Tarih, bireylerin ya da milletlerin tarihi düzeyinde yazıldığında genelde kazananın tarihi oluyor. Tarih felsefesi biraz da bu sebeple tarihin objektifliği tartışmasını oldukça hassas bir şekilde yapıyor. İşte buradan hareketle etrafında en sert tartışmalar yaşanan isimlerden biri Enver Paşa'dır. Enver Paşa konusundaki en temel soru Hangi Enver sorusudur. Genç yaşındaki şehadetine rağmen kısa ama oldukça zengin bir hayat yaşadığı ortadadır. Osmanlı Devletinin son dönemi ve Türkiye'nin kuruluş hikayesinde hassas bir aktör olmasına, hızlı yaşanan ve mücadele dolu yılların önemli bir aktörü olmasına rağmen tarihte kendisine münasip görülen yer biraz mütevazı kalmış görünmektedir, hatta olumsuz bir imaja sahip kılındığı söylense yanlış olmaz. Enver Paşa'nın biyografik ve siyasi hayatına bakılırsa çokta karanlık olmamasına rağmen, adeta az bilinir bir insan haline getirilmiş ve resmi tarih sistemi içinde kendisine negatif bir anlam yükü yüklenmiştir. Muazzam çeşitlilikteki hikayesi, millet hikayesine katmaya çalıştığı ve gizlenmesi pek te mümkün olmayan mesaisi bugün gerçeklikten uzak hayalci idealizm için örnek tutularak dinamik bir örseleme şahsına uygun görülmüştür. Takdir olunacağı üzere milletimizin en zor kader yüzyılının aktörü hatta baş aktörlerinden biri olmuştur. Askeri ve siyasi rolü itibariyle üstü örtülemeyecek nitelikte devasa bir mesainin sahibidir.

Yaşadığı zor çağda aldığı inisiyatiflerden hareketle yanlış tercihlerinin olduğu da bir gerçektir. Fakat tarih yazımı başka aktörlerde oldukça müşfik davranırken, Enver Paşanın adı sürekli başarısızlıklarla geçmektedir. Enver Paşa'nın bizzat baş aktörü olduğu durumlar da bile Enver Paşa yoktur. Enver Paşa söz konusu olduğunda ve kayıplar konusunda tarih yazımı ya da yazıcıları oldukça atak iken, kazanım ve tarihi başarılarda Enver Paşa adı asla geçmeyecektir. Tarih yazıcıları ve tarih yazımında Enver Paşa'ya açıkça bir haksızlık yapıldığını, tanınmadığını ya da yanlış tanıtıldığını düşünüyorum. Birde Türkiye'nin sert ideolojik iklimi düşünüldüğünde Enver Paşa olduğundan çok başka bir yere sürüklenmiştir. Mehmet Akif Ersoy, Enver Paşa, Eşref Edip Fergan, Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi, Esad Erbil, İskilipli Atıf Hoca, Şeyh Sadi ve benzeri pek çok isim Tarih yazımının gazabına uğrayarak sistemik bir girdabın içine aileleri ile birlikte sürüklenmişlerdir. Bugün bu tarihi dosya ile yapılması gereken bu algının yeniden doğru bir zemine oturtulmasına öncülük yapmaktır. Gerçekliğini test etmediğimiz hikayeler üzerine kurulacak olumsuz algı doğru olmayacağından bazı dönemleri, aktörleri tartışmaya açma cesaretini göstermemiz gerekiyor. Bu konudaki en önemli aktörlerden birinin Şehit Enver Paşa olduğunu düşünüyorum. Bu sebeple hayatı etrafında tartışma konusu yapılan bazı durumların ve olayların altını çizmek istiyorum.

İttihat ve Terakki Mesaisinde Enver Paşa

Kritik bir tarihi aktör olarak Enver Paşa etrafında yapılan anlamsız polemik ve örseleyici söylemin analizini İslamcı bir mevziden yapmak daha da anlamlı olacak gibi görünüyor. Enver Paşa bugün milliyetçi ve ulusalcı çevrelerin gündemine aldığı ve bazı davranışlarını görmezden gelerek onun İtttihat'çı tarafını merkeze alarak yücelttikleri bir isimdir. İslamcılar için ise yine aynı özelliği, Padişah ve hilafet karşıtı bir yaklaşım ve yapının içinde olması münasebetiyle reddetmektedir. Enver Paşa'yı sadece İttihat Terakki bağlamında ele alarak tüm hayatını bu sürecin etkisi altında okumak Enver Paşa algısının en sıkıntılı noktasını oluşturmaktadır. Asla İttihat ve Terakki güzellemesi yapma ihtiyacı hissetmeden şunu ifade etmek istiyorum. Birey ve toplum hayatında bazı anlar vardır ki gerçekten kaotik ve karmaşık haller taşır, İslam bu türden zamanları fitne zamanı olarak tanımlar. Ülkemizin yoğun bir küresel cendereye girdiği, tüm tarafların kurtarıcı bir rol çabası içine girdiği bir dönemde İttihat Terakki'de bir rol üstlenmiştir. Üstlendiği rol anlaşılabilir olmakla birlikte, önerdiği model ve kadro yapısı bugüne kadar etki üreten maliyetler yaratmıştır. Nerede ise bu maliyetlerin tamamı birkaç kişinin üstüne yıkılırken, sonraki dönemde devlet seçkini olan millet kahramanları da bu alandan çıkmıştır. İttihat Terakki kurumsal yapısı ile kimseyi memnun edemediği gibi telafisi imkansız bazı maliyetler yaratmıştır. Fakat bu maliyetler Enver, Talat, Cemal Paşa başta olmak üzere bazı isimlerin hanesine yazılırken başka İttihatçıları ise kahraman etmiştir.

İttihatçılar, en ufak muhalefete bile izin vermeyen ve sadece muhaliflere değil, potansiyel muhalif olarak gördüğü hemen herkese uzak sürgünleri tattıran koyu bir istibdata son vermek, memleketi tam bir özgürlüğe kavuşturmak için yola çıkmışlardı. (Bardakçı: 2015,s.11) Fakat bizzat kendi elleriyle yarattıkları istibdat şu ana kadar görülmemiş başka bir manzarayı ortaya çıkardı. Bu yeni İstibdat ile Sultan Hamid istibdatı arasında önemli bir fark vardı. Abdulhamid döneminin muhalifleri sadece sürgüne gönderilir; can kaybı, idam yahut siyasi cinayet pek bilinmez idi ama İttihat Terakki zamanında muhalifler, özellikle muhalif gazeteciler artık ardarda katlediliyor, üstelik cinayetlerin failleri de hep meçhul kalıyordu! Çıkan Dünya savaşı İttihatçıların sonu oldu. (Bardakçı:2015, s. 12)

Şevket Süreyya Aydemir'in bu hikaye ile ilgili yaklaşımı enteresan. 'İttihat ve Terakki liderlerine bizim neslimiz hem borçlu, hem de kırgındır. Borcumuz……..istibdat idaresini cesur bir hamle ile çökertmelerinden ve genç nesle bir benlik gururu, bir gelecek ümidi aşılamalarından gelir. Kızgınlığımız ise, uyandırdıkları bu ümit için, bizim neslimize verdikleri hayal kırıklığındandır. (Aydemir.196,s. 281-284)' Savaşın ardından bir kısmı İngilizler eliyle Malta'ya sürülürken bir kısmı Ermeni yahut Rus kurşunları ile can verirken bazıları da İstiklal Mahkemelerinde yargılanarak infaz edildiler. İttihat Terakki, fikri ve siyasal varlığını bir şekilde devam ettirirken dönemsel maliyetin Enver Paşa başta bazı aktörlere yıkıldığı ortadadır. Bu gerçeklik ile dün ve bugün halen yüzleşilmiş değildir, bu dönemin günahkarı olarak Enver Paşa bu yük ile yaşamıştır. İttihat ve Terakki'nin siyasi nesli diyebileceğimiz bir nesil tarafından örselenirken, bu tarafı ile İslamcı ve dindar yapılar tarafından da eleştirilmiştir.

Olayın dönemselliği üzerinden, İttihat ve Terakki'deki rolü ve Padişah karşıtı tutumu gözden ırak tutulduğunda Enver Paşa; dindar ve milli kimliği oldukça dominant bir karakterdir. Üsküp'ten başlayan hikayesi, askeri eğitimi, mücahit kişiliği, vatanperver ve atak üslubu ile saray tarafından beğenilen bir asker olmuştur. Bu sürecin sonunda Saray'a damat olmuştur. Bir saray damadı olarak konfora yönelmek yerine toplumsal ve siyasal konulara, tutarlı bir içerik, ahlaklı ve olgunlaşmış fikirler üzerinden yönelmesi oldukça değerlidir. Enver Paşa'nın eşi Naciye Sultan'a duyduğu aşk ve mahremiyetin bugün ulu orta tezyifkar bir dille konuşulması, mektuplarının ve mahremiyetinin ifşaatı bile onun ismine yönelik çizilmiş örseleyici kaderin bir sonucudur. Kendi döneminin propaganda dili ile şehvetli, kadınına düşkün ve cilveli bir Enver Paşa portresi resmin tamamlayıcısıdır. Bugün bu aşk mektupları, sade ve helal bir muazzez sevdanın vesikaları olarak ele alınmalıdır ve şahsımca Enver Paşa'ya değer katıcı niteliktedir.

Görev bilinci konusunda ve özellikle askeri konuda aldığı roller çok dikkat çekicidir. Osmanlı son dönemi askeri hikayesinin başkahramanı kesinlikle Enver Paşa'dır diğer tüm isimler yan aktördür. Çanakkale cephesinin pek çok kahramanı olmakla birlikte dönemin Genel Kurmay Başkanı Enver Paşa'dır. Trablusgarp'ta yürütülen hassas operasyonları yöneten zatıdır. Şam, Kudüs ve Medine Müdafaasının kritik aktörü kendisidir. Aynı tarih yazımı başka kahramanlarımızı öne çıkarırken Enver Paşa görmezden gelinmiştir.

Enver Paşa mücadelesinde mağlup olmayıp galip gelseydi, şark milletlerine mahsus yüceltme merakı ile her an ve her yerde İsmail Enver ile Enverizm sözleri işitilecekti. (Bardakçı:2015,s.13 ). Bardakçının bu yaklaşımı kesinlikle doğrudur. Bu süre sadece onun mağlubiyetlerinin bir sonucu değil, aynı zamanda dönemsel tarih yazımı ile ilgili bir tercihtir. Bu tarih yazımı Enver Paşa'yı arzu etse idi kahramanlar sınıfına dahil ederdi ama özel ve genel sebeplerle bundan imtina edimiştir.

Enver Paşa ile ilgili en güçlü tezvirat bugün bile Doğu Cephesi ile ilgili yapılır. Hassas ve tarihi nitelikteki Kafkas İslam Ordusu yeterince bilinmez ve konuşulmaz iken Sarıkamış'taki savaş, Enver Paşa'nın savaş tarihindeki muazzam ihmal ve yenilgisi olarak yer alır. Şehit sayılarındaki abartılardan başlayarak, Enver Paşa etrafında şahsileştirilen Sarıkamış mağlubiyeti Hafız Hakkı Paşa hatıratı başta olmak üzere pek çok kaynakta doğrusu ile anlatıldığı halde, Enver Paşa'ya yapışan bir mağlubiyet ve ihmal sürekli dillerdedir. Bu tezvirat ve okuma biçiminin arka planı iyice araştırıldığında başka boyutlar çıkacaktır. Enver Paşa Rus ve İngilizlerle iş birliği içinde olan Ermenilerle mücadelenin ana kahramanıdır. Ermenilerin Enver Paşa'ya şahsileştirdikleri bir öfkeleri vardır ki şehadeti dahi Ermeniler eliyle olmuştur. Her düzlemde Enver Paşa'nın bu kadar güçlü bir örseleyici propagandaya muhatap olmasının arkasında farklı gayret ve ekipler de bulunabilir.

Enver Paşa'da İttihad-ı İslam Düşüncesi

Enver Paşa'nın fikri odağındaki en güçlü umdelerden biri İttihad-ı İslam düşüncesidir. Dikkat çekici bu düşüncesi İttihatçı mesaisinin içinde de varlığını sürdürmüştür. Bu boyutu ile zamanla seküler bir görünüme dönüşecek bazı ittihatçılardan farklı olarak İttihatçılık döneminde de güçlü İslamcı özellikler taşıdığı söylenebilir. Bir tutarlılık içinde hayatın her döneminde bireysel dindarlığının, Müslümanlara duyduğu sevginin yanında, İslam Birliği düşüncesini var etmiştir. Trablusgarp'tan, Balkanlara, Afrika'dan Hicaz'a, Kafkasya'dan Türkistan'a İslam Birliği düşüncesini ayakta tutmuştur. Aktif ya da sivil görevlerinde bu değere sadık kalmış bir şahsı, salt milliyetçi düşünceler temelinde okumak Enver Paşa'ya haksızlık olacaktır. Kafkasya'da kurduğu İslam Ordusu ve özellikle Türkistan'da Basmaçi Cihat hareketine katılması, Sovyet Müslümanları üzerine ortaya koyduğu diplomasi ve kamu diplomasisi gayreti kendisini kuvvetli bir İslam mücahidi ve güçlü bir İslamcı dava insanı kılmaya yeter de artar bile. Kendisi ile ilgili olarak kaleme alınmış tüm biyografik eserlerde hayatının tümündeki dini tutarlılık, ibadetler konusundaki ehemmiyet yanında İslamcı ve İttihad-ı İslam'ı hedefleyen yaşam tarzı ile hak ettiği doğru yerde konumlanması ve algılanması sağlanmalıdır. Bu sebeple İslamcılığın mevzi müessesesi olarak bu tarihi buluşmaya Sebilürreşad'ın ev sahipliği yapmasından bahtiyarlık duyuyorum. Enver Paşa'daki Turan söylemi, İslami hassasiyetleri yok edilmiş, seküler gövdeli ulusalcı söylemler eliyle başkalaştırıldıkça Enver Paşa Türkiye ve Dünya Müslümanlarının uzağına doğru savrulmuştur. İçerden bir kısım çevrelerinde bu etkide kalarak oluşturdukları Enver Paşa algısı, hayalci idealist resminin içine hapsedilerek haksızlık yapılmıştır. İdealizm değerli ve anlamlıdır, Enver Paşa bir Osmanlı münevveri olarak İslam Birliği idealini besleyerek Osmanlı ile günümüz arasında bir aracı olmuştur. İttihatçılık günlerinde yaptığı hataların belki de bir diyeti olarak Tacikistan dağlarında, atının üstünde elinde kılıç ile şehadet koşusu yapmıştır. Şehadet ve mücadelesi milletimiz nezdinde değerlidir. Tarih yazımından kaynaklanan hataların ortadan kaldırılması ve özellikle dindar çevrelerin sahiplenmesi ile üzerindeki bühtan ortadan kalkacaktır.

Biz Enver Paşa'yı romantik bir hayalci olarak değil, İslam Birliği düşüncesinin Osmanlı'dan bugüne taşınmasına gayret eden bir savaşçı, münevver ve dava adamı olarak algılıyoruz.

Allah Celle şehadetini kabul etsin, makamı cennet olsun.

Kaynakça

1.Aydemir, Şevket Süreyya. 'Suyu Arayan Adam' Remzi Kitabevi, İstanbul 1976

2. Bardakçı,Murat. 'Enver' Türkiye İş Bankası Yayınları, İstanbul,2015