İster laboratuvarda üretildiğine inanın, ister yarasadan geçtiğine, bugünkü dünyanın yüz yıldan beri şahit olmadığı bir salgınla karşı karşıyayız. İnsanların yalnızca fiziki sağlığını değil, psikolojik sağlığını da etkileyen bu virüsün, salgın geçtikten sonraki dünya düzenine etki edeceği artık kabul edilen bir gerçek. Yine de bu yeni düzeni yalnızca izlediğimiz bilim kurgu filmleri üzerinden değil, sosyal, siyasi ve ekonomik sonuçları üzerinden okumaya çalışmak daha isabetli olacaktır.

Birinci mesele, salgın sonrası uluslararası kurumların güvenirliğinin sorgulanması olacaktır. Birleşmiş Milletler ve özellikle Avrupa Birliği çatı kurumların bu süreçte etkisiz kalması ve kendilerinden destek bekleyen ülkelere yeteri kadar destek vermemesi, normale dönen dünya siyasetinin ilk maddesi olması kaçınılmaz. Dünya Sağlık Örgütü’nün Çin desteğiyle makama gelen Etiyopyalı genel direktörü ve örgütün Ocak ayında bile bunun küresel bir krize dönüşmeyeceğini ısrarla açıklaması büyük bir talihsizlik. Ülkesinde Marksist çizgide siyaset yapan Tedros Adhanom Ghebreyesus’un Çin tarafından aldığı destek bugün sesli şekilde de tartışılmaktadır. Dolayısıyla uluslararası kurumların yapısı, tarafsızlığı, ilişkileri gibi konuların da tartışmaya açılması oldukça muhtemel.

Farkına varılan bir diğer durum ise üretimin ve ihracatın önemi. Salgının başlamasından bu yana ülkelerin birbiri ile olan ticaret oranında meydana gelen düşüşün en önemli etkeni olarak dış yerine iç piyasanın tercih edilmesi zorunluluğu olmuştur. Bu süreçte tıbbi ARGE çalışmalarından tutun, maske ihtiyacına kadar olan yelpazede görülmüştür ki dışarıya bağımlılık ülkelerin felaketi olabilir. Askeri anlamda, ekonomik anlamda devler olarak anılan ülkelerin, üçüncü ülkelerin havaalanlarında birbirlerinin maske kolilerine el koymalarını hayretle izledik. Dünyayı krizden kurtaracak diye beklenen liderlerin, dünyayı değil yalnızca kendi ülkelerinin bile kurtarmaktan uzak olduğunu gördük. Bu durum, üretimde güçlü olan ülkelerin dengeleri değiştirebileceğine olan inancımızı sağlamlaştırdı. Bu yoldaki küçük bir adım olan maske üretip vatandaşlara dağıtmak bile batı medyasında türüne ilk kez rastlanan bir olay gibi muamele gördü.

Bu süreçte Afrika’dan evlerine dönmek istemeyen turistleri de görmüş olduk. Dengeler tersine döndü ve illegal göçün yönü batıdan Afrika’ya yöneldi. Bu demektir ki yeni dönemde Afrika batı için yalnızca kaynaklar üzerinden okunacak bir kıta değil, olası tehlikede sığınılacak bir liman olarak da görülecektir.

Salgının Çin açısından üç farklı sonucu olacağını düşünüyorum. İlkinin emareleri yavaş yavaş medyaya düşmeye başladı bile. Çin ve Çinlilere karşı ırkçılık tehlikesi günden güne büyüyor, büyüyecek. Dünyanın pek çok yerinde Trump’ın ilk konuşmalarında açıkladığı şekilde bu virüs Çin virüsü olarak algılanmaya devam edecektir. İkinci sonuç, Çin’in Yol ve Kuşak Projesi kapsamında destek verdiği ülkelere olan yatırım ve yardımlarının artacağıdır. Bu çok açık ve net. Çin, üzerine yapışan olumsuz imajdan kurtulmak için elinden gelen her şeyi yaparak daha fazla para harcamaya, daha fazla yatırım yapmaya yönelecektir. Bunun az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler tarafından avantaja çevrilme ihtimali önemli. Üçüncü sonuç ise, eğer Çin gerçekten bu virüsten kurtulursa, dünyaya yeni bir ihracat kapısı açacak ve test kitlerinden tutun, koruyucu ekipmana kadar kendisini maddi anlamda mutlu edecek pek çok ürünün dominant ihracatçısı olacaktır.

Türkiye’nin farklı ülkelere yaptığı yardımların ise çok değerli olduğunu düşünüyorum. İlk maddede anlattığımız uluslararası kurumların çatırdaması sürecinde Türkiye’nin rolü oldukça önemli olacaktır.