Devletlerin gizli sırları elbette olur. Kimsenin bilmemesi gereken, dünyadaki diğer ülkeler tarafından bilinmesi arzu edilmeyen konular tabi ki vardır. Ancak kamuoyu önünde yapılan ve sonuçları merak edilen bir görüşmenin, en azından devletin kurumsal hafızası açısından olması gerektiği gibi takip edilmesi itiraz edilmeyen bir konudur.
Evet, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın son Rusya ziyaretinde Devlet Başkanı Vladimir Putin ile yaptığı, tercümanlar dışında kimsenin olmadığı görüşmeyi kastediyorum.
İdlib, Kırım, Rusya'nın Türkiye'deki yatırımları, Suriye, Libya, Doğu Akdeniz gibi çok önemli başlıkların konuşulduğu ve Türkiye'nin güvenlik kaygılarına tavan yaptıran böylesine konular hakkında alınan kararlar nedir, bunları devlet kurumları tam anlamıyla bilmiyor.
Tamam, kamuoyunun bilmesinin mahsurlu yönleri olabilir, doğrudur fakat ne Dışişleri Bakanlığı, ne Milli Savunma Bakanlığı, ne de Milli İstihbarat Teşkilatı konuşulanlara Putin'in ağzından çıktığı gibi vakıf değil. Putin'in dış politikadaki önemli danışmanlarından olan Prof. Dr. Aleksandr Dugin, Soçi'de yapılan görüşmeyi, 'Türkiye ve Rusya artık yeni bir yola girdi' diye yorumladı. İyi de biz ülke olarak nasıl bir yola girdiğimizi, bu yeni yolun nasıl bir yol olduğunu biliyor muyuz?
Burada Sayın Cumhurbaşkanı'na özellikle bir zafiyet yükleme gayreti içinde olmadığımı da ifade etmek isterim. Bu durum her siyasi kişilik için de geçerlidir. Sonuç itibari ile aynı dilin konuşulmadığı, işlerinde ne kadar uzman olurlarsa olsunlar tercümanların verdiği bilgiyle şekillenen bir toplantı var. Bir başka gözün, kulağın olduğu bir görüşme, yaşanma ihtimali yüksek olan iletişim kazalarını asgariye indirirdi. Bir de iddia edildiği gibi baş başa görüşmeyi özellikle Putin istediyse, burada çok önemli sıkıntılar da uç vermeye başlamış demektir. Yok, öyle değilse, devlette ne güvenilecek bakan, ne de kurum var noktasına gelmiş oluruz ki, o zaman da söylenecek tek söz 'vay geldi başımızadır'. Bunun böyle olmadığını biliyor, tahmin ediyorum ama baş başa görüşme geleneğinin devlet aklının devamlılığı açısından doğru olmadığını düşünüyorum.
Bunun yanında hatırlanacağı gibi geçtiğimiz Haziran ayında, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanı Joe Biden ile Cumhurbaşkanı Erdoğan arasında yapılan NATO Zirvesi esnasındaki görüşme de baş başaydı. Bu görüşme Türkiye'de yanlış bir şekilde tercümanın kimliği üzerinden değerlendirildi ama asıl odaklanılması gereken bu değil içerikti. Ayrıca son olarak ajanslara düşen haberlere göre Ekim ayı sonunda yapılacak olan G-20 Zirvesi'nde de Cumhurbaşkanı Erdoğan yine Biden ile baş başa görüşecekmiş. Anlaşılan o ki, bu türden görüşmeler artık yavaş yavaş gelenek halini alıyor. Oysa Sayın Cumhurbaşkanı böyle bir talep karşı taraftan da gelmiş olsa dahi, kendi elini rahatlatmak adına resmi görüşmeyi yalnız yapmaması gerekir. İletişim bir bütündür. Jestler, mimikler, el-kol hareketleri sözleri tamamlayan unsurlardır. Bir tiyatro sanatçısı, bir röportajında insanlara gülerek hakaret etmekle, kızarak hakaret etmek arasında önemli tepkisel farklar var demişti. Dolayısıyla bir ülkenin kaderini etkileyecek bir görüşme sonuçta sadece tercümanların elindeki sözlerin yazılı olduğu metinlerle anlaşılamaz. Farklı gözlerin görüşmede edindikleri izlenim, sözlerin ötesinde manalar içerebilir. Bir de eğer bu baş başa görüşme kararları Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nin doğal sonucudur diye bakılıyorsa, bu durum bile başlı başına sistemin doğru kurgulanmamış olduğunu göstermeye yeter.
Son olarak buradan bir kere daha ifade etmek gerekir ki, devletler kurumsal hafızaları ile vardır. Bireysel becerilerin başarı kriterleri, kurumları ne kadar sağlıklı işletip işletemediklerine göre değerlendirilir. Devlette devamlılık esastır. Dış politikada yanlış ve anlamsız bir şekilde öne çıkarılan 'değerli yalnızlık' mottosu şimdi de Cumhurbaşkanı'nın baş başa, yalnız görüşmelerine değer atfeder noktaya geldiyse, bu durum Türkiye gibi bir ülkenin diplomasi tecrübesiyle örtüşen bir gerçeklik değildir. Ümit ve beklentimiz, dış politikada baş başa görüşme metodunu kalıcı hale getirecek yaklaşımların bir an önce gözden geçirilmesidir.