Abdulhakim Idris

Uygurlar bin yıldan beridir Müslüman kimlikleriyle, Doğu Türkistan coğrafyasının asıl ev sahipleri konumundalar. Bu gerçeği değiştirmeye kimsenin gücü yetmeyecek.Çin işgalinden bu yana İslam, Uygurların asimilasyondan korunabilmeleri için adeta kalkan görevi görüyor. Uygurların geleneksel kültürlerinin korumalarını sağlıyor, millî birliklerini güçlendiriyor. Onlara bir taraftan manevî rehberlik yaparken, diğer taraftan da Çin saldırganlığına karşı direniş ruhlarını diri tutuyor. İşte bu yüzden komünist rejim, Uygurların İslam'la bağlarını koparmaya çalışıyor, dinin kamu alanındaki görünürlüğünü ortadan kaldırmaya uğraşıyor. Cami minarelerini yıkmaktan da, Kuran'ı yakmaktan da, mezarları tahrip etmekten de, dinî sohbet için bir araya gelen bir avuç insanı 'suçlu' olarak yaftalamaktan da çekinmiyor.

Çin'in İslam'a karşı yürüttüğü savaş özellikle 1949'daki komünist işgalden sonra daha belirgin hale geldi. Sözde 'Büyük Kültür Devrimi' ile Doğu Türkistan'da din özgürlüğü tamamen ortadan kaldırıldı. 1979'da Sovyetlerin Afganistan'ı işgali ve aynı yıl Vietnam ile Çin arasında başlayan savaşın ardından, komünist rejim kendisini köşeye sıkışmış hissetti. İçeride sorun yaşamamak için göstermelik bir 'Reform ve Açık Kapı' politikası benimsedi. Bu dönem Uygurlara yönelik dinî baskılar kısmen hafifledi. Çok sayıda cami yeniden inşa edildi ve dinî kitaplar yayımlandı. Ancak bu dönem çok uzun sürmedi. Rusların Afganistan'dan çekilmesi ile birlikte Çin Doğu Türkistan'a yönelik soykırım ve asimilasyon politikalarına geri döndü. Aynı dönemde Tiananmen Meydanı katliamı Çin'in hiçbir zaman demokrasiye, insan haklarına, dini özgürlüklere ve konuşma serbestiyetine izin vermeyeceğinin işareti oldu. Doğu Türkistan'da Müslüman Uygurların İslam dininin pratiklerini yasaklayan uygulamaları yeniden başlatıldı. 2012'de Xi Jinping'in Çin devletinin başına geçmesi Uygur Soykırımı'nın şiddetlendiği, aynı zamanda İslam'a karşı açıkça savaş ilan ettiği dönemin başlangıcı oldu. Doğu Türkistan'da Kur'an-ı Kerim'ler yakıldı, camiler yerle bir edildi. Dinî kitaplar yasaklanırken, İslam'ı çağrıştıran her unsur terörizmle eş tutuldu.

Uygurları sindirmek, tutuklamak ve toplama kamplarına yollamak için İslam dininin pratiklerini uygulamak bahane olarak kullanıldı. Rejimin gözünde namaz kılmak, başörtüsü takmak, sakal bırakmak hatta Müslümanların çoğunlukta olduğu ülkelere seyahat etmek bile toplama kamplarına ya da hapishanelere gönderilmek için yeterliydi. Komünist rejimin, İslam'a karşı yürüttüğü savaş, 2023 yılına girmeye hazırlandığımız şu günlerde doludizgin devam ediyor.

1980'lerde bazı Uygur gençleri İslami ilimleri okumak üzere Mısır, Suudi Arabistan ve Türkiye gibi Müslümanların çoğunlukta olduğu ülkelere gittiler. Bir kısmı Doğu Türkistan'a dönerek rejimin baskısın altından dinî faaliyetlere devam ederken, bir kısmı da yurt dışına yerleşti.

Doğu Türkistan'daki Uygur din alimleri, Çin rejiminin baskısına rağmen Uygurların İslami kimliğinin korunması için her türlü çabayı sarf etmeyi sürdürüyor. Bu alimlerden bazıları rejimin onayıyla kimi camilerde imamlık görevine getirildi. Fakat komünist baskı nedeniyle vaazların çoğu gizli veriliyor.

Daha önce de belirttiğimiz üzere, her türlü baskıya rağmen çok sayıda dinî eser de yayımlandı. Bazı verilere göre, Doğu Türkistan'da 1980 ile 2015 yılları arasında 200 din kitabı basıldı.

Bu kitapların çoğu artık elektronik ortamda da mevcut. Basılı eserlerin derlenmesi ve yayımlanması konusunda Taklamakan Uygur Yayınevi'nin kurucusu Abdulcelil Turan (Türkiye) ve Türkistan Kütüphane Ağı'nın kurucusu Rahmatullah Inayitullah önemli katkılarda bulundu.

Almanya'nın Dev Şirketinin Doğu Türkistan'da Uygurların Zorla Çalıştırılmasıyla Bağlantılarını Gösteren Yeni Kanıtlar Almanya'nın Dev Şirketinin Doğu Türkistan'da Uygurların Zorla Çalıştırılmasıyla Bağlantılarını Gösteren Yeni Kanıtlar

Diasporada, özellikle de Batı'da, Müslüman bir topluluk olarak hem o ülkeye entegre olmak hem de asimilasyona uğramamak hayatî önem taşıyor. Bu nedenle, bilhassa Uygur çocuklarına dinî değerlerin ve Uygur dilinin öğretilmesi, tüm Uygurlar için aslî bir vazife olmalıdır. Bu başarılabilirse, kültürüne, inancına derinden bağlı, halkının özgürlük mücadelesini sürdürmeye kararlı nesiller yetiştirilebilir.