Muslim Port Haber Merkezi | Yunus Emre Kaynak

Bereketli Doğu Türkistan Toprakları

Doğu Türkistan, tarih boyunca Ulu Türkistan olarak bilinen Orta Asya coğrafyasının tarihî gelişmelerden dolayı ikiye ayrılmasıyla oluşan doğu bölgesinin adıdır. 1.823.000 kilometrekare genişliğe sahip bereketli topraklarının yaklaşık üçte biri dünyanın ikinci büyük çölü olan Taklamakan Çölü'nden oluşmaktadır. Kuzeyde Rusya ve Moğolistan ile sınır olan Doğu Türkistan bölgesi, batıda Tacikistan, Afganistan, Pakistan, Kazakistan, Kırgızistan, Hindistan ve zulüm altındaki Keşmir ile komşudur. Güneydoğusu Karanlık Dağları ve Tibet platosu ile ayrışırken, Doğu tarafı bozkırlar, çöller ve Çin ile sınırdır. Zengin doğal kaynaklara ve bereketli topraklara sahip olan Doğu Türkistan'da bugüne kadar 138 farklı maden türü tespit edilmiştir. Bölgedeki madenler, tüm Çin'deki maden çeşitliliğinin %78'ini oluşturmaktadır. Doğu Türkistan'da aktif olarak işletilen madenler ise Çin'deki tüm madenlerin %85'ine denk gelmektedir. Çin'in iç bölgelerinde bulunmayan maden türleri arasında olduğundan, kullanılabilir ham madde haline dönüştürüldükten sonra Çin'in iç bölgelerindeki fabrikalara taşınmaktadır. Enerji kaynakları açısından çok zengin olan Doğu Türkistan'da jeologların verdiği bilgilere göre toplam 60 milyar ton petrol rezervi bulunmaktadır. Bu petroller ve her yıl 30 milyar metreküp doğal gaz, toplam 7.378 kilometre uzunluğundaki üç büyük boru hattıyla Şangay, Fujian ve Guangzhou bölgelerine taşınmaktadır.

Tarihi Açıdan Doğu Türkistan

Doğu Türkistan'ın kuzeyinde yer alan Altay Dağları, Türklerin ortaya çıktığı anavatan olarak nitelendirilmektedir. Tarihte, Doğu Türkistan'ı da kapsayan birçok devlet bulunmaktadır. Hunlar, Göktürkler ve Uygurların kurduğu devletlerin tümü Doğu Türkistan topraklarını da kapsamaktadır. Ancak ilk Türk devletlerinin ortaya çıkmış olduğu dönemler aynı zamanda Çin saldırılarının yoğun olduğu tarihleri de kapsamaktadır. Çinlilerin, bölgeden 752 yılında geri çekilmek zorunda kalması sonrası, bölgedeki Türklerin İslam'ı kabul etmesi süreci yaşanmıştır. Devamında ise Karahanlı Devleti (842) ve Koçu Uygur Kağanlığı (845) gibi Doğu Türkistan merkezli yerel devletler bölgede ortaya çıkmıştır.

Yerel İslam hanlıkları dönemi yaşayan bölgenin istikrarı 13. yüzyılın başlarından itibaren Moğol saldırıları ile bozulmuştur. Bu dönemde Doğu Türkistan, Cengiz'in oğlu Çağatay'ın hükümranlığına girmiştir. İlerleyen dönemde Çağatay Hanlığı zayıflamış ve bölgedeki yerel yöneticiler arasında birçok bölünme yaşanmıştır.

Doğu Türkistan coğrafyası, sürecin bir neticesi olarak 1347-1696 yılları arasında Cungar Hanlığı, Doğu Çağatay Hanlığı ve Yarkent Hanlığı arasında bölünmüştür.

Doğu ve Batı Türkistan ayrımı bu noktada ortaya çıkmaktadır.

Türklerin İslam İle Tanıştığı Topraklar

7. yüzyılda Göktürk Devleti'nin dağılmasının ardından Çin yeniden Doğu Türkistan'ı istila etmişti. Yüz yılı aşan Çin işgalinin giderilebilmesi için ortada bir umut bulunmuyordu. İlerleyen süreçte ise Batı'dan Müslüman Arapların ilerlemesiyle Çin işgaline karşı bir umut oluştu. Doğu Türkistan'a ulaşan Müslüman Arap orduları 751'de Talas Savaşı'nda Çin ordularını yendi.

Türklerin İslamlaştığı savaş olarak kabul edilen Talas savaşı Doğu Türkistan topraklarında gerçekleşti. İşgalden kurtarılan topraklarda Çin devletinden oluşan boşluğu ise Uygur Hanlığı doldurdu. 9. yüzyıla gelindiğinde Uygur Devleti'ne batı yönünden saldıran bir diğer Türk devleti Karahanlılar bugünkü Kaşgar dahil Doğu Türkistan'ın batısını ele geçirdiler. Doğu Türkistan'ın tarihi ve kültürel başkenti sayılan Kaşgar'ı başkent edinen Karahanlılar 940'te devletçe Müslüman oldular. Böylece Doğu Türkistan'da toplu İslamlaşma da başlamış oldu.

Çin İşgali

Çin, geçen yıllar içerisinde Doğu Türkistan'ı topraklarına katma hedefinden hiç vazgeçmedi. Ancak bunu her yapmaya kalkıştığında bölge halkının isyan ve direnişi ile karşılaştı.

19. yüzyılın sonlarında bölgenin şehir devletlerinin yönetimi konumunda bulunan Yakup Bey, Osmanlı Sultanı Abdülaziz'in 16 Haziran 1873 tarihli biat talebini kabul etti ve kendisine emir unvanı verildi. Bu tarihten itibaren Kaşgar'da Halife adına hutbe okumasına ve para bastırılmasına izin verildi. Osmanlı İmparatorluğu bu adımın yanı sıra askeri mühimmat ve Kaşgar ordusunun eğitimi için dört subayı Yakup Bey'in hizmetine verdi.

1877 yılında Yakup Bey'in ölümü ile başlayan süreç bölgeye yönelik Çin ihtiraslarını yeniden canlandırdı. Bölgede Osmanlı'ya bağlı bir devletin varlığı, ne Rusya ne de Çin'in işine geldiğinden bu iki güç 1875'ten itibaren ittifak yaparak, 80.000 kişilik bir güçle Doğu Türkistan'ı işgal etti. Çin işgali ardından Yakup Bey'e çalışmış olan herkes tutuklanıp hapse atıldı, çoğu ise öldürüldü.

Çinlilerin Doğu Türkistan'ı işgal için ikinci hamlesi ise 1884 senesinde gerçekleşti. O dönemde ise bölge, Çin'e bağlı bir eyalete dönüştürülerek, ismi bugün de kullanılan Sincan (Xinjiang) eyaleti olarak değiştirildi.

Uzun yıllar süren baskı ve işgal politikaları ardından Çin merkezî otoritesinin zayıflamaya başladığı 1911 senesinden sonra, bölgede yeni hareketlenmeler yaşandı. Bu girişimlerin önemli bir bölümü kanlı biçimde bastırıldı. Ancak ardı arkası kesilmeyen olaylar hiç dinmeden 1933'e kadar sürdü. Sürecin sonunda, Kumul'un dağlık bölgelerinde başlayan bağımsızlık hareketi, 12 Kasım 1933 tarihinde Kaşgar'da Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti'nin kurulmasıyla sonuçlandı.

Direniş ve Devlet: Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti

88 yıl önce Doğu Türkistan topraklarında kurulan ilk İslam Cumhuriyeti olan Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti, İslamî anayasa ile kuruldu.

Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti, Emevilik, Abbasilik ve Osmanlı gibi hilafet yönetimlerinin ardından kurulan ilk İslam Cumhuriyeti oldu. Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküşüne kadar hutbelerin Osmanlı padişahlarının adına okunduğu bölgede, Müslümanlar Osmanlı hilafetine dinî olarak bağlı idiler.

Bölgede var olan Çin işgaline karşı ayaklanan Müslümanlar, 12 Kasım'da Kaşgar merkezli olarak kurdukları Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti ile kendi devletlerini kurmuşlardı. Müslüman Doğu Türkistan halkı önce 1931'de Kumul'da sonra da 1932'de Turfan'da isyan başlattılar. Kumul'lu Hoca Niyaz önderliğindeki direniş gücü Eyalet ordusunun hücumuna uğrayarak batıya çekilmek zorunda kalmışlardı.

Ma Chungying ordusunun saldırıya uğramamış Tarım havzasının güneyindeki Hotan'da da 1933'te Muhammed Amin Buğra işgalci Çinlere karşı başkaldırdı. İsyancılar Hanlı memurları kovarak Hotan'ı aldıktan sonra Yarkand ve Kaşgar'a ilerleyerek Kumlu ve Turfan'dan sağınmış güçleriyle birlikte 12 Kasım 1932'de Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti'nin kuruluşunu ilan ettiler.

Meclis Dualarla Açılmış, Vekiller Kur'an'a Yemin Etmişti

Kaşgar Meclisi'nde Kur'an-ı Kerim'ler okunarak dualar edildi. 23 Recep Cumartesi (14 Kasım 1933) Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti'nin milletvekilleri Kur'an-ı Kerim'i öperek yemin ettiler. Meclis'in açılmasından sonraki Pazar günü ise asker, komutanlar, mülkî erkan ve Yarbağ Taşı'ndaki köprü önünde toplandı ve 41 adet top atışı yapıldı. Devlet'in resmî bayrağı olarak ise asırlardan beri bölgede kullanılmakta olan Gök bayrak kabul edildi.

Yemin töreninin üzerinden çalışmalarına acil olarak başlayan Meclis, daha önce Çinliler tarafından yayımlanan gazetelerin yayınına son vererek, İslamî ve millî kültürün korunması için 'Şerkî Türkistan Hayatı' (Doğu Türkistan Hayatı) adıyla gazete yayınlarına başladılar.

Bununla beraber bağımsızlıklarının nişanesi olarak Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti, 'pul' adı verilen para bastırarak bölgede Çin paralarının kullanımı yasaklandı. Ülke, vatandaşlarına pasaport dağıtımından nüfus cüzdanına kadar her türlü hizmeti verdi. Doğu Türkistan'da kurulan bu İslam Devleti'nin adalet işlerini ise Şeyhü'l İslamlık makamındaki isim bakıyordu. Ülkede kısa sürede şer'î esaslara dayalı Mahkemeler kuruldu. Ülkenin milli marşı ise 1933 yılında Muhammet Ali Tevpik (Tohtu Hacı) tarafından yazılmış, aynı yıl Doğu Türkistan İslam Cumhuriyetinin kuruluşunda devlet töreni ile okunarak Doğu Türkistanlılarca ulusal marş olarak kabul edildi.

Komünist Çin İşgali

1949 yılında Çin'de, Mao'cu devrim olarak adlandırılan Komünist devrim gerçekleşti ve Çin Komünist Partisi'ne (ÇKP) bağlı ordunun Doğu Türkistan'a girmesiyle bölgede bugüne kadar süren yeni bir tarihî süreç başladı. Doğu Türkistan'ın tüm dünya ile bağlantısı koptu ve bölge adeta kapalı bir kutu haline geldi. Çinliler bir taraftan yoğun bir Komünizm propagandası yaparken diğer taraftan Doğu Türkistan aleyhine birçok politika geliştirdi. Bu politikalar çerçevesinde ilk olarak toplumun önde gelen aileleri yok edildi, halkın elindeki üretim araçlarına el konuldu ve insanlar topraksızlaştırılarak zorunlu çalışma kamplarına alındı.

ÇKP kuvvetleri 13 Ekim 1949 yılında Urumçi'ye ulaştılar ve yerel Türk kuvvetleri dağıtılarak, itaat etmeyen tüm askerler tasfiye edildi. Bölgenin önde gelen aydın, din adamı ve nüfuzlu aileleri ise ya tutuklandı ya da idam edildi. 1955 yılına gelindiğinde Doğu Türkistan'a özerklik statüsü verilerek bölgenin adı Sincan Uygur Özerk Bölgesi olarak değiştirildi. Doğu Türkistan'ın bin yıllık Türk İslam geleneğini devam ettiren tüm medrese ve ilim merkezleri kapatıldı ve Türkistan'ın geçmişine ait tüm izler silinmeye başlandı.

Bölgede kendi Komünist ideolojisini yaymak için propagandalara başlayan ÇKP yönetimi, Doğu Türkistan'ın Müslüman halkına göre İslami eğitimin temel kurumları olan medrese ve ilim merkezlerini kapatarak lider konumdaki din adamlarını ortadan kaldırmaya başladı. Aydınları ise halk düşmanı olarak ilan ederek tutuklama ve idam etme yoluna gitti. 1950-1952 yılları arasında yaşanan bu radikal baskılar nedeniyle Doğu Türkistan'da on binlerce Müslümanın katıldığı ayaklanmalar gerçekleşti. Ancak bunların hepsi ÇKP güçleri tarafından kan ve şiddet ile bastırıldı. Birçok katliamlar yapılarak Müslümanlara yönelik soykırımlar gerçekleştirildi.

1950'li yıllarda ise Komünist Çin yönetimi iskan politikasını genişleterek, Doğu Türkistan topraklarına Çinli sivilleri yerleştirmeye başladı. ÇKP ayrıca Çin ordusuna bağlı yüz binlerce askeri ise sivilleri koruma bahanesi ile Doğu Türkistan'a soktu. Bu dönemde askeri baskılar ile Çinli sivillere bölgenin en verimli toprakları verildi ve işgal askerleri tarafından petrol ve doğal zenginlikler sömürülmeye başlandı.

1990-2000 yılları arasında bölgede şiddet sürekli artarken, 1997 yılında Gulca'da, dini ibadetlerin serbest bırakılması ve doğum kontrolü yasasının iptali için toplanan protestocular ÇKP tarafından katledildi.

11 Eylül 2001 ve Doğu Türkistan

Bölgede kendi Komünist ideolojisini yaymak için propagandalarını genişletmek isteyen ÇKP yönetimi, 11 Eylül 2001 sonrası Amerika'nın politikalarını kendine örnek alarak yeni bir propaganda hareketine başladı.

Bu dönemde ÇKP muhalifi düşünce ve hareketlerin hepsi terör listesine alındı. İslami terör yalanının arkasında ise Doğu Türkistan topraklarının işgali gerçeği yatıyordu.

Batılı ülkeler tarafından da kolayca kabul gören bu tez, yıllarca işgal altında tuttuğu Doğu Türkistan topraklarında ÇKP'nin elini güçlendirdi. O tarihten itibaren zulümlerine her gün bir yenisini ekleyen zalim Çin yönetimi, Türkçeyi eğitim dili olmaktan çıkardı ve on binlerce Uygur gencini kendi kültüründen uzak şekilde eğiterek işgal politikalarını genişletti.

Türkistan İslam Partisi

Çin'in 'terör örgütü' olarak kabul ettiği Doğu Türkistan İslami Hareketi 1988 yılında Uygur Türkleri tarafından Uygur Özerk Bölgesi'nin bağımsızlığı elde etmek için kuruldu. Doğu Türkistan İslami Hareketi artık Türkistan İslam Partisi adıyla faaliyet gösteriyor.

1988 yılında Ziyaeddin Yusuf liderliğinde Çin baskılarına karşı mücadele için kurulan hareket Doğu Türkistan İslam Cumhuriyetleri ve sonrasında tüm baskılara rağmen yürütülen dini medreseler geleneğine dayanmakta ve gerekirse "meşru müdafaayla Çin'in askeri baskılarına karşı silahlı direnişi de benimsemekteydi.

Çin'in Doğu Türkistan-Barin'de Müslüman Türk halka karşı saldırısına karşı savunmaya katılan Ziyaeddin Yusuf 1990 yılında gerçekleşen bu çatışmalar esnasında hayatını kaybetti. Ziyaeddin Yusuf'un ardından hareketin liderliğine ise Hasan Mahsum geldi.

Afganistan'ın başkenti Kabil'in Taliban'ın eline geçmesiyle birlikte, Doğu Türkistan'da yeraltında faaliyet göstermekte zorlanan Türkistan İslam Partisi, lideri Hasan Mahsum'un kararıyla Afganistan'a yerleşti, Doğu Türkistan'da ise yer altı faaliyetlerine devam etti.

Taliban'ın Afganistan'a yerleşmesine izin verdiği Türkistan İslam Partisi yayılan iddialara göre 1999 yılında El Kaide lideri Usame bin Ladin tarafından 1957-2011 yılları arasında maddi destek aldı. Bu dönemde de Çin'deki faaliyetlerine devam eden Türkistan İslam Partisi, 2001'de ABD'nin Afganistan'ı işgalinin ardından ABD tarafından terör listesine alındı.

2011 yılında başlayan Suriye iç savaşı ile beraber Türkistan İslam Partisi hareketi Suriye'ye de yöneldi. Amerika, 2020 yılında terör listesini güncelledi ve Türkistan İslam Partisi'ni terör listesinden çıkardı. Suriye'de Esad'a karşı mücadele sürdüren muhalif grupların yanında yer alan hareket, İdlib, Lazkiye ve Halep bölgelerinde etkinliğini devam ettiriyor.

2009 Doğu Türkistan Katliamı

Doğu Türkistan'ın idari merkezi olan Urumçi'de Temmuz 2009 yılında başlayan ve Doğu Türkistan'ı sararak devam eden Çinliler ve Müslümanlar arasında yaşanan çatışmalar katliamla sonuçlandı. Çin ordusunun da dahil olması ile birlikte üç bin kişinin öldürüldüğü bir katliam yaşanırken, Çin o tarihten itibaren Müslümanlara yönelik bir tutuklama kampanyası başlattı. Doğu Türkistan'da Çin'in baskı ve zulümleri ise artarak devam etti.

Komünist Çin Zulmü ve Doğu Türkistan

Komünist Çin yönetiminin zulümleri her geçen gün artarken, baskı ve asimilasyon politikaları devam ediyor. Doğu Türkistan halkını asimile etmek, kültür ve dininden koparmak için her yöntemi deneyen zalim ÇKP yönetimi, son yıllarda Doğu Türkistan'da bölgedeki Müslümanların kültürünü ve İslami inançlarını uzun zamandır koruyan türbe, cami ve diğer kutsal alanların çoğunu kapattı ve yıktı.

Sincan'da 2017'den bu yana yaklaşık 8.500 caminin tamamen yıkıldığı tahmin ediliyor. Bu sayı hükümetin bölgede olduğunu söylediği cami sayısının üçte birinden fazlası olarak belirtiliyor.

Güney Sincan'ın en büyük şehri olan Kaşgar'da, şehir merkezindeki camilerin neredeyse tamamının kapalı durumda olduğu ve içeriye yığılmış mobilyaların toz topladığı belirtildi. Bir cami ise ahlaksızca bara dönüştürüldü.

Toplama Kampları

2016 senesinin Ağustos ayına gelindiğinde, Tibet bölgesi ÇKP eski genel sekreteri Chen Quanguo Doğu Türkistan'a genel sekreter olarak atandı. Doğu Türkistan halkına yaptığı sayısız zulümle bilinen genel sekreter, 'Aile Olmak' projesini başlatarak, her Doğu Türkistanlı ailenin yanına bir Çinli yerleştirmeyi hedefledi.

Bu proje ile tüm Uygur aileler evlerinde dahi mahremiyet olmaksızın yaşamaya başladı. Özel hayatları gözetim altına alındı.

Çinlileştirme adı altında yapılan bu faaliyet neticesinde, Çin'e tehdit oluşturabilecek her birey toplama kamplarına alınmaya başlandı.

Çin başlarda kampların varlığını reddetse de ilerleyen dönemde milyonlarca Uygur'un Doğu Türkistan'da bulunan ailelerinden haber alamaması sonucu kampların varlığını kabul etmek zorunda kaldı. Ancak bu seferde bu kampların eğitim için kullanıldığını ileri süren zalim Çin yönetimi, milyonlarca Müslüman Uygur'u hapishane gibi toplama kamplarında tutmaya devam ediyor.

2018 senesinin Ocak ayında Kur'an-ı Kerim'i Uygur Türkçesine tercüme eden meşhur din alimi Muhammed Salih'in 82 yaşında olmasına rağmen toplama kampına alındığı ve orada şehit edildiği ortaya çıktı.

Müslüman Uygur aileleri birbirinden ayıran ÇKP yönetimi, aile bireylerini farklı kamplarda tutsak olarak tutuyor. Kamplarda tutsak olarak bulunan yetişkinlere dair bilgi ve veriye ulaşım son derece zorken çocuklara dair bilgi ve veriye ulaşımın neredeyse imkansız olduğu söyleniyor ve ebeveynleri sözde eğitim kamplarında tutsak edilirken çocukların da farklı merkezi okullarda eğitime/endoktrinasyona zorlandıkları belirtiliyor.

Tam zamanlı olarak yoğun güvenlik önlemleri altında sadece Çince eğitimin verildiği merkezlerde tutulan Doğu Türkistanlıların dış dünya ile bağlantısı neredeyse olmadığını bilinirken, etrafı yüksek duvarlar ve dikenli tellerle çevrili söz konusu sözde eğitim merkezleri yoğun biçimde korunuyor.

Bölgede çocukların Müslüman geleneğe uygun isimler almaları ve sünnet gibi kimi dini ve geleneksel pratikler yasaklanmış bulunuyor. Kuran-ı Kerim eğitimi ve dini eğitimin tamamı ile yasaklandığı bölgede, kamplarda tutsak olanların sayısı her geçen gün artarak devam ediyor.

Birleşmiş Milletler (BM) ve İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün (HRW) 2018 yılında yayımladıkları raporlara göre kamplarda milyonlarca Doğu Türkistanlı sebepsiz yere tutulmaya devam ediyor.

Üstelik kamplara alınmak için Müslüman bir Uygur görünümüne sahip olmak, başörtülü olmak, whatsapp kullanmak, yurt dışında akrabası olmak ve içki içmemek gibi sebepler bulunuyor.

ÇKP'nin zulüm kampları bir tesis gibi inşa ediliyor ve içinde bulunan fabrikalarda, Doğu Türkistanlı tutsaklar ücretsiz şekilde bir işçi gibi çalıştırılıyor.

İsrail ile 4 Arap Ülkesi Arasında Ticaret Hacmi Arttı İsrail ile 4 Arap Ülkesi Arasında Ticaret Hacmi Arttı

İnsan Hakları İhlalleri ve Soykırım

ÇKP yönetiminin Doğu Türkistan halkına yönelik soykırıma varan insan hakları ihlalleri bulunduğu bölgeden gelen bilgiler arasında yer alıyor.

Bölgede bulunan yerel yöneticiler sözde aşırıcı gruplarla mücadele etme bahanesiyle dindar insanların yaşam ve inançlarına müdahale ettiği belirtiliyor. İbadethanelerin kullanımının yasaklanmasından, kıyafet ve dini eğitimin engellenmesine kadar birçok haklara yönelik ihlaller gerçekleştiği biliniyor.

Hukuksuz tutuklanan ve gözaltına alınan Doğu Türkistanlılara ise işkenceye varan aşırı uygulamalar yapıldığı bildiriliyor. Gözaltına alınan ya da tutuklanan kişilerin ailelerine herhangi bir bilgi verilmiyor ve süresiz gözaltı ve tutukluk süreleri uygulanıyor.

Bölgeden dışarı çıkabilen Doğu Türkistanlıların aktardığına göre, 'ikiz akraba/aile olmak' gibi ahlaksız projeler en büyük hak ihlallerinin arasında bulunuyor. Uygulamaya göre, sözde eğitim kamplarına alınan Uygur erkeklerin ailelerinden geride kalan kadınların başına birer Çinli veriliyor ve Uygur aile onunla birlikte yaşamaya zorlanıyor. Birçok istismarın yaşandığı durumlara sebep olan bu uygulama sebebiyle Uygur kadınların mahremiyetleri yok oluyor.

Zalim Çin yönetiminin Müslüman Uygurlara yönelik birçok hak ihlali bulunuyor. Bunların arasında; ekonomik konularda baskı, mülklere zorla el koyma, gerekçesiz vergiler ve zorla mal satma gibi ihlaller bulunuyor. Uygur kızlar ailelerinden koparılarak uzak bölgelere zorunlu işçi olarak gönderiliyor ve bölgedeki tüm yeraltı zenginlikleri Uygur halkından çalınarak sömürülmeye devam ediyor.

Doğu Türkistan'ın Nüfusu Sürekli Azalıyor

Çin'deki Uygur nüfusu, 'toplama kamplarının' kurulduğu 2017'den sonra sert şekilde düştü. Kaşgar'da 2017 yılında kaydedilen yüzde 13'lük doğum oranı sadece 1 yıl sonra yüzde 0,3'e düştü. Zalim Çin'in Doğu Türkistan'da yaşayan Uygurlara yönelik hayata geçirdiği 'toplama kamplarının' bölgedeki nüfusu da etkilediği belirtildi.

Avustralya'da yayın yapan Mercatornet'in hazırladığı rapora göre, ülkedeki Uygur nüfusu, bu kampların kurulduğu 2017'den bu yana 'önemli ölçüde' azaldı.

Bölgedeki diğer kentler Hotan ve Kaşgar'da da Uygur nüfusunda belirgin düşüşler gözlendi.

2017'de Hotan'daki Uygur nüfusundaki artış yüzde 3,1 iken, bu oran 2018'de yüzde 0,3'tü.

Kaşgar'da yüzde 13 olan doğum oranı 2018'de yüzde 7.94'e düştü.

ABD'li antropolog ve sivil toplum aktivisti Adrian Zenz bu durumun bu düşüşün toplama kamplarından kaynaklandığının yüksek bir ihtimal olduğunu belirtti.

Bölgede her Uygur ailenin yanına bir Çinli verilmesi, doğum kontrolü, genç erkeklerin toplama kamplarına alınması ve insanların göçe zorlanması gibi sebeplerle nüfusun sürekli düşüşte olduğu belirtiliyor.

Doğu Türkistan'da artan Müslüman nüfusunu kendisine tehdit gören zalim Çin'in Müslümanları kısırlaştırma ve zorunlu kürtaja zorladığı da bildiriliyor.

Zulme Karşı Sessizlik

Zalim Çin'in ana hedefi olarak Doğu Türkistan'daki Müslümanları baskı ve asimilasyon politikaları ile tamamen İslam ve geleneklerinden kopararak Çinlileştirmeyi hedeflediği belirtiliyor. Zalim Çin'in resmi makamları da bu amaçlarını dünya kamuoyundan saklamıyor ve zulme devam ediyorlar. Ancak batılı ülkeler bile Doğu Türkistan meselesi üzerinden Komünist Çin'e yönelik samimiyetsiz kınamalarda bulunurken, bölgede bulunan Müslüman ülkelerin birçoğu Çin ile iyi ilişkilerinin bozulmaması için zulümlere karşı sessizliğini korumaya devam ediyor.