Geçtiğimiz Cuma günü Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, Avrupa Birliği dış ilişkilerden sorumlu komiseri Josep Borrell ile Ukrayna'yı ziyaret etti. İkili Brüksel'den Kiev'e trenle seyahat ederken gazetecilere özellikle von der Leyen'in başkan Volodymyr Zelensky'e desteklerini göstermek ve Ukrayna'nın Avrupa Birliği'ne yaptığı üyelik müracaatını ciddiyetle ele aldıklarını belirtmek üzere gittiklerini söylemesi zaten bekleniyordu. Ama normal şartlarda üyelik sürecinin yıllar aldığı göz önüne bulundurulursa Ukrayna'nın henüz birkaç hafta önce yaptığı müracaatın başka anlamları olduğunu da unutmamak gerekir.
Hatta gerekli prosedürlerin süratle tamamlanması ile yaz başında müracaatın Konsey'e sunulabileceğini belirtmesi biraz fazla acelecilik olarak bile algılanabilir. İşgalin başlangıcından beri Ukrayna'ya verilen siyasi ve mali destekler ile savaşın sonunda 'demokratik ve AB üyesi bir Ukrayna' hedeflendiği bu açıklamalarla daha iyi anlaşılmaktadır. Borrell ise Ukrayna'nın işgale direndiğini ve hükümetin iş başında olduğunu belirtmiş ve bunun delili olarak da Kiev'in yurtdışından yapılan ziyaretleri kabul etmesini göstermiştir. İki diplomatın Ukrayna'ya yaptıkları ziyaretin ülkenin doğusundaki Kramatorsk kentindeki tren istasyonuna yapılan saldırının hemen sonrasında gerçekleşmesi, Rusya'nın işlediği iddia edilen savaş suçlarının dünya kamuoyunda daha fazla duyurulmasını da sağlamıştır.
Beşi çocuk olmak üzere elli kişinin hayatını kaybettiği bu saldırıya dünyadan tepkilerin yükselmesine sebep olmuştur.
Avrupa Komisyonu Başkanı'nın başkentte Zelensky'e sembolik bir AB üyelik müracaat formu vermesi herhalde Ukrayna'yı Avrupa'dan koparmayı hedefleyen Rusya Başkanı Vladimir Putin'i bir hayli öfkelendirmiştir. Von der Leyen'in Kiev caddelerinde görünmesi bile sadece Ukrayna'nın bağımsızlığı ve toprak bütünlüğünü değil aynı zamanda AB'ye karşı bir saldırganlık olarak algılandığının ve geri çekilmenin söz konusu olmadığının güçlü bir şekilde ilan edilmesi anlamına gelmektedir. Belki de daha önce Kırım'ı ilhak ederken böyle bir tepkiyle karşılaşmayan Rusya devlet başkanı Putin bu sefer neden ağır yaptırımlarla karşılaştığını bile tam olarak anlayamamış olabilir. Yine cuma günü heyetin Kiev'in hemen dışında yer alan Bucha yerleşim bölgesini ziyaretleri de sembolik anlamlar da içeriyordu. Öncelikle, Rusya'nın Kiev'i ele geçirme hedefleri doğrultusunda artık sadece askeri ve stratejik alanları değil aynı zamanda sivil yerleşim alanlarını da bombaladığı gün yüzüne çıkmaktadır. Ziyaret öncesinde sadece gazeteciler ve yerel halkın paylaştığı görüntüler üzerinden yorumlar yapılmaktaydı.
Bu görüntülerde açık bir şekilde bombalamaların izlerinin yanı sıra işkence gördükten sonra öldürülmüş insanlar ve toplu mezarlar göze çarpmaktaydı. Ancak AB Komisyonu Başkanı'nın Bucha sokaklarında yürümesiyle o bölgede yaşananlar dünya gündemine daha yoğun bir şekilde girmiş oldu.
Bundan dolayı Avrupa ülkelerinin Rusya'ya uyguladıkları yaptırımlar sertleşmiş ve Ukrayna'ya siyasi, askeri ve maddi desteği artırmıştır. Ancak haber ajanslarının geçtiği harabeye dönmüş sokakların ve yıkılmış binaların fotoğrafları arasında bir tanesi oldukça dikkat çekicidir. Bu fotoğrafta Ursula von der Leyen ve iki yanında Josep Borrell ve Slovakya Başbakanı Eduard Heger biraz önce toplu mezardan çıkarıldığı anlaşılan plastik torbaların içindeki cesetlerin yanında görüntülenmiştir. Ukraynalı yetkililer özellikle oraya götürülmüş olmaları muhtemeldir. İnsanın yüreğini acıtan bu fotoğrafa bakarken başka coğrafyalarda buna benzer yüzlerce manzaranın yaşandığı da hatırlanmalıdır. Rusya'nın Çeçenistan'ın başkenti Grozni'yi tabir yerindeyse yerle bir ettiği gerçeği hala hafızalardadır. Öte yandan Batı'nın kendi yaptığı katliamların sayısı bile tutulamamaktadır. Özellikle batılı ülkelerin sömürgelerinde yaptıkları zulümlerin, soykırımların acısı hala canlılığını korumaya devam etmektedir. Yugoslavya'nın dağılma sürecinde, Avrupa'nın göbeğinde, Bosna'da Sırpların yaptıkları katliamların çoğu da maalesef cezasız kalmıştır.
Eğer Avrupa Birliği Başkanı değilse bile bir yetkili mesela Gazze'de İsrail'in hoyratça katlettiği çocuklar, kadınlar ve silahsız yaşlıların cenazeleri başında benzer bir fotoğraf verebilseydi katillere en azından bir gözdağı, masumlara da cesaret vermiş olmaz mıydı? Haksız yere katledilmiş masum bir insanın cesedinin başında, en azından onun cenazesine saygı duymak herhalde en insani davranışlardan birisidir. Bu sebeple AB Komisyon başkanını, Slovakya başbakanını ve AB dış ilişkiler komiserini takdir ederiz. Ama keşke Ukrayna ile beraber bütün coğrafyalarda da hiç suçu olmadığı halde emperyalist güçlerin kendi aralarındaki hesaplaşmalarının bir neticesi olarak hayatını kaybeden bir insanın soğuk ve hüzünlü yüzünü görebilseler ve kokusunu hissedebilselerdi, dünya bugünkünden daha iyi bir dünya olabilirdi.
Her şeye rağmen insanca yaşanabilecek ve daha iyi daha adil bir dünyanın mümkün olabileceğine olan inancımızı canlı tutmaya devam etmeliyiz.