Hafta sonu Avrupa’daki
kardeşlerimizin davetiyle bir dizi konferans vermek amacıyla Almanya’da idim.
Bir zamandır kaleme almayı arzu ettiğim Avrupa Müslümanları konusunu da bu
vesile ile yazmak istiyorum.
İkinci Dünya Savaşı sonrasında
ekonomisi darboğaza giren ve çalışacak, üretecek işgücü zafiyetinin en derin
şekilde yaşandığı Almanya’nın yardımına milletimiz insanı yetişti. Pek tabi
bunda iki toplumun birbirini iyi şekilde tanıması yanında yakın tarihteki
siyasi ittifaklarının da etkisi olduğunu ifade etmek gerekiyor. Milletimiz
insanının kabiliyet ve çalışkanlığı konusunda da oldukça emin olan Almanya ile
30 Ekim 1961 yılında iki ülke arasında ‘Türk Firmaları, İşçilerinin İstisna
Akdi Çerçevesinde İstihdam Anlaşması’ imzalanmış oldu. Neredeyse 60 yıllık bir
hikâyemiz var Almanya’da.
Göçün Kısa Hikâyesi ve Sosyolojisi
Uzun bir hikâye yani
milletimizin ‘Alamanya’ hikâyesi. Henüz üzerine çok şey yazılıp çizilmese de, ilmi
araştırmalar yeterince yapılmasa da çok boyutlu ve derinlikli bir
sosyo-ekonomik hikâye olduğunu hepimiz çok iyi biliyoruz. Ekonomik boyutun
devamındaki sosyolojik boyut en derinlikli olan kısmı.
Milletimiz, ülkemizin her
bölgesinden Almanya hükümeti tarafından yapılan bu davete icap etmiştir.
Kendine has sosyal karakteri ile Almanya’ya giden vatandaşlarımız için
Almanya’nın ilk adımda şaşırtıcı bir iklim yarattığını vatandaşlarımızın hikâyelerinden
dinliyoruz. Özellikle güçlü, gayretli ve çalışkan insanımızla Alman disiplini
ve sistemliliği sayesinde güçlü bir üretim/istihdam modelinin ortaya çıktığını
biliyoruz. Almanlar içinde şaşırtıcı olan bu yeni işçi tipinin Alman sanayisi
için bir zaman sonra güçlü bir istihsal imkanı var ettiğini Almanlarda
reddetmiyorlar. Bugün güçlü bir Alman sanayisinden bahsediyorsak
vatandaşlarımızın bunda çok önemli katkıları olduğun ifade etmek gerekiyor.
Ekonomik boyutun yanında en önemli olan nokta ise sosyal uyum ve karşılıklı
sosyal vaziyet alma.
Güçlü Alman sosyal politika
sisteminin yeni göçmen topluma karşı yapıcı bir formasyonda örgütlendiğini,
kıta Avrupa’sının güçlü sosyal devlet formunun vatandaşlarımızı kuşatan bir
işlev gördüğünü de ifade etmek gerekiyor. Özellikle Amerikan modeli Sosyal
Devlete baktığımızda Alman modelinin çok insani bir model olduğunu hatırlamak
gerekiyor. Genel olarak Alman toplumunun çalışkan ve Müslüman Türk toplumuna
karşı olumlu bir hal ortaya koyduğunu ve yapıcı, paylaşımcı bir pozisyon
aldığını biliyoruz. Fakat bunun yanında Müslüman milletimizi kabullenme konusunda
zorluk çıkaran aşırılıkların olduğunu da hatırlamamız gerekiyor.
Gettolardaki Samimi Dayanışma
İki ülke arasındaki anlaşmalara rağmen,
milletimizin orada yaşadığı dramatik olayları da unutmak çok mümkün gözükmüyor.
Özellikle aşırılık yanlısı Nazi öykünmecilerin vatandaşlarımıza yönelik saldırı
ve yağmaları ve katliamları da Almanya’daki sürecin vatandaşlarımız için çok
kolay olmayacağının da göstergesi olmuştur ve toplumumuz arasındaki dayanışmayı
beslediği de bilinmelidir. Bu yaşananlar ve milletimiz karşıtı söylem yanında;
batı kilisesinin yaratacağı endoktrine etki, Alman toplumunun ana toplumsal
unsur olarak milletimiz üzerinden yaratacağı değişim baskısından da korunmak
amacıyla bazı tedbirlerin alınması gerekmiştir. Bu tedbirlerin devletimiz
kurumlarından beklenmesinin çok da mümkün/pratik olamayacağını düşünen
vatandaşlarımızın alman yasaları ile uyumlu legal bir toplumsal oluşum içine
girmesi zaruret haline gelmiştir. Küçük çaplı mahalli derneklerin oluşumu mahdut
miktarda olumlu etki yaratsa da asıl gelişme Prof. Dr. Necmettin Erbakan hocanın
kritik adımı ile gelmiştir.
Almanya Hikâyemizin Kritik Kahramanı; Prof. Dr.
Necmettin Erbakan
Erbakan hoca 1951 yılında İTÜ
tarafından ‘Aachen Teknik Üniversitesinde’ ilmi çalışmalar yapmak için
Almanya’ya gönderilmiştir. Almanya’da bulunduğu süre içerisinde alanındaki
çalışmalar yanında toplumsal hayatı ve 2. Dünya Savaşından etkilenmiş bir
ülkenin kalkınma modelini de yakinen incelemiştir. Sivil sanayi yanında, askeri
sanayi konusunda da Erbakan Hoca’nın önemli çalışmalar yaptığı yakinen
bilinmektedir. Bu eğitim sürecinin Erbakan hocamıza ve milletimize sağladığı
çok önemli faydalar olduğu kesindir. Her şeyden önce bir Müslüman Türk entelektüelinin
dünya savaşının hemen ardından Almanya’da bulunması bu toplumu ve Avrupa
medeniyetini yakinen tanıma fırsatı vermiştir. Savaş sonrası kalkınma
süreçlerinin anlaşılması açısından çok önemli faydalar sağlayan bu durum, ayrıca
milletimizden tam on yıl önce burada bulunan rahmetli Erbakan Hocamızın toplumumuzu
nasıl bir sosyolojik, dinsel ve kültürel iklimin beklediğini bilmesine de imkan
sağlamıştır. Bu sebeple Erbakan Hocanın
tüm parti programlarında Yurt Dışında Yaşayan Türk Vatandaşları olgusu her
zaman var olmuştur. Milletimizin Avrupa Kültür alanında eriyip gitmesine ve
kültürel asimilasyona ve dini, milli değerlerinden uzaklaşmamasına yönelik
olarak çok önemli tedbirler alınmıştır.
70’lerden sonra her bölgede
küçük mescitler etrafında halkımız toplanarak dini ve kültürel varlıkların
idame ettirme gayreti içine girmişlerdir. 80’lerden sonra bu yapılar kendi
içinde bölgesel teşkilatlanmalar içine girdiği görülmektedir. Büyüyen toplumun
ihtiyaçlarının da karşılanması amacıyla 1995 yılında IGMG ‘Avrupa Milli Görüş
Teşkilatları’ kurulmuştur. Avrupa’da yaşayan Türk toplumunun dayanışması ve
dini, kültürel, sosyal ihtiyaçlarının karşılanması amacıyla kurulmuş IGMG çok
önemli bir misyon üstlenmiştir. Diasporik varlığımızın teminine yönelik oldukça
stratejik bir adım olan IGMG, Erbakan Hoca’nın Avrupa’daki en önemli adımlarından
biri olarak kabul edilebilir. Zamanla ihtisas kurumları da teşekkül ettiren
yapı Avrupa’daki çalışmalarını Avrupa hukuk formasyonu içinde devam ettirirken
aynı zamanda çok önemli ihtisas birimleri de teşekkül ettirmiştir.
Avrupa’da Kaos ve Çözüm ‘Çatışma Değil Diyalog’
11 Eylül sonrasında tüm dünya
sistemi bir çatışma ve diyalogsuzluk iklimine doğru savurulmaktadır. Batı dünyası’
da bu propagandanın en önemi mağduru durumundadır. Kendi var ettiği bütün
normatif değerlerin ayakaltına alındığı karmaşık yenidünya düzeni çatışmayı
besleyen kaotik bir dönemdir. Bunun batı dünyasındaki en büyük maliyeti yabancı
düşmanlığı, aşırıcılık, radikalleşme, islamofobi, şiddet eğilimi vb.
problemlerdir. Avrupa içine girdiği bu patolojik iklimde çıkmak zorundadır,
zira bu batı için sürdürülebilir bir durum olmaktan çok uzaktır.
Almanya’da bu propaganda
sürecinden etkilenmektedir. Alman toplumu ağırlıklı olarak Siyonizm tarafından
örgütlenen bu şiddet propagandasının içine savrulmuşsa da bu durumun farkında
olan toplumsal yapıların olduğu da bilinmektedir. Alman toplumunu bu kaotik
durumdan kurtaracak en önemli fırsat da Müslüman Alman vatandaşlarıdır.
Almanya, 1961
yılında nasıl İkinci Dünya
Savaşında içine düştüğü buhrandan milletimiz sayesinde kurtulmuşsa bugünde
Avrupa Müslümanlığının ana omurgasını oluşturan milletimiz sayesinde bu
travmadan kurtulabilecektir.
Milletimizin Avrupa’da kurduğu teşkilatlı yapı sayesinde dinin
değerlerine bağlı kalan vatandaşlarımız asla aşırılığa savrulmamışlar ve
milletler çatışması tezlerine iltifat etmeyen yapıcı bir müşfik dili tercih
etmişlerdir. Bu çaba sonucunda Avrupa Müslümanlığının ana omurgasını
muhkemleştirmişlerdir. Artan radikalizme iltifat etmeyerek makul
dini geleneğimizin sünni ve sufi karakterimizin gerektirdiği bir medeniyet
temsilini yapmışlardır. Bugün artık bir Avrupa Müslümanlığından bahsederken
toplumumuzun önemli bir rol üstlendiğini söyleyebiliriz. Bundan sonra teşekkül
edecek yapıların aynı zamanda Avrupa Müslümanlığını temsile yönelik bir imkan
olduğunu cesaretle ifade etmek gerekmektedir.
İşte tam burada bu dinsel ve
sosyolojik oluşum olan Avrupa Müslümanlığını fark ederek teşkilatlanan bir
yapıdan bahsetme gerekiyor. Bu yapılanma AGD ‘AVRUPA GENÇLİK DERNEĞİ/EUROPEAN
YOUTH ASSOCIATION’ dir.
Avrupa Gençliği İçin Büyük Fırsat;
AGD ‘Avrupa Gençlik Derneği / European Youth
Assocıatıon’
1961 yılında Avrupa’ya giden
vatandaşlarımız öncelikle kendi muhitlerinde küçük mescitler kurarak
varlıklarını idame ettirmişlerdir. Zamanla artan ihtiyaçlar çerçevesinde büyük
mescitler ve bölgesel teşkilatlanmalar gerçekleştiren vatandaşlarımız meşrep ve
anlayışları çerçevesinde örgütlenmeler oluşturmuşsa da en köklü ve organize
kuruluş IGMG olmuştur. Bölgedeki millet varlığımızın idamesine yönelik bu
yapıların ardından yeni bir sosyolojinin ortaya çıktığı ortadadır. Bu durum
farklı İslam coğrafyalarından insanların bölgeye gelmesi, insan tipolojisindeki
değişim, sosyolojik şartlardaki değişme, yeni kuşağın eğitimli bir kuşak olarak
coğrafyadaki temsil dilindeki nitelik artışı ve benzeri sebepler yanında ayrıca
Avrupa’da İslam’a yönelmenin de etkisi ile ‘Avrupa Müslümanlığı’ artık önemli
bir olgu olarak karşımızdadır.
Avrupa Müslümanlığı kendine has
bir karakter sergilemektedir. Etnik ve kültürel varlığın ötesinde Avrupa’da Nebevi
İslam modeli güçlü bir zemin bulmuştur. Avrupa
devletleri bu süreci görerek kayıtsız kalmak istemedikleri için vaziyet almakta
ve süreci politik olarak manipüle etmeye yönelik gayretler ortaya koymaktadır. Ağırlıklı
olarak diasporik varlığın idamesi amacıyla yapılanmış kuruluşların bu alanda
söyleyecekleri anlamlı fakat bütüne yönelik olarak sınırlıdır. Bu sebeple
herhangi bir etnik ya da kültürel öğe içermeyen Avrupa’daki sosyolojik yapıyla
uyumlu bir Müslüman Avrupa söylemi inşallah anlamlı ve güzel bir gelişmedir. Bu
sebeple diasporik kuruluşların anlamlı gayretleri yanında Avrupa Müslümanlığına
yönelerek, çok kültürlü ve milletli bir İttihadi söylemin çok anlamlı ve
değerli olduğuna inanıyorum.
Tam bu düşüncelerle meşgul
olduğum bir dönemde IGMG içinde pişmiş, orada yetişmiş bir ekibin milli görüş
prensipleri ile ve İslam’ın temel kaidelerinden beslenerek kurduğu bir teşkilat
olan AGD ‘Avrupa Gençlik Derneği /
European Youth Assocıatıon’ ile temas ettim.
Berlin ve Bremen’de
gerçekleştirdikleri muazzam konferanslara katılma fırsatı buldum. Teşkilatları
ve kadroları ile görüştüm, halleştim. IGMG tarafından incelikle yetiştirilmiş
bu gençlerin akademik düzeyleri, bilinç ve şuur düzeylerini ve kararlılıklarını
büyük bir hayranlıkla izledim. Avrupa Müslümanlığı olgusunu dikkat ve özenle
takip eden bu kardeşlerimizin milletler üstü bu güçlü yeni olgu etrafında zaman
kaybetmeden teşkilatlanmalarından büyük memnuniyet duydum. Özellikle yeni nesil
kadrolar olarak entelektüel hacimlerindeki zenginlik ve vizyonlarından müstefit
oldum. Şehirli ve derinlikli perspektifleri yanında Dünya’daki gelişmeleri
yakından okuma becerilerine hayran oldum. İslam dünyasının sorunları yanında
Avrupa’nın içine düştüğü dar boğazdan ancak İslam ile çıkılacağından, çatışma
yerine diyaloğun asıl olduğundan bahseden yeni kuşak teşkilatçılar. İyi
mekânlarda program yapan, şık giyinen, iyi araçlara binen bu gençler bir getto
davranış kalıbından çok uzak Avrupa toplumu için model insanlar olarak yakın
dönemin önemli aktörleri. Bu kardeşlerimiz derin bir gençlik krizi yaşayan
Alman sosyal sisteminde de çok önemli mesleki roller üstleniyorlar. Ve bitip
giden, madde, şiddet, alkol ve fuhuş batağında eriyen Avrupa gençliğini de dert
ediyorlar.
Avrupa Gençlik Derneği mensubu
kardeşlerimden tamda kafamdaki gerçekleri duymak beni ziyadesi ile mutlu etti
ve cesaretlendirdi. Şu an Avrupa’nın başkentlerinde ve pek çok yerde
teşkilatlanmış durumdalar. Kendilerine yönelik gelişim programları yanında,
teşkilatlarının niteliğini artırmaya yönelik yaklaşımları, aceleci olmayan
tutumları ile gelecek vadeden bir yapı. Rahmetli Erbakan Hocamız ile kurdukları
fikri rabıta yanında, milli görüşün temel prensiplerine olan bağlılıklarına
hayran oldum.
Doğu Türkistan konusunda
düzenledikleri muazzam konferanslara gelen kitlenin niteliği beni mest etti.
Konuşmam esnasında ki neredeyse üç saate yakın sürdü, ellerindeki defterlere
ağzımdan çıkan her şeyi not alan hikmet aşığı kardeşlerim beni çok
umutlandırdı. Kendi toplumumuz yanında farklı milletlere de yönelen bu izzetli
teşkilatı tebrik ediyorum. Yeni nesil bir teşkilat olan AGD ‘Avrupa Gençlik
Derneği’ni tebrik ediyorum.
Allah Celle hayırlı gayretlerini
bereketli kılsın….
‘Hayrın Motoru ve Şerrin Freni Eylesin’…