Orta Afrika Cumhuriyeti çoğunlukla iç savaşla anılan ve ülkeden göçmek zorunda kalan mültecilerin çevre ülkelerde oluşturduğu mülteci kampları ile anılan bir ülke durumunda. Siyasi istikrarsızlık uzun süredir devam ediyor.
2013'te görevden indirilen Bozize'nin adaylığına izin verilmeyen başkanlık seçimleri 27 Aralık 2020'de yapılmış ve Touadera oyların %52,92'sini alarak ilk turda başkan seçilmişti. Seçime girmesine izin verilmeyen Bozize yanlıları hem seçim öncesi, hem de seçim sonrasında çeşitli protestolar düzenlemişti.
Touadera ile silahlı gruplar bugün tekrar karşı karşıya. Çatışmanın durması için arabuluculuk yapan ise bölgenin bir başka ülkesi Angola. Jean Afrique haberine göre yakın zamanda Luanda'da konuya dair bir zirve yapılması bekleniyor.
Orta Afrika Cumhuriyeti tarafı Çad ve Kongo'nun masada olmasını istemiyor. Bu açık bir şekilde barış masasının Frankofonlardan oluşmaması isteği. Hem Angola'nın arabuluculuğu, son dönemde ilgi çekici şekilde artan Rus desteği ile birlikte Touadera farklı bir yol deniyor gibi gözüküyor. Angola Portekiz'e yakınlığının yanında Rusya ve Çin ile iyi ilişkileri olan ve aynı zamanda ABD ile de bağları koparmayan bir ülke konumunda. Bu arabuluculuktan başarı ile çıkarsa bölgede daha güçlü bir duruş içine girebilir.
Daha önemli nokta ise Rusya'nın Orta Afrika Cumhuriyeti'ndeki aktif pozisyonunun yeteri kadar konuşulmaması. Devlet başkanının Wagner tarafından korunuyor olması bazı yayın organlarında yer bulmasına rağmen çok fazla gündeme gelmedi. İnsan hakları örgütlerine göre, yolsuzluk, kaçakçılık ve diğer suçların oranı giderek artarken, merkezi hükümet temel sağlık ve güvenlik ihtiyaçlarını karşılamaktan uzak. Bununla birlikte Orta Afrika Cumhuriyeti, elmas, altın ve uranyum dahil olmak üzere pek çok yer altı zenginliğine sahip durumda.
2018 yılında askeri danışmanlıkla başlayan Rus askeri yardımları o tarihten bu yana artarak devam ediyor. 2019 yılından itibaren askeri ekipman ve silah yardımında bulunduğu izleniyor.
Kıtanın pek çok bölgesinde olduğu gibi orta Afrika'da da bir güç mücadelesinin yaşandığını söylemek mümkün. Burada odaklanılması gereken mesele, farklı ülkelerin farklı metotlar izleyerek bu mücadeleye dahil olduğu. Çin'in krediler, yatırımlar, fonlar üzerinden sürdürdüğü yoğun politikasına ABD, Fransa, İngiltere gibi ülkeler eski metotlarla cevap vermekteydi. Rusya'nın ise hepsinden farklı olarak askeri destek kapısından girdiğini görüyoruz. Darbe tehditlerinin sürekli olduğu, muhalefet protestolarının silahlı çatışmalara döndüğü ve uyuyan sınır anlaşmazlıklarının birden bire uyanarak çatışmaya dönebildiği bölgelerde, yöneticilere sağlanacak güvenlik desteğinin büyük önemi olduğunun altını çizmek gerekiyor. Üstelik Rusya bu desteği çoğu zaman resmi kanallarla yani ordusu vasıtası ile yapmak yerine kurduğu özel oluşum tarafından yapması onu bazı uluslararası yaptırımlardan da koruyabilir.
Böyle bir güç mücadelesini, ülke liderlerinin iç politika üzerinde kullanmamasını beklemek fazla iyimser bir duruş olur. İç ve dış siyasetin birbirinden bağımsız olmadığı gerçeği üzerine inşa edilecek güç mücadelesi, bölgedeki hamlelerin ne anlama geldiğine dair daha isabetli çözümlemeleri beraberinde getirecektir. Fransa'nın mevcut hakimiyetinin askeri seçeneklerle sarsılması, bölgede daha fazla karışıklık, şiddet ve çatışmayı beraberinde getirebilir. Unutulmamalı ki böyle bir ortam, Fransa önderliğindeki birliklerin ve BM güçlerinin uluslararası bir tepkiyle karşılaşmadan bölgedeki varlıklarını sürdürmesi anlamına gelecektir. Kısacası silahlı güçlerin konumlandırılması, mevcut güçlerin geri çekilmemesi için meşru bir zemin hazırlayacaktır.
Orta Afrika Cumhuriyeti'ndeki Angola arabuluculuğunun ve Rus güçlerinin giderek artmasının, yeni dönemde Biden yönetiminin de ilgi duyacağı konulardan biri olacağını düşünüyorum. Batı ülkelerinin haber kaynaklarının Rusya'nın bölgede bulunma motivasyonunu yer altı zenginlikleri açısından okuması ise hiç samimi değil. Amaç bu bile olsa bu konuda söz söyleyecek son kesim eski sömürü ülkeleri olabilir. Keşke gerçekten bu güç mücadelesinin amacı her iki tarafın da iddia ettiği gibi bölgede barışı korumak olsaydı. Elbette bu mücadele, kaynakları tükenen ve salgın döneminde ekonomik olarak zarar gören ülkelerin kaynaklara erişimi için bir yarıştan öte gitmiyor. Emperyalist zihinler güvenliklerini Afrika'nın güvenliğinden başlayarak sağlamak istiyorlar.