed Ali vasıtasıyla aldığı inisiyatif Eritre konusunda sürecin samimiyetine önemli bir gölge düşürüyor.
Abiy Ahmed Ali'nin en sert ve milli pozisyon aldığı konu Hades'e (Rönesans Barajı) konusu. Sudan ve Mısır tarafının ortak talebi ile Washington'da kurulan masadan kalkarak bir milli kahraman edası ile Etiyopya'ya dönse de Etiyopya'da bazı çevreler 12 olan tribün sayısının düşürülmesi ile bu durum arasındaki çelişkiye dikkat çekerek bunun bir imaj oyunu olduğunu düşünenlerin sayısı da hiç az değil. Abiy Ahmed küresel ortakları ile bir kriz içinde gözüküyor, küresel aktörleri Abiy Ahmed'in geleceği ile ilgili pozisyonları zaman içinde kendini gösterecektir. Süreç içerisinde yalnız kalan Abiy Ahmet bakalım yara alan imaj ve iktidarını koruyabilecek mi?
Hatırlanacağı üzere Farklı eyaletlerden dört partinin oluşturduğu iktidar koalisyonu Etiyopya Halkları Devrimci Demokratik Cephesince (EPRDF) gerçekleştirilen konsey toplantısında, koalisyonun başına Oromo Halklarının Demokratik Örgütü (OPDO) Başkanı Abiy Ahmed Ali'nin (42) geçmesi kararlaştırmıştı. EPRDF etnik çeşitliliğin olduğu Etiyopya'nın önemli dört siyasi etnik yapısından teşekkül etmektedir. 91 sonrası hassas dağılım kendisini EPRDF çatısı altında toplamış ve hassas bir denge kurulmuştu. Oromo Halklarının Demokratik Örgütü (OPDO) , Tigray Halk Kurtuluş Cephesi (TPLF), Amhara Ulusal Demokratik Hareketi (ANDM), ve Güney Etiyopya Halkları Demokratik Hareketi'nden (SEPDM) meydana gelen Koalisyonun başına geçen Abiy Ahmed'in başbakanlığa geçmesi ile son 27 yıllık EPRDF yönetiminde ilk kez Oromo'lu bir isim başbakan olmuştur. Bu sürecin ülkenin salt kendi iç denkleminde oluştuğuna inanmak zordur. Burada küresel destekli bir zoraki ittifak olduğu bugünden geriye bakıldığında daha net görülecektir. O gün kurulan ittifak bugün çok büyük bir yara almış durumdadır. İlki Jawar Muhammed hapise atılmış, ittifakın en güçlü tarafı olan TPLF ve Tigray halkı çok ağır bir süreçten geçerek silahlanmış, diğer taraflarda çatışmalar başlamış ve TPLF etrafında marjinal ve silahlı bir ittifak oluşmuş, her şeyden önce Abiy Ahmed Ali etrafındaki küresel destek dağılmıştır. Geleneksel bölgesel ittifakların da bozulması ile Doğu Afrika'da Abiy Ahmed tartışmalı bir hal almıştır.
Tigray Savaşının Etiyopya'nın Politik Geleceğindeki Etkisi
Tigray halkı yaşadığı ağır savaş travması ile kontrolsüz, saldırgan ve vahşi bir dönüşüme girmiştir. Özellikle Tigray bölgesinde yaşanan büyük çaplı hak ihlallerinin, kontrolsüz ve saldırgan savaşın faturasını kesmek için yer aramaktadır. Mahalli ordulardaki hırpalanma ve yüksek kayıplar güç dengesini bozduğu için herkes herkese saldırabilme potansiyeline sahiptir.
Etiyopya'daki denge bizzat Abiy Ahmed Ali tarafından bozulmuş ve yerine bir kaos bırakılmıştır. Şu anda yapacağı tek şey olan savaş sahasına inme kozunu kullanarak savaşa katılmıştır. Resmi kaynaklardan alınan bilgi kaybettiği bazı mevzilerin geri alındığı yönünde olsa da bu savaşarak mı yoksa Tigray tarafına bazı taahhütler verilerek mi alınmıştır bunu da zaman gösterecektir. Hassas dengenin bozulduğu Etiyopya'da bugün ve yakın gelecekte yeni çatışmalar çıkabilir. Küresel güçlerin; amatör süreç yönetiminden, hukuksuz savaş yönetiminden ve ülkesini soktuğu iç savaş sebebi ile ve görünürde küresel güçlerin bölgedeki konumlanışına halel geldiği için Abiy Ahmed Ali'den rahatsız olunduğu düşünülebilir. Uluslararası İnsan Hakları kuruluşlarının Eritre ordusu ile birlikte Tigray'da ortaya koydukları kötü manzara sebebiyle Abiy Ahmed Ali'nin peşini bırakmayacaklarını tahmin ediyorum. Son tahlilde bölgeyi Çin'e bırakmamak adına İsrail ve ABD blokunun sürece ve kadrolarına sahip çıkacak adımlar atacağını da tahmin ediyorum.
Süreç oldukça dinamik bir şekilde devam ediyor. Tüm aktörler Etiyopya'daki hassas süreci kendi açısında algılayarak vaziyet alıyor. Bölgede Türkiye'nin hassas rolünü göz önüne alarak süreci yakinen izlemek gerekiyor.
Burada Türkiye için en hassas konu, titiz ve dikkatli bir süreç yönetimidir. Savaşın ve sonrasındaki sürecin ülkemiz tarafından nasıl ele alınması gerektiği konusunu ayrıca tartışmak istiyorum. Arap, ABD ve bazı Etiyopya kanallarındaki ülkemiz karşıtı sistemik propaganda önümüzdeki dönemde konunun ülkemiz için daha önemli bir veçheye bürüneceğini gösteriyor. Özellikle İHA ve SİHA konusu ve ülkemizin bölgeden çekildiği konusunda ülkemiz aleyhine oldukça sert bir propaganda rüzgarı başlamış durumdadır, ilgili birimler elbette bu konuda üzerine düşen görevi yapacaktır. Zira bu kadar devasa yatırım ve alt yapının boşa bırakılması düşünülemez.