Küresel çapta sarsıntılı bir dönemin içinden geçiyoruz. Rusya - Ukrayna Savaşı'yla birlikte tansiyon uluslararası arenada iyice artmaya başladı. Amerika'nın Afganistan'dan çekilmesini zafiyet olarak okuyan Rusya, muhtemelen bu durumu Ukrayna'ya saldırısı için motivasyon aracı olarak gördü. ABD'nin sürece müdahil olamayacağını düşünerek göstere göstere Ukrayna'yı işgal etmeye başladı. Bütün bu kriz şartları aynı zamanda bölgesel ve küresel çapta Türkiye için fırsatları da beraberinde getiriyor.
Önümüzdeki günler tedbir ve kazanımlar arasındaki dengenin doğru değerlendirilmesi gereken zaman dilimleridir. Dış politikada önlemlerin alınmasının yanında, ortaya çıkan fırsatlar da çok iyi takip edilmelidir.
Birkaç ay öncesinde Montrö Boğazlar Sözleşmesi'ni kamuoyunda tartışmaya açan iktidar, Ukrayna ve Rusya arasında yaşanan savaş ile birlikte tarafsızlık için en önde gelen karinenin bu sözleşme olduğunu fark etmiş gibi görünüyor. En azından bu noktaya gelinmiş olması ve her iki ülke ile iletişim kanallarının açık durumda olması önemlidir.
Bununla birlikte Orta Asya Türk devletleri ile birlikte kurulan Türk Devletleri Teşkilatı'nın aktif hale getirilmesi, hızlı bir şekilde entegrasyon adımlarının atılması güven verecek ve bu ülkelerin bölgesel ve küresel alandaki politik kaygılarının giderilmesine katkılar sağlayacaktır. Bu konuda Türkiye öncü olmalı, siyasi, diplomatik ve teknik anlamda bu ülkelere destek vermeli ve güçlü bir siyasi altyapı oluşturulmasına ön ayak olmalıdır.
Diğer taraftan İslam dünyasının genel hatları ile Rusya-Ukrayna Savaşı'na yaklaşımları barıştan ve gerilimin azaltılmasına katkı yapacak tarzda bir tavır olduğunu söyleyebiliriz. Bu bağlamda Mısır ile normalleşme adımlarının hızlı bir şekilde atılmasının yanı sıra, D-8 ülkeleri ile de entegrasyon derinleştirilmeli, başta ekonomik alan olmak üzere diğer alanlarda da çalışmalar hızlandırılmalıdır.
Türkiye bölgesel çıkarlarını küresel güç birliği içinde olduğu bir yapı ile koruyabilir ki bu da D-8 organizasyonudur. Bu doğrultuda D-8 ülkeleri son gelişmeleri çok iyi değerlendirmelidir. Üye ülkelerin bulundukları coğrafyalar dikkate alındığında Uzakdoğu'dan, Ortadoğu'ya, Avrupa'dan Afrika'ya kadar küresel çapta etkin olma potansiyelleri net olarak görülmektedir.
Türkiye'nin stratejik konumu ise tarihten aldığı mirası aslında çok önemli bir güçtür ve bu başka ülkelerde bulunmayan bir yumuşak güce tekabül eder.
Bu durum Türkiye'yi ticaretin merkez ülkelerinden birisi yapacağı gibi diğer açılardan da üstün hale getirebilir. Bu hedefe ulaşmanın ilk adımı Türkiye'nin içeride birliğini korumasıdır. Kamplaşmayı sona erdirmesidir. Siyasetin dilini asgari nezaket kurallarına göre ayarlamasıdır.
Bunun yanında Türkiye Ukrayna ve Rusya arasındaki savaşın bir şekilde sona ermesi için diplomatik mücadeleye son hızla devam etmeli ve Karadeniz'i bir barış havzası yapmaktan asla geri adım atmamalıdır.
Sonuç olarak her kriz içinde fırsatları barındırır sözü içinde yaşadığımız dönem için de tabii ki geçerlidir. Türkiye ayakları yere basan yol haritalarıyla dış politik fırsatları çok iyi değerlendirmelidir.