Oscar Ödülleri sahiplerini buldu. Güney Kore yapımı Parasite filmi 4 dalda Oscar alarak büyük bir sürpriz yaptı. Daha önce dilleri çoğunlukla İngilizce olan The Last Emperor (1988) ve Slumdog Millionaire (2009) gibi Los Angeles merkezli olmayan filmler bu ödüle layık görülmüştü. Parasite filmi ise 1929 yılından beri ilk defa tamamı yabancı dilde olmasına rağmen en iyi film ödülünü aldı. Bunun yanında Parasite en iyi yönetmen, en iyi uluslararası film ve en iyi senaryo dallarında ödül alarak önemli bir başarıya imza attı.
Bu filmde yönetmen Bong Joon-Hobir gerilim temasıyla zaten genelde yaptığı gibi toplumsal eşitsizlik konusunu kendince bir üst seviyeye taşımış. Malum her toplumda ev metaforu önemlidir. Joon-Ho da bunu kullanmış. Hemen hemen her kültürde “aşağı”, “yukarı” katlar arasındaki farklara da işaret edilir. Alt katlar hatta bodrum katlarda sosyo-ekonomik seviyesi düşük insanların yaşadığı, üst katlarda ise görece refah seviyesi yüksek insanların bulunduğu anlayış genel olarak kabul görür. Üst katlardaki insanlara özenen bodrum kat sakinleri, onların kendilerini görmezden geldiklerini düşünürler. Tabi dünya genelinde gelir dağılımı adaletsizliği karşısında belli kesimler arasında hızla artan uçurumun toplumsal sorunlara yol açması da kaçınılmazdır. Evrensel olarak herkese tanıdık gelen bu kurgu, Parasite’de lisan ve kültür gibi engelleri çok rahat aşarak izleyicide derin izler bırakacak bir tecrübenin aktarımı şekline dönüşmüş.
Ülkemizde de derinleşen bu gelir adaletsizliği bugünlerde ekonomik eşitsizlik olarak karşımıza çıkmakta ama konunun sosyal, kültürel ve manevi yönleri göz ardı edilmektedir. Hâlbuki yakın zamana kadar bizde de alt kat-üst kat metaforu kullanılmaktaydı. Ama bu kullanım ve ev benzetmeleri daha çok kültürel ve manevi yozlaşmaya işaret etmekteydi. Mesela, Necip Fazıl’ın Muhasebe şiirinde bu durum üç katlı ahşap bir ev üzerinden anlatılır:
“Üç katlı ahşap evin her katı ayrı âlem!
Üst kat: Elinde tespih, ağlıyor babaannem,
Orta kat: “Mavs” oynayan annem ve âşıkları,
Alt kat: Kız kardeşimin “Tamtam”da çığlıkları.
Bir kurtlu peynir gibi, ortasından kestiğim;
Buyurun ve maktaından seyredin, işte evim!
Bu ne hazin ağaçtır, bütün ufkumu tutmuş!
Kökü iffet, dalları taklit, meyvesi fuhuş…”
Belki de üstadın işaret ettiği dini-manevi alandaki yozlaşma daha sonraları ahlakın da yitirilmesiyle hak-hukuk-adalet-vicdan-başkalarının haklarına saygı gibi temel değerlerimizi yitirmemize de sebep olmuştur. Parasite filminde de Güney Kore’nin Seul şehrinin varoşlarında bir bodrum katta yaşayan Kim ailesi her ne kadar aşırı yoksul değillerse de işsizlik sebebiyle hızla perişanlığa düşmektedirler. Ama bir gün evin oğlunun bir arkadaşı yurt dışına gideceği için İngilizce dersi verdiği bir öğrencisini geçici olarak ona devretmeyi teklif edince, ailenin belgelerde sahtecilikten tutunuz da zengin ailenin yanında çalışanlara kurdukları tertiplere kadar ne denli acımasız olduklarını görebiliyoruz. Gündelik hayatın bu çirkin yüzü bize aslında herkesin nasıl ben merkezci olabileceği gerçeğini acı bir şekilde yüzümüze vurmaktadır.
Ev mecazı üzerinden devam edecek olursak, Kim ailesinin bodrum, dar, kirli ve pek de hijyenik olmayan evine karşılık Park ailesinin “meşhur bir mimar” tarafından yapılmış geniş ve dış dünyadaki kir, mikrop veya parazitlerden korunaklı evi tam bir tezat oluşturmaktadır. Batılılaşmış Park ailesi alışverişlerini bile Amerika’dan yaparken küçük çocukları “fakirlerin kokusuna” duyarlıdır ama diğer insanlarla pek de ilgilenmemektedirler. Bununla birlikte Kim ailesi ise evlerinde hamam böcekleri ve diğer haşaratlarla mücadele bile edemeyip sokaktan geçen ilaçlama aracından gelecek zehirli havaya bile muhtaçtırlar.
Hâlbuki biz Endülüs’te veya Osmanlı’nın millet sistemi sayesinde sadece aynı kültürdekilerle değil başka inanç mensupları ile de birlikte yaşayabilme tecrübesine sahibiz. Dinimizin sermayenin tek elde toplanmasına karşı getirmiş olduğu sadaka, karz-ı hasen ve zekât gibi müesseselerden uzaklaştıkça kültürel ve manevi yozlaşma ekonomik yozlaşmayı da maalesef kalıcı hale getirmektedir.
Sadece ekonomik değil aynı zamanda diğer alanlardaki adaletsizlikler de önünde sonunda toplumsal barışın yok olmasına ve sosyal çatışmalara sebep olacaktır. Refah dağılımındaki dengesizlikler herkesin ötekisini bir parazit olarak algılamasına yol açacak ve mücadele şiddetini her geçen gün daha da artıracaktır. En iyi aktör ödülünü Joker filmiyle alan Joaquin Phoenix’in kısa konuşmasında da belirttiği gibi kendimizden başkasını düşünmeyen bencil bir hayat tarzına gömülmüş durumdayız ve başka insanların, hayvanların ve tabiatın haklarına saygı duymuyoruz.
Yüzümüze çarpılan Parasite filmi gerçeğiyle yüzleşip taşlaşmış vicdanlara sahip insanlar olma yolunda hızla ilerleyen bizler, bir an önce silkinip kendi değerlerimizle yeniden buluşabilme yollarını aramalıyız. Artık birbirimizle daha çok ilgilenip, karşılıklı bir anlayış geliştirmemiz ve güveni yaygınlaştırmamız gerektiğinin farkına varmalıyız.