Arap Baharı ‘Travmatik Bir Değişimleme Süreci’
Arap baharı rüzgârı
o kadar hızlı esti ki, olaylarla beraber algı ve idrakleri kendi istediği
istikamette inşa etmeye de muvaffak oldu. Nereden, nasıl ve ne tür bir hikmeti!
olduğunu anlayamadan, rejimler bir bir yıkılmaya, Ortadoğu’nun kaderinde etkili
olmuş aktörler yerle yeksan olmaya başladı. Bir noktadan başlayıp hızla akan
toplumsal ve siyasal olayların yönü ve miktarının da planlı olduğu bugün daha
da net anlaşılıyor.
Sokaklara çıkan
insanlar daha müreffeh bir gelecek arzusu ve demokratik bir toplum özlemi ile
çıktıkları sokakların mezarları olacağını ve bugünkü durumu tahayyül etselerdi
çıkarlar mıydı? Bunu bazen karşılaştığım insanlara soruyorum. Aldığım cevap
genelde hayır oluyor. Çünkü bugün içinde bulundukları hal, tahayyüllerin
almayacağı kadar kaotik, zor ve belirsiz. Bu kadar belirsizliğin olduğu yerde
ve ağır travmatik yaşanmışlıklar içinde insanlar düne karşı bakıp iç
geçiriyorlar. Daha iyi olacağını düşünmüştük fakat tahammül edilmez bir hal
aldı, demeyi de ihmal etmiyorlar.
Bunun en temel
sebebi; Arap Baharı sürecinin motivasyonun toplumların refah ve demokrasi
standartlarının artırılması gibi görünse de her manipülatif değişimleme
operasyonunda olduğu gibi, değişimi planlayanın arzu ettiği istikamette taşımak
olduğu kesin gibidir. Arap Baharı süreci tam olarak manipülatif bir değişimleme
operasyonu olarak Arap halklarını belirsizlik ve iç çatışma ortamına sürükleme
operasyonudur denebilir. Bunu bugün söylemek herkes için daha kolay, fakat bunu
2012’de yazarak bugün konuşma hak ve haddimi kendimde bulduğumu ifade etmek
isterim. Anadolu Gençlik Dergisinin 2014 Aralık sayısında ‘Dışarıdan koordine
edilmiş her değişim süreci bir başkasının kontrol ve koordinesinde
gerçekleştiği için kontrol edilir olmaktan uzaktır ve toplumları hiç
istemedikleri durumlara gark edebilir.’ demiştim. İşte tam bugün Arap Baharı
sürecinin yaşattığı travmaların sonuçları ile yüzleşirken bunu tekrar
hatırlamış oluyoruz.
Şüphesiz Arap
Baharının etki ve tesiri her coğrafyada farklı yaşatıldı. Kimisinde siyasal
geçişler temin edilirken, özellikle Suriye, Yemen ve Libya’da iç savaş tarzı
bir boyut kazandı. Uluslararası kuruluşlarla bedenini aynileştiren ilizyonist
ülkelerde eski sömürge hatlarında vaziyetlerini aldılar, bazısı da psikanalitik
tezahürlerinde etkisi ile kendisini oyunun içine atıverdi. Bu ülkelerden en
travmatik olanı tartışmasız Libya’dır. Ömer Muhtarın ülkesi Libya Arap Baharı
sürecinin en sert geçtiği ve iç savaşın devam ettiği bir ülke. Şunu sormak gerekiyor, Libya bu süreçte
dengeler ve alt sosyolojik gruplar arası dağılım/paylaşım sorunu sebebiyle mi
savaşına devam ediyor, yoksa savaş devam etsin arzusu mu işletilmektedir? Benim
düşüncem Arap baharı sürecinde her ülkeye çizilen senaryonun Libya ayağında
savaşın istenmesi. Libya tam da planlandığı şekli ile gövdesine uygun şekilde
iç savaş senaryosu çizilmiş bir ülke. Normal şartlarda bu nitelikte iç savaşı
tetikleyecek bir durum olmamasına rağmen, bugün sürecini en sert yaşayan
ülkelerden biri.
Kaddafi
riyasetindeki Libya o halde neyin bedelini ödemektedir? sorusunun cevabını
aramak gerekiyor. Bende bu yazımda Kaddafi üzerinden bu sorunun cevabını biraz
tartışmak istiyorum. Zira Kaddafi’nin katledildiği günden itibaren beni
rahatsız eden bir durumu, tüm konferans ve toplantılarda ifade edip duruyorum.
İnsani ve bireysel hatalarına rağmen, Kaddafi neyin bedelini ödemiş ve hak
etmediği bir sonla niçin halkına veda etmek zorunda kalmış ve
itibarsızlaştırılarak katledilmiştir.
Osmanlı Libya’sı ve Bağımsızlık Süreci
Tarihi açıdan
bakıldığında Akdeniz Arap coğrafyasındaki Osmanlı topraklarından en dikkat
çekici olanı Trablusgarp’tır. Bölge’deki çeşitliliği bir araya getiren İslam ve
Osmanlılıktır. Zira Barka, Trablus ve Fizan’ı bir araya getirerek tek eyalet
yapan Osmanlıdır. Trablusgarp bundan sonraki döneminde Osmanlıya doğrudan bağlı
bir eyalet iken 1911 yılında İtalyan işgaline uğramıştır. Bu işgal döneminde
Enver Paşa, Mustafa Kemal Paşa, Nuri Paşa, Reşit Paşa bölgede İtalyanlara karşı
halkı örgütlemiş ve bizzat savaşmışlardır. Millet tarihimizin değerli
mücadelelerinden biri olarak çok değerlidir. Maalesef 1912 yılındaki Uşi
anlaşması ile Osmanlı bölgeden çekilmek zorunda kalmışsa da Libya ve Anadolu
arasındaki kalbi hissi bağ her vakit taze kalmıştır. 1945 yılında İtalyan’ın
yenilmesi ile birlikte Libya halkı için devam eden bağımsızlık gayretleri daha
da artmış ve 1951 yılında hedefine ulaşmıştır. Üç büyük eyalet federal yönetim
süreci ile 1963 yılına kadar devam etmiştir. Ülkenin kaderindeki en önemli
değişim süreci Libya’da petrolün bulunması ile ortaya çıkmıştır. BM başta olmak
üzere bölgeye uluslararası ilginin arttığı bir dönem başlamıştır. Kral İdris
yönetimindeki Libya, enerji kaynakları ile uygun atılımları yapma konusunda
oldukça hazır olduğu bir dönemde, İsrail’in Filistin topraklarına Amerikalılar
’da Libya’ya musallat olmuşlardır.
Cemal Abdunnasır Arap Halklarının Kahramanı
Arap halklarında
tartışmasız Osmanlı sonrası dönemin en kritik aktörlerinden biri 23 Temmuz 1952
yılında darbe ile Mısır’da hâkimiyet kuran Cemal Abdunnasır’dır. Abdunnasır
tipi darbe ve yönetim modeli ve onun hedef ve söylemleri ikinci dünya savaşı
sonrasında belirsizlik yaşayan Arap ve Afrika halkları için bir model olmuştur.
Afrikalı ve Arap gençler için en büyük idol Abdunnasır, eklektik bir tip olarak
coğrafya’ da sembolik olduğu kadar fikirleri ile de etki yaratan bir aktöre
dönüşmüştür. Bir taraftan Arap Bağımsızlığını savunurken, diğer taraftan
Müslüman Kardeşlerden edindiği İslami düşünceyi de savunuyor ve aynı zamanda
sosyal adalet ve paylaşımı esas alan bir Arap Sosyalizmini’de tartışmaya
açıyordu. İslam ve Sosyalizm’in tüm Arap ve Afrika coğrafyasında tartışıldığı
bir dönemde aynı zamanda İsrail’in Filistin topraklarındaki işgalci varlığına da
kayıtsız kalmıyordu. Arap Gençler için olağanüstü bir model olan Abdunnasır
1967 Arap İsrail savaşını da başlatmıştır. Fakat savaş Arapların aleyhine
neticelenmiş ve Arap orduları yenilmiştir. Bu Arap halklarında büyük bir infial
ve özgüven kaybının oluşmasına sebep olmuş ve Arap İsrail savaşının ardından 3
yıl sonra Abdunnasır ölmüş ve yerine yardımcısı Enver Sedat geçmiştir.
Cemal Abdunnasır
Arap milletleri ve özellikle gençler için özgün bir model olmuş ve binlerce
Arap gencinde yaktığı özgürlük ateşi ile tüm Arap gençleri için tartışmasız bir
idol olmuştur. Arap topraklarında ve Afrika’da ki pek çok ülkede Müslüman Arap
Gençler, askeri okullara gidiyor, Arap ya da Afrika Sosyalizmi savunuluyordu.
Arap- Afrika
bölgelerinin tümünde olduğu gibi Libya’da da Abdunnasır büyük bir etki
yapmıştır. Abdunnasır’dan etkilenenlerden biride Muammer Kaddafidir.
Arap İstiklalinin Öz Evladı: Muammer Kaddafi
1942 yılında Sirte
şehrinde doğmuştur. Her Arap genci gibi Cemal Abdunnasır’a büyük bir hayranlık
besliyordu. 1948 İsrail’in Filistin İşgali ve Süveyş Krizi sebebiyle dönemin
tüm Arap gençleri sokaklarda idi. İsrail karşıtı söylem ve savaş arzusu,
Abdunnasır’a duyulan hayranlık Kaddafi’nin kaderini de çizdi ve askeri okula
gitti. O halde Kaddafi’nin gençlik çağı üç güdü üzerine oturmaktadır. İsrail karşıtlığı, asker olma arzusu ve
krala karşı darbe. Dönemin ideolojik rengi Kaddafi’yi inşa etmişe benziyor.
İslamcı sosyalizm fikri, daha sonra kaleme aldığı yeşil kitap, tamda böyle
eklektik bir metin olarak tezahür ediyor. Kaddafi eğitimi için İngiltere’ye
gitmişse de hiçbir kaynakta hangi yollarla gittiği ya da niçin kendisinin
seçildiği konusunda bir malumata ulaşılamamaktadır. Bölgenin eski geleneksel
hamisi İngiltere’nin, kabiliyetli Arap gençleri ülkesine götürmesinin de güçlü
İngiliz siyasetinin işleyişi açısından şaşırtıcı olmaması gerekiyor. Zira yeni
tip sömürge modelinin endoktrinasyondan geçmiş aktörler eliyle olacağı da
sonradan ortaya çıkmış oluyor. Tam burada şöyle bir bilgi anlamlı hale geliyor.
Libya Vakıflar ve Din İşleri Bakanı Sn. Ali Muhammed El Beşir Hamude yazdığı
bir makalede bu durumu anlamaya imkân sağlayacak şöyle bir bilgi veriyor. ‘Kral
İdris, ABD’li yetkililerle yaptığı görüşmede ‘ Libya petrollerinin Libya
halkına ait olduğu ve Libya parlamentosunun belirlediği politika çerçevesinde
hareket edeceğini ifade etti. Amerikalı yetkilinin görüşmeden çıkarken
yardımcısına şöyle dedi: ‘’ Biz bu ülkede parlamentoya veya bir başkasına
danışmadan karar alacak birisini istiyoruz.’’
Bu görüşmeden kısa bir zaman sonra Eylül 1969’da Muammer Kaddafi
liderliğinde bir askeri darbe gerçekleşti.
(Hamude;www,timeturk.com/kaddafiöncesiLibya tarihi/haber-807843) . Tabi bu
bilgi yada şüphe Kaddafi’yi İngiliz unsuru yapmaz, zaten temel nokta idealist
gençlerin her zaman batılılar için ilgi odağı olduğu gerçeğidir.
İngiltere’deki
eğitiminin ardından Bingazi’ye dönen Kaddafi 27 yaşında 1969 yılında Kral
İdris’e karşı darbe yaparak idareyi el almıştır. Nasır modeli bir geçiş
sürecine halk hazır olduğu için darbe sessiz ve kansız gerçekleşmiştir.
İngiltere’deki eğitim sürecinde iyi hazırlandığı belli olan Kaddafi
yazdığı ‘Yeşil Kitap’ ile bir sistem de önererek, benzerlerinden
farklı olarak askeri alanlar haricinde sosyolojik durumu, tarih ve felsefeyi ve
küresel gelişmeleri de yakinen takip eden bir lider olarak öne çıkmıştır.
Kaddafi dönemi Libya’sında
en dikkat çeken uygulamalar sosyal devlet alanında olmuştur. Halkının refah
düzeyini artırmaya yönelik olarak geliştirdiği ve sosyalist modellemeler
yoluyla yaptığı kamu destekleri oldukça dikkat çekicidir. Petrol giderlerinin
halka maaş yoluyla paylaştırılması, halkın eğitim ve öğretime kolay ve ücretsiz
ulaşımı, üniversite eğitimin yaygınlaşması, halkın vergi vermemesi, özellikle
her Libya vatandaşının ev sahibi olması, evlilik destekleri, başarı destekleri,
yurt dışı bursları, çocuk desteği, hafız olanlara ev verilmesi gibi kendine has
karakter taşıyan bir sosyal devlet modeli ortaya koyduğu söylenebilir.
Kaddafi’nin küresel
standartlara bakıldığında dikkat çekici düzeyde ülkesinde standartların çok
üstünde bir refah oluşturduğu söylenebilir. Ülkesinin sosyolojik dengesi ile
savaşmadığını, gelişimsel alanları yapılandırdığı ve toplumsal ve ekonomik
gelişmeye hizmet ettiği söylenebilir. Bu yaklaşım Arap Baharı sürecinin Libya’da
refah talebi odaklı bir süreç olduğu yaklaşımını ortadan kaldıracak ve boşa
düşürecektir. O halde Libya’da herhangi bir refah krizi yoksa neden Kaddafi
iktidardan uzaklaştırılmış ve itibarsızlaştırılarak katledilmiştir. O halde
sebepler, sosyo/ekonomik sebeplerin dışında aranmalıdır.
Afrika’daki Entelektüel Devrimin Kahramanı ve Afrika’daki
İslami Kapasitenin İnşası
Afrika’nın birçok
ülkesinde yaptığımız pek çok insani yardım çalışmasında, uluslararası toplantılarda
ve eğitim amaçlı olarak ülkemize gelen pek çok insanla temas etme imkânı
buluyoruz. Master ve doktora eğitim düzeyindeki bu insanların her birinin
ülkesinde imkân ve kapasite farklılıkları var. Özellikle Afrika’nın pek çok
ülkesinde, var olan imkânlardan istifade konusunda Müslümanların sıkıntıları
var. Bazı ülkelerde batılı sömürge politikaların devam etmesi dolayısıyla
Müslümanlar yüksek eğitim imkânlarından yararlandırılmıyorlar. Bazı ülkelerde
üniversiteler kilisenin inhisarında olduğu için Müslümanlar kilise himayesinde
okumayı ilkesel olarak istemiyorlar. 70’li yıllardan sonra Afrika kıtasının tümünde
seferberlik ilan eden kişi Kaddafi olmuştur. Müslüman Afrika- Arap politikası
temelinde Kaddafi tüm Müslüman Afrikalı gençleri yükseköğretim için ülkesine
davet etmiş, bununla da yetinmeyip, tüm İslam dünyasının akademisyenlerine
kapılarını açmıştır. Yurt dışında eğitim görmek isteyen gençlere yüksek burslar
vererek iş garantili olarak burslandırmıştır. Uganda’dan Mozambik’e,
Etiyopya’dan Somali’ye nerede entelektüel bir akademik gayret görürseniz orada
Libya üniversitelerinde okumuş insanlar görebilirsiniz. Bu büyük entelektüel devrimin Afrika’da İslam’ın ve Müslümanların
kapasitesine yapılmış çok önemli bir katkı olduğunu ifade etmek gerekmektedir.
Bunun yanında
buradan mezun olan bireylerin ülkelerine döndükten sonra İslam ve Müslüman
toplumları için yapacakları her türlü çalışmada Kaddafi tarafından finanse
edilmiştir. Geçmişinde İslam olup ta batılı kiliseler marifetiyle işgal edilmiş
ülkelerde çok kritik çalışmalar Kaddafi finansmanı sayesinde
gerçekleşmiştir. İnsan kapasitesinin
oluşumu, İslami çalışmaların finansmanı yanında tüm Afrika’da, Amerika’da ve
Güneyasya’da ve hatta Balkanlarda çok kritik sayılabilecek İslami nitelikli
imar faaliyetleri desteklenmiştir. Cami yanında, medrese ve üniversite binaları
da Kaddafi tarafından finanse edilmiştir. Balkanlarda bugün bile varlığını
devam ettiren pek çok İslami çalışma Kaddafi tarafından finanse edilmiştir.
Batı Trakya, Arnavutluk ve Boşnak Müslümanların yaşadıkları bölgelerde Kaddafi
finansmanı ile İslami imar ve davet faaliyetleri gerçekleşmiştir. Kaddafi’nin
küresel düzeyde etki yaratan oldukça nitelikli ve derinlikli kamu diplomasi
faaliyetleri ile tüm dünya’ da İslam dışı bir düşman çevresi oluşturduğu
ortadadır. Yaşadığı sefil finali ve itibarsızlaştırıcı katlini izah konusunda
bu gayretlerinin etkili olmuş olabileceğini söylemek çokta abartılı olmaz.
Kaddafi’nin Küresel Etki Yaratan İslami Kamu Diplomasisi
Faaliyetleri
Milliyetçi ve
İslami kimliği ile batı karşısında sürekli İslam toplumlarının yanında olduğu
bir gerçektir. Dünya’nın neresinde olursa olsun dış politika odağına İslam
toplumlarını almıştır. Arap ve Afrika halkları başta olmak üzere tüm Müslüman
halkların sorunlarına duyarlı olmuştur. Dönemi itibariyle nerede bir kriz varsa
Kaddafi’nin sürecin mutlaka içinde olduğu söylenebilir. Arap ve Müslüman
devletlerin ortak kuruluşlar teşekkül ettirmesi konusundaki gayretleri çok
değerlidir. Eğer bugün bir Afrika Birliği var ise Kaddafi’nin gayreti ile
olmuştur.
Filistin Mücadelesindeki Destekleri
Özellikle Kudüs
meselesi ve İsrail’in Filistin topraklarını işgali konusundaki duyarlılığı
oldukça üst düzeydedir. Bu konudaki bilinç düzeyinin gençlik döneminde oluştuğu
söylenebilir. Zira 1950’li yıllardaki İsrail karşıtı tüm sokak eylemlerinde
görev almış ve Arap ordusunun bir neferi olmuştur. Her zeminde işgalci İsrail
ve dostlarının karşısında olmuştur. İsrail’le mücadele eden Filistin halkını ve
organizasyonlarını desteklemiştir. Kriminalize olma pahasına her türlü küresel
operasyonları finanse etmiş yada illiyetini açıkça ilan etmiştir. Filistin mücadelesinin
küresel etki oluşturması sürecinde üstlendiği rol oldukça değerlidir.
Güney Asya Müslümanları İle İlişkiler
Bunun yanında İslam
dünyasının uzak coğrafyalarına da kayıtsız kalmadığı bilinen bir gerçektir.
Moro Müslümanlarının mücadelelerinin küresel düzlemde duyulmasında Kaddafi’nin
gayreti oldukça fazladır. Barış görüşmelerinin başlatılması, bazı gençlerin
Libya’da eğitim alması gibi konularda verdiği desteğin yanında, Diplomatik
sürecin 1976 yılından itibaren hız kazanmasına destek vermiş fakat Filipin
tarafının olumsuz tutumları sebebiyle hep askıda kalmıştır. İİT başta olmak
üzere pek çok uluslararası aktör sürece dâhil olmuş ise bu Kaddafi’nin gayreti
ile olmuştur. Bu sebeple bugün bile Kaddafi Moro’da saygı ile anılmaktadır.
Sovyet Müslümanları ve Balkanlarla olan İlişkileri
1918 yılında
Bolşevik devrimin ardından Sovyet Müslümanları için zor dönemler başlamıştır.
İslami eğitimin tamamen yok edildiği, Müslüman toplulukların hicret etmek
zorunda kaldığı Rusya’da din eğitimi krizi Kaddafi’den sonra bir parça
rahatlamıştır. 70’lerden sonra Sovyet sistemi içerisindeki İslami çalışmaların
arka planında Kaddafi’nin etkili olduğu bilinmesi gereken önemli bir gerçektir.
1969 -1992 dönemi arasında Sovyetler ile kurduğu iyi ilişkiler çerçevesinde
Sovyet Müslümanlarının dini eğitimlerinin Libya’da Kaddafi himayesinde gerçekleşmiştir.
Eğer Kaddafi bu desteği vermemiş olsa yaşanacak derin dini krizin maliyetleri
oldukça fazla olabilirdi. Gerçi Sovyet devleti Libya’da eğitim gören
Müslümanları kendi Sovyet yönetim sistemine entegre ederek kendi meşruiyet
aygıtına dönüştürmeyi bilmiştir. Balkanlar’da Sovyet ve slav etkisindeki Balkan
Müslümanlarına verdiği destekler ve özellikle eğitim, burslandırma,
teşkilatlanma, imar ve inşa destekleri; Balkan Müslümanlarını ayakta tutmuştur.
Amerika’daki
Afroamerikan gruplara verdiği destekler, Latin Amerika’daki bazı gruplara
verdiği destekler hatta İRA mensuplarına verdiği desteklerle tüm dünya’ da
muhalif bir aktör olarak büyük tesir yaratmıştır. Küresel düzlemde bir aktör
olmuş ve batının yalanlarını her zeminde yüzlerine vuran bir medeni cesareti
temsil etmiştir. Hatta Güney Avrupa’da iç siyaset süreçlerinde taraflara
verdiği destekle belli zamanlarda batının bir iç siyaset aktörü olarak ta
karşımıza çıkmıştır.
Türkiye İle İlişkiler
Kaddafi’nin ülkemiz ve milletimiz ile olan ilişkileri de oldukça olumludur. Ticari olarak en yoğun ticari etkileşimi olan ülke Türkiye olmuştur. Özellikle ülkesini imar ve inşa faaliyetleri ülkemiz inşaat sektörü eliyle gerçekleşmiştir. Ülkemizde bugün inşaat sektörünün gelişmesinde Libya deneyimlerinin çok büyük bir etkisi olmuştur. 1974 yılında Türkiye’nin Kıbrıs Barış Harekâtı sırasında tüm dünya’ ya meydan okuyup açıktan destek veren tek ülkedir. Bu tarihi dostluğunun milletimizde bir karşılığının olması icap ederdi. (Maalesef öldürüldüğü gün bir despotun öldürüldüğü propagandasına halkımız yenik düşmüştür.) Savruk ve değişken tabiatı ile bazen absürt çıkışlarının da olduğunu ifade etmek gerekmektedir. Bunun en acı faturasını Rahmetli Necmettin Erbakan Hoca ödemiştir. Başbakanlığı esnasında yaptığı ziyaretteki nezaketsizlik ve PKK’yı metheden söylemi oldukça üzücü ve ilişkileri hırpalayan bir etki yapmıştır. Fakat bunun altındaki sebepler ve asimetrik davranışlar gösterme potansiyeli taşıyan Kaddafi’nin kimler tarafından ne amaçla tahrik edilmiş ya da manipüle edilmiş olabileceği üzerine çok fazla kafa yorulmamıştır. Başbakan Erbakan’ın doğal olarak iş birliği yapacağı güçlü bir Libya’yı kapsam dışı bırakmanın anlamını iyi bilen bir küresel ekibin ustalıklı bir ajanlık faaliyeti olabileceği gerçeği dışarıda bırakılmamalıdır.
Kaddafi’nin Katledilmesi Arap İstiklalinin Ve İslam
Dünyasının İtibarsızlaştırılmasıdır
Batı dünyası,
ekonomisini ve stratejik konumunu akıllıca kullanan bu sıra dışı devlet adamı
ile ilişkilerini kontrollü tutmuştur. Belli düzlemlerde alışveriş ve anlaşmalar
yapmak zorunda kaldığı da bilinen bir gerçektir. Batı’nın kendi siyasetlerinin de
bir parçası haline gelen Kaddafi’den nefret etmesini gerektiren pek çok sebebi
vardır. Batılı, haçlı uygarlıktan haz etmeyen ve bunu her defasında ifade eden,
dünya halklarına çok sistematik yollar önermese de cesaret sunan Kaddafi’den öç
almasını gerektiren pek çok sebebi vardır. Buna karşın Müslümanların sınırlı
miktarda gerekçe hariç Kaddafi’den derin bir nefret duymasın gerektiren hiçbir
şey yoktur. İslam dünyasının yaptığı kritik hayırlar nedeniyle bir minnettarlık
içinde olması da beklenir.
Batı
dünyasının kendilerince asimetrik ve hesap dışı ve hatta bazı zamanlarda hesap
bozan Kaddafi’de kurtulması için pek çok gerekçesi vardır. Hatta bazı iç ihtilaflarında
kaynak ve borç aldıkları Kaddafi’nin Batı’nın bazı mahrem malumatlarına da
ortak olduğu bilinmektedir.
Bu sebeple Batı’nın
Kaddafi ile ilgili ilk yöntemi itibarsızlaştırma ve karikatürize ederek
işlevsizleştirme şeklinde olmuştur. Yaşlandıkça absürtleşen ve magazinleşen
Kaddafi de bu itibarsızlaşmaya uygun davranış biçimleri ortaya koymaya başlamış
ve derin bir saygınlık krizinin içine savrulmuştur. Bu zamanlarında bile BM,
Arap Ligi ve İİT’de yaptığı konuşmalar manifesto niteliğinde olmuştur.
İşlevsizleştirme ve karikatürize etme yöntemleri ile nihai sonuca
ulaşamayacaklarını anlayan Batı oligarkları Arap Baharı sonrasındaki
istikrarsızlaştırma programında Kaddafi’nin başlarına bela olacağını bildikleri
için onu yok etmeye fazlaca konsantre olmuş oldular. Bir halk mahkemesinde
yargılanması esnasında söyleyebileceklerinin yaratacağı maliyetleri bile tolere
edecek noktada olmadıkları ortadadır.
Katledilmesinde
bazı mesajlar var. En temel mesaj İslam’a, Müslümanlara ve Arap halklarına
verilmiştir. Milletinize hizmet etseniz bile biz o millete sizi
itibarsızlaştırarak öldürürüz mesajı verilmiştir. Temeli itibariyle
itibarsızlaştırılan Arap İstiklali ve İslam Dünyası olmuştur.
(*) Sebillürreşad Dergisi Ocak 2020 sayısında
yayımlanmıştır.