Bekir Şirin - Emir İhsan Yaren
Nekbe'den Kudüs'ün Kılıcı'na Filistin kavgamızın unutulmaz olayları
İsrail rejiminin Filistin topraklarında uyguladığı zulüm ve sürdürdüğü işgal, yeryüzünün en köklü sorunları arasında yer alıyor. Filistin'in 'Kenan Diyarı' olarak adlandırıldığı döneme kadar götürülebilecek olan söz konusu sorun İsrail rejiminin yeryüzündeki egemen güç odaklarının desteğini almasıyla birlikte günden güne arttı. Filistinlilerin aleyhine işleyen süreç son yıllarda tersi istikamette seyrediyor. Özellikle geçtiğimiz yıl başlatılan 'Kudüs'ün Kılıcı Operasyonu' Filistin direnişinin alevlenmesini sağlarken önümüzdeki süreçte de kazanımların Filistin tarafına doğru sürmesi bekleniyor. İsrail rejiminin kuruluşundan bugüne Filistin-İsrail çatışması her bir evresiyle mercek altına alınmayı gerektiriyor. Filistin'de gerçekleştirilen Siyonist işgali adım adım okuyucularımız için derledik.
Dünyada bütün yolların er ya da geç çıktığı bu coğrafya; tarih boyunca her dönem dünya için belirleyici bir rol oynadı. Barış veya savaş hallerinin dünyaya hakim olması açısından merkezi özellik taşıyan Filistin, Kudüs ve en nihayetinde Mescid-i Aksa; İslam aleminin göz bebeği olması ayrıca dünyanın tamamı için kutsiyet taşıması nedeniyle özellikle son yüzyılda insanlık vicdanını yaralayan büyük savaşlara ve Siyonist zulme sahne oldu. Mevcut tabloya, 20. yüzyıl başlarında Avrupa'daki gettolara sığamaz hale gelen Yahudilerin, Filistin'de ulusal bir devlet kurma idealiyle başlattığı işgal girişimi ile gelindi.
BÜYÜK ZULÜM 1948'DE BAŞLADI
İsrail'in Filistin topraklarına yönelik işgalini irdelemek için özellikle 78 yıllık bir zaman dilimine bakmak gerekiyor. Mesele özünde; Siyonistlerin kendilerine 'vadedildiğine (!) inandıkları toprakları' 1948'den itibaren eyleme geçerek, aşamalı şekilde işgal etmesine dayanıyor. Bu doğrultuda irdelenmesi gereken ilk kritik zaman noktası olarak 'İsrail rejiminin kuruluşu' ve hemen ardından gerçekleşen 'Birinci Arap-İsrail Savaşı' beliriyor. 14 Mayıs 1948'de Filistin için İngiliz Mandası'nın sona ermesi ve aynı gün gerçekleşen Siyonist rejimin sözde bağımsızlık bildirgesi ile I. Arap-İsrail Savaşı başladı. 10 aylık savaşın ardından, ateşkes anlaşmaları İsrail'e Batı Kudüs de dahil olmak üzere '1947 Bölünme Planı'nda öngörülenden daha fazla toprağı işgal imkanı tanındı. Yaklaşık 1 milyon 200 bin Filistinlinin 750 bini topraklarından sürüldü. Filistinlilerin başka ülkelere göçü ve Yahudilerin Filistin'de gün geçtikçe artan nüfusu, demografik yapının bölgenin asıl yerleşik halkı olan Araplar aleyhine dönmesine neden olurken halen devam eden Filistinli mülteciler sorunu da başlamış oldu.
ALTI GÜN SAVAŞI, İSRAİL'İN İŞGALİNİ ARTIRDI
Birinci Arap-İsrail savaşının ardından da bölgedeki gerilim dinmezken 1950 yılında Mısır'ın, Tiran Boğazı'nı işgalci rejimin gemilerine kapatmasının ardından 1956'da Siyonistler, Süveyş Krizi'ni fırsat bilerek boğazı yeniden açmak adına Sina Yarımadası'nı işgal etti. İkinci Arap-İsrail Savaşı olarak da anılan savaşı başlatan bu olayda Siyonist güçler, Sina'dan geri çekilmeye zorlansa da nakliye yolunun açık kalacağı ve Birleşmiş Milletler (BM) Acil Durum Gücü konuşlandırılacağı konusunda güvence aldı. Ancak 1967'de dönemin Mısır Cumhurbaşkanı Nasır bir kez daha Tiran Boğazı'nı işgal rejimine kapattı. Misilleme olarak Siyonist güçlerin Mısır'ın hava üslerine saldırı düzenlemesinin ardından Suriye ve Ürdün'ün de katıldığı savaş, Siyonist işgalin kalıcılığı ve temellerini güçlendirmesiyle sonuçlandı. 6 gün süren savaş; Siyonist rejime Doğu Kudüs, Gazze, Golan Tepeleri, Sina ve tüm Batı Şeria'nın kontrolünde bırakırken bahsi geçen bölgelerde işgalin kalıcı kılmak için yeni işgal yerleşim birimleri kuruldu.
İLK KEZ BİR ARAP ÜLKESİ İSRAİL'İ TANIDI
1977'nin Mayıs ayında işgalci İsrail rejiminde yönetime Menachem Begin'in başındaki Likud Partisi (Irkçı Siyonist Parti) geçerek, ırkçı Yahudi partilerini ana akım haline getirdi. Bu dönemde yeni işgal yerleşim birimleri ve ekonomik liberalleşme teşvik edilerek Arap ülkelerinin işgalci Siyonist rejimi tanımasının önü açıldı. Bu bağlamda gerçekleşen ilk büyük olay Camp David Anlaşması olacak ve 17 Eylül 1978'de Mısır ve İsrail Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanı Jimmy Carter'ın aracılığı ile barış antlaşmasının temelini atacaktı. İsrail'in Sina'dan çekilmesine ve Mısır'ın işgal rejimini 'Camp David Antlaşması'nda' tanımasına yol açacak süreç ile ilk kez bir Arap ülkesi İsrail'i resmen tanımış ve ele geçirdiği topraklar üzerindeki varlığını meşru kabul etmiş oluyordu. Görüşmelerin nihayetinde Tel Aviv ile Kahire arasında 26 Mart 1979'da bir resmi barış antlaşması imzalanırken Menahem Begin ve Enver Sedat, 1978 yılında Nobel Barış Ödülünü birlikte aldı. Kasım 1979'da Nobel Barış Ödülü'nü alan Enver Sedat, Ekim 1981'de uğradığı suikast sonucunda hayatını kaybetti.
SİYONİSTLERİN UNUTULMAZ VAHŞETİ; SABRA VE ŞATİLLA KATLİAMI
İsrail rejiminin Filistin'i işgal etmesine ilişkili olarak gerçekleşen unutulmaz olaylardan biri de Sabra ve Şatilla Katliamı olarak anılan vahşetti. Bu olayda Filistinli Müslümanların yaşadığı Sabra ve Şatilla mülteci kampını basan İsrail ordusu destekli Siyonistler; çocuk, kadın ve yaşlı demeden binlerce Müslüman'ı vahşice katletmişti. Ariel Şaron önderliğindeki katliamda kundaktaki sabiler dahi şehit edilmişti. İşgalci güçler, Siyonist rejimin Londra temsilcisine düzenlenen suikast girişiminin ardından Filistin Kurtuluş Örgütü'nü (FKÖ) Lübnan'dan sınır dışı etmek üzere Lübnan'ı işgal etmişti. Haziran 1982'de başlayan işgal saldırısı; Eylül ayında Siyonistlerin Hıristiyan müttefikleri (Lübnan Falanjistleri) tarafından Beyrut'taki Sabra-Şatila kamplarına sığınan Filistinli mültecilerin katledilmesi, kitlesel protestolara ve Savunma Bakanı Ariel Şaron'un görevden alınması çağrılarına yol açtı. Lübnan işgal girişiminde yaşanan kan dondurucu ve insanlık dışı olayların uluslararası kamuoyunda infiale neden olması, Temmuz 1984'te Siyonist rejimde parlamentonun askıya alınması ile sonuçlandı. Bunun üzerine düzenlenen yeni seçimlerde, Likud (Irkçı Siyonist Parti) ve İşçi Partisi arasında zayıf temellere oturan koalisyon; işgal topraklarındaki huzur ve istikrar sağlayamayınca Haziran 1985'te işgal güçleri Lübnan'ın çoğundan çekilmek zorunda kaldı ancak sınır boyunca dar bir koridoru, Birleşmiş Milletler'in de (BM) onayladığı, 'güvenlik bölgesi' bahanesi ile işgalini sürdürdü.
(milligazete)