Geçtiğimiz salı akşamı, Güney Afrika'nın başkenti Pretoria'daki büyükelçiliğimizin rezidansı, oldukça önemli bir iftar davetine sahne oldu. Büyükelçimiz Ayşegül Kandaş Hanımefendi'nin ev sahipliğinde Türkiye Maarif Vakfı tarafından verilen iftara, Johannesburg ve Pretoria bölgesinin birçok üst düzey ismiyle, çeşitli İslam ülkelerinin büyükelçileri katıldı. Bu çerçevede Mısır, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) gibi ülkelerin davete icabeti bilhassa anlamlıydı. Ayrıca Bölge Eğitim Bakanlığı Özel Okullar Genel Direktörü Chriselda Makhubela'nın salonda bulunması, başlı başına önemliydi. Zira özellikle Türkiye Maarif Vakfının Güney Afrika'daki faaliyetlerini yaygınlaştırması, böylesi irtibatların kurulmasıyla mümkün hale gelebilecekti.

Oruçlar açıldıktan hemen sonra, Büyükelçilik Din Hizmetleri Müşaviri Ahmet Yılmaz'ın imametinde akşam namazı kılınırken, cemaatte İslam dünyasının her yerinden temsilciler vardı.

İftar yaklaşırken, BAE Büyükelçisi Mahaş Saîd Salim el Hamelî ile epey sohbet ettik. Büyükelçi, İngilizce başlayıp Arapça devam eden hasbihalimiz sırasında, BAE ile Türkiye arasındaki yakınlaşmadan sitayişle söz ederek, 'Çok uzun zamandır bu adımı bekliyorduk. Hükümetler arasındaki görüş ayrılıkları şimdi artık bir kenara bırakıldı ve bölgenin ortak kazanımlarına odaklanıldı' dedi. Eski bir savaş pilotu ve subay olan Hamelî, 1990'larda askerî eğitimlerini Konya'da aldıklarını belirterek, 'Ülkelerimiz arasındaki ilişkiler çok köklü' vurgusunda bulundu. Az sonra sohbetimize Yemen Büyükelçisi Ahmed Hasan da katılınca, konu hızlıca Yemen'deki ateşkese kaydı. Büyükelçi Hamelî 'bu kez' ateşkesten umutluydu, ancak Ahmed Hasan aynı fikirde değildi. 'Başkent Sanaa, Hûsîlerin elinde. Hudeyde limanı onlarda. Ülkenin kuzeyini tamamen kontrol ediyorlar. Ateşkese neden razı olsunlar? Daha kesin adımların atılması gerekiyor' diyen Yemen Büyükelçisi hem dertli hem de gerçekçiydi.

Yemen, Umman, Suudi Arabistan, Mısır ve BAE büyükelçilerinin iftardan sonra baş başa verip uzun ve hararetli bir müzakereye girişmeleri, dışarıdan bakıldığında ilginç bir manzaraydı doğrusu. İran büyükelçisi de hemen yan masadaydı üstelik.

Davetin benim için bir başka önemli yanı, Güney Afrika'daki çeşitli Müslüman kuruluşların temsilcileriyle tanışmak ve onları uzun uzun dinlemek fırsatı sunmasıydı. Örneğin, Johannesburg Evkaf İdaresi Başkanı Zeynelabidin Kaje Bey'le sohbetimiz, ufuk açıcıydı. Bana hem Güney Afrika Müslümanlarının ahvaline dair önemli bilgiler aktardı hem de Evkaf İdaresi olarak yaptıkları çalışmalardan söz etti. Zeynelabidin Bey, 'Müslümanlar olarak Türkiye'ye çok büyük ümit bağlıyoruz. Türkiye, kararlarını kendi başına alabilen, bağımsız bir ülke' derken çok samimiydi. Ayrılırken, 'Artık Johannesburg'da bir evin olduğunu unutma!' derken de öyle…

Konukları uğurladıktan sonra, Büyükelçi Ayşegül Hanım'la detaylı konuşma fırsatım oldu. Görevine geçtiğimiz yıl başlayan Ayşegül Hanım, diplomatik hareketliliğin üst düzeyde bulunduğu Pretoria'daki yabancı misyonlarla diyalogu çok hızlı tesis etmiş. İftar davetine katılımdaki temsil seviyesi de zaten bunu gösteren bir örnekti.

Ramazan ayı vesilesiyle gıda yardımlarını düzenli şekilde sürdürdüklerini kaydeden Büyükelçi Kandaş, Türkiye'den Güney Afrika'ya gelen yardım kuruluşları ve STK'larla da işbirliği içinde olduklarının altını çizdi. 'Türkiye Maarif Vakfı, Yunus Emre Enstitüsü, Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı (TİKA), Anadolu Ajansı, Türk Havayolları gibi millî markalarımız burada. Ülkemizin tanıtımında tüm bu enstrümanları etkili bir şekilde kullanmamız gerekiyor, kullanacağız da' diyen Kandaş, özellikle Güney Afrikalı turizm ve medya sektörlerinin temsilcileriyle temasları sıklaştırdığını kaydetti. Kandaş, 'Şahsî diyalogu çok önemsiyorum, bu yöntemle daha kesin sonuçlar alınabildiğini gördüm' diyor.

Johannesburg ve Pretoria'daki programlarımızı tamamladıktan sonra, çarşamba akşamı iki saatlik bir uçuşla Cape Town'a geldik. Perşembe akşamı iftarda Cape Town'daki Başkonsolosumuz Sinan Yeşildağ ve ailesinin misafiriydik. Sinan Bey, meslek hayatında üç ayrı defa Libya'da görevlendirilmiş. Muammer Kaddafi'nin iktidarına da devrildiği zamanlara da şahitlik etmiş. Afrika'nın en güney ucunda Sinan Bey'den Libya'ya dair dinlediklerim hem şaşırtıcı hem de öğreticiydi. İleride belki hatıratını kaleme alırsa, ortaya çok keyifli bir tanıklığın çıkacağına eminim.

Cape Town, elbette bir yazının son paragrafına sıkıştırılacak bir şehir değil. Dolayısıyla, Güney Afrika izlenimlerimin devamı, üçüncü ve -şimdilik- sonuncu yazı için, çarşamba günü bu köşede buluşalım.

(*) Taha Kılınç'ın bu yazısı Yeni Şafak Gazetesi'nden alıntılanmıştır.