Muslim Port Haber Merkezi | Sevde Köse
İşgaci İsrail'in abluka yoluyla amacı, Filistinlileri direniş sloganını yükselten bir hareketi seçtikleri için cezalandırmak ve böyle bir eylemi tekrarlamalarını önlemek için zihniyetlerini dağlamaktı. Ayrıca Hamas'ın ideolojisini ve stratejisini değiştirmeye çalışması barışçıl bir çözüm yoluna girmesini kabul ettirmek ve direniş çalışmasını bıraktırmak içindi.
Abluka meselesi, Hamas'ın 7 Ekim 2023'te Aksa Tufanı'nı gerçekleştirme gerekçeleri arasındaydı ve halen müzakere edilen savaşın durdurulmasına ilişkin şartlar konusundaki tartışmanın merkezinde yer alıyor.
Abluka meselesinin siyasi, ekonomik ve askeri açıdan merkeze alarak, aşağıda abluka kavramını, amaçlarını, geleneksel direniş yöntemlerini ve Gazze Şeridi'nin bu konudaki tecrübelerini inceliyoruz.
Ablukanın taktikleri ve hedefleri
Abluka, erzak ve askeri malzemeyi uzun bir süre boyunca keserek bir ülkeyi veya şehri teslim olmaya zorlamayı amaçlayan bir taktik olduğundan, tarihsel olarak bir savaş durumuyla ilişkilendirilmiştir.
Bu konudaki en eski deneyimlerden biri M.Ö. 5. yüzyılda Spartalıların Atinalıları abluka altına almasıdır. Barış zamanlarında uygulanan ablukalar ve ekonomik yaptırım düzenlemeleri Antik Yunan'da da vardı.
Abluka, Orta Çağ'dan günümüze kadar merkezi bir taktik olarak, biçimlerinin gelişmesi ve Irak, Libya ve Sudan ablukasında olduğu gibi Birleşmiş Milletler'in uluslararası siyasi örtüsüyle desteklenmesiyle devam etmiştir.
Irak Ablukası
Irak ablukası, ablukanın barış zamanında siyasi hedeflere ulaşmak için kullanılmasının bir örneğidir. Ağustos 1990'da 661 sayılı BM Kararı, Irak'ı Kuveyt'ten derhal çekilmeye zorlamak için ona boğucu ekonomik yaptırımlar uyguladı, ancak sonrasında buna yaklaşık 13 yıl daha devam etti ve savaşla birlikte devletin hem sivil hem de askeri unsurlarını yok etti. BM Genel Sekreter Yardımcısı ve Irak'taki İnsani Yardım Koordinatörü Dennis Halliday'in 1998'de istifaya iten neden de buydu.
Halliday, o dönemde Irak'ı ziyaret ettiğinde gördüklerini "Savaş Sonrası Dünya" internet sitesine verdiği röportajda şöyle anlattı: Yaptırımlar kapsamlı ve açık uçluydu, yani bunların sona erdirilmesi için Güvenlik Konseyi kararı gerekiyordu.
Körfez Savaşı'nda Amerika, İngiltere ve bazı ülkelerin desteğiyle Irak'ı bombaladı; iletişim ve elektrik güç sistemleri de dahil olmak üzere sivil altyapıyı hedef alarak gıda üretimini, ziraat ve yaşamın tüm temel ihtiyaçlarını ortadan kaldırdı. İhracat ve ithalatı da kapatarak Irak'ın o dönemde ana gelir kaynağı olan petrolü ihraç etmesini engellediler.
Abluka altındaki insanlara seyreltilmiş uranyum silahları kullandı ve nükleer atıkların büyük miktarda birikmesi çocuklarda lösemi vakalarının artmasına yol açtı. Aynı zamanda Washington ve Londra tedavinin bazı bileşenlerini yasakladı ve Iraklı çocukların hayatta kalma haklarından mahrum bırakılması bir kez daha soykırım gibi göründü.
Iraklı araştırmacılar abluka ve amaçlarına ilişkin analizlerinde, Tarık Yusuf İsmail ve Amerikalı William Haddad’ın “Irak: Tarihin İnsan Vergisi” adlı kitaplarında şunu gördüler: Abluka uluslararası hukuka aykırıydı ve Washington ile Londra'nın asıl amacının en büyük ve en zengin petrol kaynaklarına sahip Ortadoğu'ya hakim olmak ve Irak'ın nüfuzunu etkisiz hale getirmek olduğu belirtiliyordu.
Amerika ve İngiltere'nin bu davranışı ve buna karşı uluslararası sessizlik göz önüne alındığında; işgalci İsrail'in Parlamento seçimlerinde Hamas lehine yüksek oy verilmesi ve Hamas'ın kontrolü ele geçirmesinin ardından Gazze Şeridi'ndeki ablukayı sıkılaştırmasından, Uluslararası kovuşturma veya hesap verme korkusu olmadan “Aksa Tufanı”ndan sonra su, elektrik ve yakıtı kesmelerine kadar giderek Filistinlileri siyasi nedenlerle abluka altına almaya cesaret ettiği anlaşılıyor.
Abluka çeşitleri
Abluka terimi genellikle ikiye ayrılır: kapsamlı abluka ve ekonomik yaptırımlar. Abluka tanımları etkili, etkisiz veya resmi olanı birbirinden ayırır ve asıl mesele onu uygulama yeteneğinin ölçüsüne bağlıdır.
Örneğin İran, yaptırımları meşrulaştırmayı amaçlayan siyasi ve askeri hamlelerle desteklenen takas anlaşmaları yoluyla uluslararası yaptırımları atlatmayı başardı. İhracatını korumak için sert güç kullanmakla tehdit etti ve abluka önlemlerini uygulamaya çalışan ülkelerin çıkarlarını hedef aldı. Bu tür davranışlarıyla ablukanın etkisiz kalmasını amaçlamaktadır.
ABD'nin Küba'ya 60 yıl boyunca uyguladığı yaptırımlar, Küba halkının acılarını arttırmaya katkıda bulunmasına rağmen politikasını değiştirmeyi başaramadı. Benzer bir durum Kuzey Kore'de de yaşandı. Burada rejim, Washington'a karşı düşmanlarıyla ittifakını güçlendirmiş, nükleer bir programı geliştirmiş ve askeri endüstrilerini kurarak dışarıdan gelecek bir saldırıya maruz kalma ihtimalini zayıflatmıştır.
Bosnalılar, 1992-1996 yıllarında başkentleri Saraybosna'daki Sırp ablukanın etkinliğini, şehre savaşçı ile sivil ve askeri ihtiyaçları karşılayan bir tünel kazarak etkisiz hale getirmeyi başarmış, bu da savaşın gidişatını değiştirmeye ve özerklik kazanmalarına katkıda bulunmuştur.
Gazze Ablukası
Gazze Şeridi'nin maruz kaldığı; sakinlik zamanlarında ekonomik yaptırımlar savaş zamanlarında ise kapsamlı abluka arasında bir durumdur. Avrupa-Akdeniz Gözlemevi, Hamas hareketinin parlamento seçimlerini kazanmasının ardından İsrail'in Gazze Şeridi'ne abluka uyguladığını söyleyerek bunu belgeliyor. Daha sonra Haziran 2007'de Gazze Şeridi'nin askeri kontrolünü ele geçirip Gazze Şeridi'ni düşman bir varlık ilan etmesiyle bu durumu daha da sıkılaştırdı.
İsrail ayrıca, yakıt ve malların girişinden bireylerin Gazze Şeridi'ne gidiş-dönüş hareketlerine kadar ciddi kısıtlamalar getirerek, halkın temel haklarını doğrudan etkileyen ek yaptırımlar da uyguladı.
Yıllar boyunca İsrail yetkililer, Gazze Şeridi’ne giren mal ve malzemelerin miktar ve kalitesinin kontrol ettirmesi ve yüzlercesini yasaklatmasının yanı sıra, Şeridi Batı Şeria ve Doğu Kudüs'teki Filistin topraklarından ayırarak tecrit etme politikasını pekiştirmeye çalıştı. Bu da, kapsamlı bir ekonomik durgunluğa, yoksulluk ve işsizlik oranlarında keskin bir artışa neden oldu.
Bunlara ek olarak İsrail ablukası özellikle Gazze'deki sağlık sektörünü etkiledi; pek çok temel tıbbi malzeme mevcut olmadığından birçok hasta cerrahi operasyonlar için aylarca beklemek zorunda kaldı.
Aksa Tufanından Sonra
İsrail, 7 Ekim'den 48 saat sonra Savunma Bakanı Yoav Galant’ın yaptığı açıklamayla Gazze'yi kapsamlı bir şekilde abluka altına aldı ve Enerji Bakanı Yisrael Katz da Gazze'ye verilen suyun kesilmesi talimatını verdi.
Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı'nın (UNCTAD) Ocak 2024 tarihli raporunda, İsrail askeri saldırılarıyla birlikte Gazze Şeridi'ne uygulanan ablukanın etkisi şöyle anlatılıyor: "Gazze'de yaşam koşulları işgalin başladığı 1967 yılından bu yana en kötü seviyede."
21 Aralık 2023'te yayınlanan BM destekli "Gıda Güvenliğinin Entegre Geçici Sınıflandırması" raporunda "Gazze Şeridi'ndeki ailelerin yüzde 25'inden fazlasının şiddetli açlık çektiği" belirtildi. Ayrıca tüm Gazze halkının "bir krizden veya daha kötü düzeydeki akut gıda güvensizliğinden muzdarip olduğunu" vurguladı.
Ayrıca nüfusun %26'sının (yaklaşık 577 bin kişi) gıda kaynaklarını ve adaptasyon kapasitelerini tükettiğini ve felaket düzeyinde açlık (entegre geçici sınıflandırmanın beşinci aşaması) ve akut açlıkla karşı karşıya olduğunu gösterdi.
Raporun yayınlanmasını takip eden altı ay boyunca, "şiddetli çatışmaların devam etmesi ve insani yardıma erişimin kısıtlanması halinde" Gazze'de kıtlık tehlikesinin söz konusu olduğu belirtildi.
Birleşmiş Milletler'e göre kıtlık, "ailelerin en az yüzde 20'sinin ciddi gıda kıtlığıyla karşı karşıya kaldığı, çocukların en az yüzde 30'unun akut yetersiz beslenmeye maruz kaldığı ve her 10.000 kişi başına günde ikiden fazla ölümün meydana geldiği açlık" olarak tanımlanıyor.
Gazze ablukasına direnmek
Hamas parlamento seçimlerini kazanmasından ve Filistin halkının seçiminin uluslararası alanda reddedildiğine dair işaretler ortaya çıkmasından bu yana, Filistinlilere karşı uygulanan uluslararası cezai tedbirlerin meşruiyetini zayıflatacak şekilde, Filistin siyasi yelpazesinin çeşitli türlerini bir araya getiren bir hükümet kurmaya çalıştı. Ancak uluslararası baskı ve direnişin önderlik edeceği herhangi bir hükümetin başarısız olacağı iddiası o dönemde böyle bir hükümetin kurulmasını engel oldu.
Hamas aynı zamanda uluslararası baskıları ve bunların Batı Şeria ve Gazze Şeridi halkları üzerindeki canlı etkilerini hafifletecek bir siyasi söylem oluşturmaya çalıştı ve İsmail Haniye başkanlığındaki ulusal birlik hükümetinin ve El Fetih hareketi, Demokratik Cephe ve diğer Filistin güçlerinden bakanların katılımıyla hazırlanan programın esası olarak “Ulusal Mutabakat Belgesi” kabul edildi. Ancak bu durum ablukanın devam etmesine engel olmadı.
2007'de Hamas liderliğindeki hükümetin yetkileri Gazze Şeridi ile sınırlandırıldı ve işgal, Gazze Şeridi'ndeki ablukayı sıkılaştırdı. Mısır, işgalin şartları doğrultusunda işbirliği yaparak Refah geçişinden nelerin girip çıkacağına karar verme hakkını ona verdi.
Ablukanın hafifletilmesi
Bu gerçek karşısında Hamas çeşitli yollarla bu ablukayı hafifletmeye çalıştı:
- Siyasi düzeyde El Fetih'le uzlaşma için uzun müzakereler yürüttü ve en önemli hedeflerinden biri Gazze Şeridi'ndeki ablukanın hafifletilmesi ve Gazze Şeridi halkının yaşam ihtiyaçlarının sağlanması konusunda otoritenin sorumluluk üstlenmesiydi. Ancak Otoritenin, uzlaşmanın Hamas'ın Oslo Anlaşmalarını onaylamasını gerektirmesiyle bağlantılı olduğunu ilan etmesi bu yolun başarıya ulaşamamasının önemli bir nedeniydi.
- Hamas, abluka koşullarını hafifletmek amacıyla Mısır'la ilişkilerinde medya ve siyasi gerginlikten kaçındı, sınır güvenliği durumunun kontrolünde alınmasında Hamas'la işbirliği yaptı, bu da birçok dönem ablukayı hafifleten şartların varlığına katkıda bulundu.
- Ablukayı kaldırmak, direnişin yıllar boyunca işgale karşı yürüttüğü askeri gerilim ve Mart 2018'den Eylül 2019'a kadar devam eden dönüş sürecine ek olarak 2008, 2012, 2014, 2021 ve 2023 senelerindeki savaşların temel hedeflerinden biriydi. Bu strateji ablukanın geçici olarak hafifletilmesine katkıda bulunurken işgal, Gazze Şeridi'ne yönelik saldırıların yarattığı geniş çaplı yıkımla halkın yaralarını derinleştirmeyi amaçlıyordu. Yeniden yapılanma ise, Mısırlı yetkililerle yapılan anlaşma ve Amerika ve Avrupa'nın koruması nedeniyle sekteye uğradı.
- Gazze Şeridi halkı sivil ve askeri malzeme sağlamak ve ablukaya karşı koymak için tünel kazmaya ve denizde ve karada kaçakçılığa başvurdu; bu, neredeyse yirmi sene boyunca direnişin savaş sistemini kurmasına katkıda bulundu.
- Ancak Ekim 2013'ten bu yana Mısır rejimi, tünelleri yıkmak ve Mısır sınırları içinde izole bir bölge oluşturmak için büyük bir kampanya başlattı ve bu da tünellerin Şerid’in ihtiyaçlarını karşılama kabiliyetini azalttı.
- Ablukaya bir başka tepki olarak Gazze Şeridi halkı, ilki Eylül 2005'te ve ikinci kez Ocak 2008'de olmak üzere iki kez bir çok gerekli ihtiyaçlarını tedarik etmek için Mısır sınırını geçme yoluna gitti. Ancak Mısırlı yetkililer daha sonra olayın tekrarını önlemek için bir ayırma duvarı inşa etti ve güvenlik dağıtımını güçlendirdi.
- Gazze Şeridi halkına insani yardım taşıyan, işgalci devlete ve Mısırlı yetkililere ablukayı kaldırmaları için baskı yapmayı amaçlayan kara konvoylarının ve deniz filolarının yer aldığı uluslararası dayanışma hareketleri vardı. Bunlardan en öne çıkanları, “Miles of Smiles” kara konvoyları ve 2010, 2011, 2015 ve 2016 yıllarında işgal güçlerinin geçmesine engel olduğu özgürlük filolarıdır.
- İsrail'in 2010 yılında Birinci Özgürlük Filosu'na (Mavi Marmara) saldırısı 9 Türk aktivistin şehit olmasına yol açmış, Ankara ile yıllarca süren diplomatik krize yol açmıştı.
Ablukanın başlangıcından bu yana Gazze Şeridi halkının balıkçılığın yanı sıra çeşitli tarım türleri, hayvancılık, kümes hayvanları ve balık yetiştiriciliği de dahil olmak üzere bitkisel ve hayvansal üretim projelerine ilgisi artmıştı. Bu durum, savaşlarda bu projeleri yıkıp yok eden ve geçişleri kapatarak, malzeme girişini ve ihracatlarını engelleyerek bunları kısıtlayan işgale karşı bir çatışma meselesi olmaya devam etti. Ayrıca Mısırlı yetkililerin Refah sınır kapısını malların değil bireylerin geçişi için tahsis etmesi de işgalin bu çabalarına katkıda bulunuyordu.
Sonuç olarak abluka süreci ve direnişi incelendiğinde “işgalden kurtuluş savaşının” en önemli alanlarından biri olduğu görülüyor. Onun kaderi bu savaşın kaderiyle bağlantılı çünkü savaşın sonu iki şeyden birine bağlı: Filistinlilerin işgale karşı direnişinin durması (ki bu beklenmedik bir durumdur) ya da işgalin iradesinin kırılması ve 17 yıldır devam eden bu suçun devam etmesini engelleyen uluslararası veya bölgesel bir durumun ortaya çıkması. Bu, işgal devletinin uluslararası meşruiyetinin azalması, batılı sponsorları için politikalarını desteklemenin yüksek maliyeti ve Filistinlilerin işgale karşı devrimlerini ve çeşitli yöntemlerle direnişi yeniden başlatma kararlılığının açık hale gelmesi gibi faktörleri içeriyor.
*Yazımız Al Jazeera kanalında yayınlanan makaleden çeviri yapılmıştır.